Ali Rıza Özkan

Ali Rıza Özkan

6-8 EKİM OLAYLARI GERÇEKTE NEDİR?

FOX TV’nin sabah programı Çalar Saat’ı yapan İsmail Küçükkaya, 6-8 Ekim olaylarının yıldönümünde HDP eski Eşbaşkanı Selahattin Demirtaş’ın eşi Başak Demirtaş’ı konuk edince, büyük tepkiye neden oldu.

Çünkü, 6-8 Ekim 2014, başında Selahattin Demirtaş’ın bulunduğu HDP’nin halkı sokak eylemlerine çağırması sonucu, 37 yurttaş ve 2 polisin ölümüne yol açan eylemlerin yıldönümüydü. Demirtaş bu davadan da yargılanıyor.

İşin ilginç tarafı, CHP içine kadar sirayet eden kimi çevrelerde 6-8 Ekim 2014’te yüzlerce insanın yaralanmasına ve onlarca insanın katledilmesine yol açan eylemlerde HDP’nin hiçbir sorumluluğu olmadığı gibi bir iddianın ortaya atılmasıydı!

Peki gerçek neydi?

Mark Twain yine haklı çıktı: “Gerçek ayakkabılarını giyinceye kadar yalan dünyayı üç kere dolaşır!

Gözümüzün içine baka baka, bize Selahattin Demirtaş’ı ve HDP’nin suçlarını aklatmak istiyorlar!

Ancak, dünya eski dünya değil, Türkiye de eski Türkiye değil! Bunu anlamayanlar ise, kaybetmeye mahkumdur ve her zaman kaybedecektir.

6-8 EKİM OLAYLARI NEDİR?

ABD, Irak’ta da El Kaide üzerinden uygulamaya koyduğu “tavşan kaç, tazı tut” politikasını Irak Şam İslam Devleti (IŞİD) adını verdiği paralı askerleri üzerinden Suriye’ye de taşıyordu.

Sözde IŞİD saldırısına karşı bu kez Suriye Kürtlerinden paralı askerler devşirerek, Büyük Ortadoğu Projesi’nin en önemli ayağı olan, Ortadoğu’daki ulusal devletlerin parçalanarak yok edilmesi stratejisi uygulamaya konmuştu.

(Okur, lütfen şunu hafızasında canlı tutsun: Ortadoğu’da ABD’ye göbekten bağlı, Suudi Arabistan, Birleşik Arap Emirlikleri, Ürdün ve benzeri kabile ve aşiret devletlerine ne IŞİD uğradı ve ne de “Arap Baharı”!)

Türkiye’nin Suriye sınırında devlet otoritesi Suriye devletine savaş açmış sözde İslamcı paralı askerler marifetiyle yok edilmiş iken, son bir darbe ile, Ortadoğu’nun merkezine Kürdistan tabelalı büyük bir ABD askeri üssü kurulacaktı!

İlk işareti, 5 Ekim 2014 tarihinde, “gençleri, kadınları 7’den 70’e herkesi Kobani’ye sahip çıkmaya, onurumuzu namusumuzu korumaya, metropolleri işgal etmeye çağırıyoruz şeklindeki açıklaması ile, terör örgütü PKK’nin üst düzey yöneticilerinden Murat Karayılan verdi.

İkinci işaret ise, HDP’den geldi. Selahattin Demirtaş’ın mahkemede beyanına göre, 6 Ekim 2014 saat 19.00’da HDP Merkez Yürütme Kurulu toplanarak, halkı sokağa çağırma kararı aldı. Partinin sosyal medya hesabından yapılan açıklamada şöyle deniyordu:

Şu anda toplantı halinde olan HDP MYK’dan halklarımıza acil çağrı”

“Kobane’de durum son derece kritiktir. IŞİD saldırılarını ve AKP iktidarının Kobane’ye ambargo tutumunu protesto etmek üzere halklarımızı sokağa çıkmaya ve sokağa çıkmış olanlara destek vermeye çağırıyoruz.

Bu noktada, belirtmek gerekir ki, bu açıklama sosyal medya hesaplarında yayınlanmasına rağmen, MYK Karar defterine işlenmedi!

6-8 Ekim olayları ile ilgili süren davada bu “çağrı”nın yapılması için alınmış kararın mahkemeye ulaştırılması HDP’den defalarca istenmesine rağmen, bugüne kadar herhangi bir karar sunulamadı.

Ama, HDP yöneticilerinin bu çağrıyı başka mahfillerden aldıkları talimatla yaptıklarına dair delil ortaya çıktı.

Neydi o “delil”?

6 Ekim 2014 saat 22.05"te, "pydinfoeuropa@gmail.com" adresinden DP MYK Üyes​​​i Nazmi Gür'e, ondan da dönemin HDP MYK üyelerinin yer aldığı "hdpmyk@listeler.halklarindemokratikkongresi.org" adresine gönderilen bir e-posta içeriği şöyle:

Acil Çağrı: Kobani'de binlerce sivil katliam tehdidi altında!! Kobani'de binlerce sivil katliam tehdidi altında!! Şimdi harekete geçme ve Kobane'de yaşanacak büyük bir katliamı engelleme zamanı! Terör örgütü IŞİD maalesef Batı Kürdistan'ın (Kuzey Synia) Kobane kentine doğru ilerliyor, şehrin bazı ilçelerine çoktan girdiler, Kürt savunma güçleri, YPG kahramanca şehri ve sivilleri 15 saldırıya karşı savunuyorlar. Sınırlı silahlar ve IŞİD'in gelişmiş silahlarına karşı teknik destek yok. Sahip oldukları silahlar, Irak'ın düzenli ordusundan el koyduğu ağır silahlara karşı etkili değil. Kobani'de binlerce sivil, yakın bir katliam tehdidi altında. Türkiye sınırındaki binlerce kişi de IŞİD'in sistematik saldırı tehdidi altında. Kobane Kantonu Başkanı Enver Müslim, uluslararası güçleri iki gün önce tehdit konusunda uyardı. Uluslararası koalisyonu onların sessizliğini bozmaya çağırdı ve şunları söyledi: 'IŞİD Kobane'ye giriyor ve tüm uluslararası güçlerin sorumlu tutulacağı binlerce insanı katlediyor.' Binlerce insan gözlerimizin önünde katledilmek üzere ve katlediliyor şimdi harekete geçme ve Kobane'de yaşanacak büyük bir katliamı engelleme zamanı. 'Demokratik Birlik Partisi (PYD) Medya ve Halkla İlişkiler Ofisi (Avrupa) Bilgi ve İlişkiler Merkezi' www.pydrojava.com UTC.000 TUE'ye kadar zaman.

Yine, 6 Ekim 2014’te PKK gençlik yapılanması olan KCK (Komala Ciwanen Kurdistan) şu açıklamayı yapıyordu: “Şu andan itibaren herkes bulunduğu yeri direniş alanına dönüştürerek Kobane direnişini büyütmelidir. Kobane’yi korumak ve sahiplenmek direnişi büyütmekten geçer. Direniş sınırda taçlanmalı ve tüm Kürdistan’a yayılmalıdır.

Tüm bu gelişmeleri alt alta koyduğumuzda, HDP yöneticilerinin ve kimi “kullanışlı aptal” muhaliflerin iddia ettiği türden bir “masumiyet” göremiyoruz.

Tam tersine, yukarıda da vurguladığımız gibi, Büyük Ortadoğu Projesi kapsamında uygulamaya konulmuş bir kışkırtma olduğu, “Ayn el-Arab’ın IŞİD tarafından ele geçirilmesi tehditi”nin bu stratejinin bir paravanı olduğu açıkça ortaya çıkıyor.

ERDOĞAN’IN İFŞA ETTİĞİ OYUN

HDP’lilerin ve onlarla birlikte gönüllü BOP piyonlarının iddia ettiği bir yalan ise, 6-8 Ekim olaylarının Erdoğan’ın bir cümlesine tepki olarak başladığı yönündedir.

Birinci yalan, olaylar 6 Ekim akşamı, HDP ve hemen ardından Selahattin Demirtaş’ın açıklamalarından sonra şiddetlenmiştir. Aynı gece, çok yerde örneğin Atatürk heykelleri parçalanmıştır. Halbuki, Erdoğan ise, sözü edilen açıklamayı 7 Ekim’de, olaylar PKK ve HDP tarafından tüm ülkeye yayıldığı durumda yapmıştır. Yani, olayların Erdoğan açıklamasından sonra, öfkelenen kişilerin sokağa çıkması vs ile başladığı koca bir yalandır.

Erdoğan esasen, sözü edilen konuşmasında ABD’nin IŞİD ve PKK ile birlikte yürüttüğü “ya kırk katır, ya kırk satır” politikasını ifşa ediyordu: “Yerde, kara harekâtı ifa edenlerle işbirliği kurulmadıkça hava harekatıyla bu iş bitmez. İşte aylar geçti, herhangi bir netice yok. Şu anda Ayn-el Arab da, diğer adıyla Kobani de, buyrun, düştü düşüyor.

Düşünün ki, “Kobane tehdit altında”, ama ABD ve koalisyon güçleri karasal müdahalede bulunmuyor. Irak’ın kuzeyinden veya Suriye’nin kuzey batısından hava ikmali ile IŞİD ile savaşacak kuvvetleri de taşımıyor.

Ayrıca, Türkiye’nin Suriye’ye girerek karasal müdahale talebi de geri çevriliyor!

Ama, iç kamuoyunda özellikle HDP ve Amerikancı “yetmez-ama-evetçi” çevreler tarafından “Türkiye DEAŞ’ı destekliyor ve “Türkiye Kürt halkının DEAŞ tarafından katledilmesine göz yumuyor” algısı oluşturulmak isteniyor!

ABD’nin Suriye’nin kuzeyini “IŞİD tehditi” üzerinden PKK’ye teslim etme kurnazlığı ifşa olunca bu kez, başka bir yola başvuruldu: Ayn-el Arab’a yakın bölgelerimizde karışıklık çıkararak sınırı “de facto” ortadan kaldırmak!

ABD, aslında Türkiye’ye karşı bu taktiği birkaç kez uyguladı. Her defasında da HDP bu askeri planların sahadaki siyasi enstrümanı oldu!

Nitekim, bir Kürt aydını olan Ümit Fırat’ın şu değerlendirmesi son derece yerindedir: “Ne 6-8 Ekim ne 27 Aralık ne de diğer benzeri hadiseler, bir provokasyon veya anlık verilen kararlarla ortaya çıkmıştır. Eğer bir şehrin belli başlı yolları ve sokaklarında, herkesin gözü önünde günler öncesinden hendekler kazılarak adeta bir barikat savaşı hazırlığı yapılmışsa, bunu IŞİD veya "Paralel Güçler" provokasyonu diye yorumlamak doğru olmaz. Hazırlığı önceden yapılarak sahneye konulmuş bir çatışmayı sadece provokasyon olarak değerlendirmek yetersiz bir yaklaşımdır.

6-8 EKİM OLAYLARI BİLANÇOSU

HDP Merkez Yürütme Kurulu tarafından 6 Ekim 2014 akşamı yapılan açıklamanın ardından, terör örgütü YPG/PKK yandaşlarının müdahil olduğu, Doğu ve Güneydoğu Anadolu bölgelerindeki iller başta olmak üzere, 35 il ve 96 ilçede toplam 131 yerleşim yerinde çatışmalar yaşandı.

Uzun namlulu silah, molotofkokteyli, havai fişek, taş ve sopalarla kamu binalarına ve araçlarına, vatandaşların ikametlerine, iş yerlerine ve araçlarına zarar verildi.

Şiddet olaylarında 2 polis şehit oldu, 37 yurttaşımız hayatını kaybetti. 435'i sivil, 326'sı güvenlik görevlisi 761 kişi yaralandı.

Atatürk heykelleri parçalandı, Türk bayrakları yakıldı.

Daha, 6 Ekim gecesi, yani açıklamanın hemen ertesinde, Erzurum, İstanbul, Mardin ve Van merkez ve ilçelerinde harekete geçen militanlar, polise ateşli silahlarla saldırdılar, devlet kurumlarını, siyasi parti binalarını ve işyerlerini, kamu araçlarını ateşe verdiler. Dikkat ediniz, Erdoğan daha konuşma yapmamıştı!

7 Ekim’de ise, çatışmalar daha şiddetlenerek, başka illere de yayıldı. Bingöl, Bursa, Diyarbakır, Gaziantep, Iğdır, İstanbul, İzmir, Mardin, Mersin, Muş, Siirt, Şanlıurfa ile merkezleri ve ilçelerde yine PKK’ye bağlı silahlı gençlik örgütü olan YDG-H tarafından devlet kurumlarının barındığı binalar ateşe verildi, güvenlik kuvvetlerine ateşli silahlarla saldırılar düzenlendi, sokak çatışmalarında çok sayıda insan öldürüldü. Pek çok ilde sokağa çıkma yasağı ilan edildi.

8 Ekim’de, İstanbul, İzmir, Batman, Mersin’de çatışmalar sürdü, PKK militanlarının saldırıları sonucu pek çok insan öldü.

9 Ekim’de güvenlik kuvvetleri ülkenin pek çok yerinde duruma hakim olmuşlardı. Bingöl’de PKK saldırısı sonucu Emniyet Müdürü ağır yaralandı, yanındaki iki polis memuru ise hayatını kaybetti.

OLAYLARIN ARDINDAN DEMİRTAŞ VE ÖCALAN NE DEDİ?

9 Ekim günü, Selahattin Demirtaş Diyarbakır’da bir basın toplantısı yaptı. “Protestolarda şiddetten zarar gören herkese üzüntülerini ileten” Demirtaş ile Abdullah Öcalan 8-9 Ekim gecesi görüşmüştü.

Demirtaş bu durumu şöyle açıkladı:

Dün gece itibariyle bizler sayın Öcalan ile kısa bir mesaj bağlantısı kurma imkanı bulduk. Kendisinin bu katliam tehlikesine karşı diyalog ve müzakereyi hızlandırma yöntemini bütün taraflara telkin ettiğini önerdiğini belirtmek istiyoruz.

Yani, Öcalan, şiddet eylemlerinin sonlandırılması tavsiyesinde bulunmuştu! Gerçekten de, Öcalan’ın talimatı doğrultusunda Demirtaş ve diğer HDP yöneticileri “diyalog ve müzakere” yöntemine döndüler!

Basın toplantısında, “IŞİD'e karşı 40 dünya ülkesiyle koalisyon yapabiliyorsunuz, kendi halkınızla da yapın. Kobani'yi de birlikte kurtaralım, geleceğimizi de birlikte kurtaralım.” şeklinde konuşan Demirtaş, “bu süreç nedeniyle halkı eyleme çağırdıklarını” belirterek, Varto'da bir vatandaşın öldürülmesinin “şiddetin tırmanmasına neden olduğunu” söyledi.

Demirtaş, şiddet kullanılmaksızın eylemlere devam edilmesi ve “dikkatli olunması” yönünde çağrıda bulundu.

Bugün, tüm bunlar yaşanmamış gibi, yalan tarih yazarak, en amiyane tabirle, halkı aptal yerine koyarak yeni bir politika yapmak mümkün müdür?

Kanaatimce, değildir.

Gerçekten Türkiye’nin iç barışı, huzuru ve istikrarı konusunda samimi niyete sahip olanlar, bu gerçekleri tahrif ederek, daha üzerinden sadece 7 yıl geçmiş ve herkesin hafızasında tazeliğini koruyan olaylar hakkında yalan ve sahte bir tarih uydurarak bunu başaramazlar.

Tersinden okursak, yalan ve sahte bir tarih uyduranların ülkemizin iç barışı, huzuru ve istikrarı konusunda samimi niyetlere sahip olduklarına inanmamızı kimse beklemesin.

Şunu ülkemizde ve bu coğrafyada siyaset yapmak niyetinde olan herkes bilsin: ABD, Irak’tan da, Suriye’den de arkasına bakmadan kaçıp gidecek.

Emperyalistlerin stratejilerinde kendilerine siyaset alanı açıldığını sananlar da, ya Afganistan’da tanık olduğumuz gibi, uçakların tekerleklerinden kanatlarından yere çakılacak, ya da ihanet ettikleri kendi halkları tarafından cezalandırılacaklar.

Yeni Ortadoğu dengelerini doğru okumak ve bölgenin güçleri ile işbirliğine yönelmek eminim ki, Kürtlerin de çıkarına olacak, en doğru siyasettir.

Önceki ve Sonraki Yazılar