Ahmet Özdemir
NARHCIYI ÖĞRENDİM, DİYANET YAZDI: FİYATLARI TAYİN EDENCİ MİSİN?
Uzun zamandan beri Diyanet İşleri, her türlü yoruma, çarpıtmaya, tepkiye çanak tutuyor. Sanırsınız ki bundan hoşlanıyor.
Boğaz dokuz boğum. Çıkacak her sözü tartarak, söylemeli. Hele Diyanet gibi mecazen 72 buçuk milleti kapsayan bir kurum iseniz, vereceğiniz fetvayı 72 buçuk boğumdan geçirip konuşmanız gerekir. Ben şöyle bir hadisi okumuş olabilirim:
“Fiyatları tayin eden, darlık ve bolluk veren Allah’tır.”
Ama bu sözün zamanını, zeminini, hangi şartlarda söylendiğini kulak ve göz ardı edip, üstüne yarısını makaslayıp; “Diyanet: Fiyatları tayin eden, Allah’tır” dedi derseniz tepki oklarını çekersiniz.
Benim de aklıma “şathiyeler” ve Azmi Baba’yı getirirsiniz.
Önce Şathiyelerden söz edeyim:
Dinin ilkelerinden, inançlardan teklifsizce ve alaycı bir dille söz ediyormuş gibi söylenen şiirlerdir.
Görünüşte saçma sanılan bu şiirler, aslında toplumun ve insanların eleştirisini yapmakta ve tasavvuf kavramlarını anlatmaktadır.
Bunlara genellikle Bektaşî şairlerinde rastlanır
Dinsel ve tasavvufi halk şiirinde genel olarak mizahî manzumelere “şathiye” adı verilir.
Şathiyeler, mutasavvıf şairlerce söylenmiş ya da yazılmış, tasavvufi inançları dile getiren, anlaşılması yorumlanmasına bağlı şiirlerdir.
Tasavvufi konuları işleyenleri “şathiyât-ı sûfiyâne” adını alırlar.
Şathiyelerde, Allah’ın “celâl” (kızgın; öfkeli) sıfatının değil, “cemâl” (güzellik) sıfatının ön plana çıkarıldığı görülür.
Bu tür şiirlere genellikle Bektaşî-Alevî şairlerinde rastlanır.
Allah ile alay eder gibi yazılmış şathiyeler, kimi çevrelerde küfür sayılmıştır. (Ahmet Özdemir, Bütün Yönleriyle Türk Halk Edebiyatı Bilgileri, Bordo Siyah Yayınları, İstanbul 2007.)
Şathiyelerin asıl özelliği şiirin arkasındaki düşüncedir. Bu şiirlerin düz anlamlarına değil de sembollerin ardındaki ifadelere bakıp yorumlandığında çok derin anlamlara sahip olduğu görülür.
Dolayısıyla yorumlamak ve hatta anlamak için belli bir tasavvuf bilgisi gerektiren şiirlerdir.
Bu tür şiirlerde aslında toplumun ve insanların eleştirisi yapılmakta ve tasavvuf kavramları anlatılmaktadır.
Bu bilgiyi verdikten sonra sözü Azmî Baba’ya getireceğim.
Azmi Baba’nın doğum tarihi bilinmiyor. Bektaşilerce düzenlenen defterlerde geçen Fezmi, Kazmi, Kuzma gibi şairlerin de Azmi olduğu sanılıyor.
Defterdâr Pir Ahmed Çelebi’nin oğluydu. Medrese öğrenimi gördü; müderrislik yaptı.
Son dönemlerinde Şehzâde Mehmed’in (III. Mehmed) hocası oldu. İstanbul’da 1582’de öldü.
Bir zamanlar sathiye konusunda yazarken, konuşunken Azmî Baba’nın şiirini örnek gösterirdim.
Aşağıya ben on beş kıtasını yazayım da siz istediğiniz kadarını okuyunuz.
Ama şathiyenin sonunu eklediğim kıtayı da okumayı ihmal etmeyiniz:
Yeri göğü insü cinni yaratan
Sen ey mimar başı eyvancı mısın
Ayı günü çarhı burcu var ettin
Ey mekân sahibi rahşancı mısın
Denizleri yarattın sen kapaksız
Suları yürüttün elsiz ayaksız
Yerleri temelsiz göğü dayaksız
Durdurursun acap iskancı mısın
Kullanırsın kanatsızca rüzgarı
Kürekle mi yaptın sen bu dağları
Ne yapıpta öldürürsün sağları
Can verip alırsın sen cancı mısın
Sekiz cennet yaptın sen Adem için
Adın büyük bağışla anın suçun
Ademi cennetten çıkardın niçün
Buğday nene lazım harmancı mısın
Bir iken bin ettin kendi adını
Görmedim senin gibi iş üstadını
Yeşertirsin kurutursun odunu
Sen bağçevan mısın ormancı mısın
Cibril'e perde altında söylerdin
İnip Beytullah'ta kendin dinlerdin
Bu ateşi cehennemi neylerdin
Hamamın var ya, külhancı mısın
Hafaya çekilip seyrana durdun
Aklı yetmezlerin aklını vurdun
Kıldan ince köprü yaptın da kurdun
Akar suyun mu var, bostancı mısın
Bu kışlara bedel bu yazı yaptın
Evvel bahara karşı güzü yaptın
Mizanı iki göz terazi yaptın
Bakkal mısın yoksa dükkancı mısın
Kazanlarda katranların kaynarmış
Yer altında balıkların oynarmış
On bu dünya kadar ejderhan varmış
Şerbet mi satarsın yılancı mısın
Esirci misin cehenneme koydun Arap
Hoca mısın okur yazarsın kitap
Aslın kitap mıdır görürsün hesap
İntisabın mı var yoksa hancı mısın
Yüzbin cehennemin olsa korkmam birinden
Rahman ismi nazil değil mi senden
Gaffar-üzzünüb'um demedin mi sen
Affet günahımı yalancı mısın
Beni affeylesen düşen mi şandan
Ne dökülür ne eksilir haznenden
Şahlar bile geçer böyle isyandan
Affetsen olmaz mı noksancı mısın
Şanına düşer mi noksan görürsün
Her gönülde oturursun yürürsün
Bunca canı alıp yine verirsin
Götürüp getiren kervancı mısın
Bilirsin ben kulum sen sultanımsın
Kalpte zikrim dilde tercümanımsın
Sen benim canımda can mihmanımsın
Gönlümün yarisin yabancı mısın
Beni delil eder kendin söylersin
İçerden Azmi'yi pazar eylersin
Yücelerden yüce seyran edersin
İşin seyran kendin seyrancı mısın
Eğer Azmi Baba, 1500’lu yıllarda değil de günümüzde yaşasaydı, Diyanet İşleri Başkanlığı’nın “Fiyatları tayin eden Allah’tır” fetvasını okusaydı eminim ki, yukarıdaki kıtaların arasında şunu da eklerdi:
“Geçim sıkıntısı bizleri ezdi
Bil ki orta direk canından bezdi
Narh koyanı sordum, Diyanet yazdı:
Fiyatları tayin edenci misin”