Güneş Gürseler

Güneş Gürseler

DAĞINIK SİYASET ANILARI 2

SEÇİMİ KAYBEDİYORUM

1991 Milletvekili Genel Seçiminde Tekirdağ'da barajı aşamadık ve dört milletvekilinin tümünü DYP kazandı. Ülke genelinde de 5.066.546 toplam oyla oyların %20.8 ini alarak üçüncü parti olmuştuk. Birinci DYP, ikinci ANAP, dördüncü RP ve 2.624.310 oyla da DSP beşinci parti idi.

Hem Tekirdağ'da hem de ülke genelinde başarısızdık. Seçim çalışmalarına katılmak ve oyunu kullanmak için Tekirdağ'a gelen eşim, henüz ilkokulda olan kızım ve ana okulunda olan oğlumla birlikte Ankara'ya döndük. Yolda ailece verdiğimiz karar; Tekirdağ'da avukatlığa başlamam şeklinde idi. Genel Sekreter Yardımcılığından da istifa edecektim.

Tekirdağ'daki yenilgi tam bir sürpriz olmuştu. Gerçi 1987 seçim öncesindeki gibi içimize sinen bir kampanya yapamamıştık, seçmenin duygularını belli etmekten kaçınması, HEP olayının yarattığı tedirginlik, ipuçları veriyordu ancak bu kadarını beklemiyorduk. Hele son gün yaptığımız mitinge gösterilen ilgi çok umutlandırmıştı. Miting öncesi Arif Şentürk ve Edip Akbayram konser vermişti. Sultanahmet Mitinginden helikopterle Tekirdağ'a gelen Erdal İnönü, Hikmet Çetin, Deniz Baykal mitinge katılmışlardı. Coşkulu kalabalık karşısında ben de kendimi tutamamış ve diğer partilerin barajı aşamayacağını, dört milletvekili çıkaracağımızı kürsüden haykırmıştım. Hatta o kadar ki miting alanına giriş ve çıkıştaki izdihamı seçim kamyonetimin üzerinde birlikte yaşadığımız İnönü, Çetin ve Baykal çok memnun kalmışlar, Çetin; "Güneş, burası tamam, tebrik ederim." demişti. Sonuç ise tam tersiydi.

Neden böyle oldu?

Bu satırları yaklaşık on yıl sonra yazıyorum. Bu sürede değerlendirme yapacak çok zamanım oldu.

İlk tespitim; Bu sonucun adayların kişiliği ile ilgisi yoktu.

Türk seçmeni, lidere, partiye, genel görünüme oy veriyor, oy verme günü yaklaştıkça oluşan hava da çok etkili oluyordu. 1987 genel seçiminde de Enis Tütüncü birinci, ben de ikinci sıra adayı idim, sıralama değişmemişti. İkimizin milletvekili olarak yaptığımız çalışmalara kimsenin bir eleştirisi yoktu, herkes takdirini, sevgisini söylüyordu. İkimiz de çalışmalarımızla ses getirmiştik. Ben genel sekreter yardımcısı olmuştum. Kişiliğimizin etkisi olacak ise olumlu olması için bütün koşullar vardı.

İkinci tespitim; İnönü-Baykal kavgası Tekirdağ'da da örgütü etkilemişti.

1989 Tekirdağ Belediye Başkanı önseçimindeki tavrım o güne kadar benden yana olan örgüt dengesini tümüyle değiştirmişti. 1950 den sonra sosyal demokratların sadece bir kez kazanabildikleri Tekirdağ Belediye Başkanlığının 1989'da Cemal Ünlüsaraç'ın adaylığı ile kazanılabileceği görülüyordu. Çok yakın arkadaşım ve yıllardır birbirimizi desteklediğimiz, İl Başkanı Sami Eren'in adaylığını benimsememem örgütsel desteğimi büyük ölçüde çökertmişti. Tekirdağ Belediye Başkanlığını kazandık ama ben parti içinde önemli destek kaybettim. Tekirdağ’ın dokuz ilçesinden sadece Merkez ve Saray ilçe örgütleri beni açıkça destekliyorlardı. Bu tabloya rağmen önseçimde gene ikinci oldum. Önseçimi kazanmamı engelleyemeyenler bu kez propaganda çalışmalarımda destek olmadılar. Örneğin, seçim çalışması için Hayrabolu'ya gittiğimde programı bildiği halde ilçe örgütü, bırakın karşılamayı, araç konvoyu yapmayı, ortalarda bile gözükmüyordu. İlçe Merkezi ya kapalı oluyordu ya da bina görevlisinden başka kimse bulunmuyordu. İlçe Başkanını işyerinden buluyorduk. İlçe Başkanını yanımıza alıp Tekirdağ'dan birlikte geldiğimiz arkadaşlar ve araçlarla birlikte köylere gidiyorduk. İlçe yönetiminin bir program yapmadığını yola çıkınca anlıyorduk. Bu sinir harbi içinde iki ya da üç köyü ziyaret edilebiliyor, verimli bir çalışma yapamadan dönüyorduk.

Çorlu'da ise, Belediye Başkanı, örgütü kontrolüne almış, bana gönülden bir etkinlik göstermelerini engelliyordu. Çorlu'da doğrudan ilişkide bulunduğum çok partili olduğu için daha iyi çalışmalar yapabiliyordum. Ancak, propaganda toplantılarına gittiğimiz yerlerde Başkan genellikle kahvehanenin içinde girmiyor, dışarıda etrafına topladığı ve genelde Belediye'den beklentisi olan insanlarla konuşup hem benim hem de halkın dikkatini dağıtıyordu. Belediye Başkan'ı Ünal Baysan bu konuda o kadar açıktı ki tüm seçim çalışmalarımı birlikte yürüttüğüm Namık Uysal'a; "Namık Ağabey, Çorlu'dan eski oyu beklemeyin." diyebiliyordu.

Bütün hesap SHP'nin bir milletvekili çıkarması, benim yeniden milletvekili olamamam yönünde idi. Ancak unuttukları, Tekirdağ'dan dört milletvekili çıkıyordu ve %25 yerel baraj karşısında ya iki ya da dört milletvekili çıkarılabilirdi. Seçmen sayısı nedeni ile %25 in üzerinde oy alıp bir milletvekilinde kalmak mümkün değildi.

Malkara ilçe örgütü de aynı gayreti göstermekten geri kalmıyordu. Seçimden aylar sonra Malkara'ya gittiğimde arkadaşlar, propaganda için gönderdiğim afişlerimin paket halinde ilçe örgüt binasınnın kömürlüğünde, kömürlerin altından çıktığını söylediler ve kullanılmayan afişlerin bir kısmını da bana verdiler.

Parti içindeki bu çekişmeleri halk izliyor, kendisini aldattığımızı da gayet iyi biliyordu. Halkın önünde birbirimizle öpüşüp koklaşıyor, sevgi gösterisinde bulunuyorduk ancak kendi aramızda sürekli çekişme halindeydik.

Seçim kaybettiren en önemli etken ise HEP ile yapılan seçim işbirliği idi. Trakya'da genelde her köyde bir güneydoğu şehidi vardı ve başta DSP olmak üzere diğer partilerin "SHP, PKK'yı Meclise taşıyor." propagandası tuttu.

Ankara'ya döndük.

Önceki ve Sonraki Yazılar