Haydar Yalçınoğlu

Haydar Yalçınoğlu

AYDIN GESTEPOCULUĞU VE MEDUSA AYDINLAR

“Üstelik bir de üstüne çağların habercisi gibi konuşmazlar mı? Kırk kanalın kırkında da ifade özgürlüğü derler, sormak lazım, II. Dünya Savaşı’ndan bugüne şüphesiz Sovyetler hariç Avrupa’nın hangi ülkesinde muhalefet bu denli yok edildi ekranlardan ve gazetelerden bu denli acımasız kovulup imha edildi… Ve bundan rahatsızlık duyan tek cümlelerini dahi duymadık, çünkü boğazı büyük olanın dostu olmaz, kazanmadan yenilen lokma güzeldir ancak sizi insanlığa karşı körleştirir, duymazsınız artık.”

Nihat Genç “Yontulmamış Kalemler” isimli makaleden.

Siyaset ilkelerin katledilişidir!

Aydın olmanın Entelektüel olmaktan farkı; aydının her türlü yatay ve dikey iktidar biçimine karşı olması ve başkasının haklarını savunmasıdır. Zira, iktidarın olduğu her yerde direniş de olacaktır ve aydın tavrı bu direnişi simgeler. Türkiye de maalesef kendine aydın denilenler; Osmanlıdan başlayarak tüm Cumhuriyet devri boyunca devletin müfrezeleri olup, ona bağımlı olduklarından dolayı özgün bir tavır gösteremediler. En radikalleri bile yurt dışına sürgün edilir iken, Abdülhamit'ten maaş almayı sürdürdüler. (N. Kemal , düzene muhalefetten sürgünde iken, oğluna daha iyi bir rütbe verilmesi için Abdülhamit'e rica mektubu yazmış olamsı bunun en iyi örneğidir.)

Bunlar tıpkı güce tapınan şempanzeler gibi, arkasına sığındıkları iktidar ve gücün filisten bir tilmizi, işbirlikçi şürekası , ruhunu iblise satmış epigonları, şarlatan birer hempaları olmaktan öteye gidememektedirler. İktidardan beslenirler ve ağa olmaya mutad ağızlarının kabaran iştahlarını gidermek için iktidarın karşısında olan her şeye hunharca saldırıp, hatta daha ileri giderek gönüllü vandalizm uygular. Bunlar Medusa1 gibi içinde bir ruh taşıyan her şeyi taşa çeviriler.

Bunlar devlete bağlı kurum ve kuruluş ve bağlı yayım- yayın kuruluşlarından aldıkları nemalar karşılığında her gün temcit pilavı gibi aynı nakaratı tekrarlamaktadırlar. İktidara ve güce karşı olan her şeye ve herkese saldırmayı yargısız infaz haline getirerek, yasanın kahredici gücünün bunları ezmesi karşısındaki şehvet duyguları taşımaktadırlar.

ADAMIN biri her gün öldürdüğü kimse ile konuşmaktaymış. Bu yıllarca devam etmiş. Durum fark edilir ama, adama inanılmaz. Bakarlar ki hakikaten adam her gece karanlığa doğru konuşuyor. Deli olduğu düşünülür ama, bakarlar ki, köpeği de o yöne doğru havlıyor.. Adam ruh hastası ise köpek neden havlasın ki, köpek incelemeye alınır;anlaşılır ki köpek de SAHİBİNİN SESİNE HAVLAMAKTADIR. SESİNE VE DAHA ZİYADE DE KORKULARINA. BU AYDIN DENİLEN KİMSELER SAHİBİNİN SESİNE Mİ KENDİ KORKULARINA MI HAVLAMAKTADIRLAR BİLİNMEZ AMA BİR GERÇEK VARSA, O DA , ORTADA BİR CİNAYET OLDUĞUDUR.

Pera dükalığında, yaşadıkları sırça köşklerinden her gün ahkam kesmekte, mangalda kül bırakmamakta; sanat edebiyat, estetik, tarih, hukuk, felsefe, filoloji, hatta ritmik jimnastik de dahil, ne varsa hepsini aynı anda ve eş zamanlı olarak bilmektedirler ve her gün halkı yeniden ve yeniden iğdiş etmektedirler.

Oysa Yakup Kadri'nin daha 1916 larda henüz anti- emperyalist iken Pera'nın emperyalizmin lağım çukuru olduğunu yazdığını da gayet iyi bilirler.

Bu Cancavit (2) aydınları her biri aynı zamanda liberal veya evbaş takımından (3) veya birer 32. gün (4) demokratı olup; karton bir kamerilla (5) kahramanlardır. Rollerini değil kiyakimado (6) metinleri guguk kuşu gibi okuyup; zerre kadar şeref, haysiyet, onur, namus ve vicdan taşımadan, her şeyi züccaciye dükkanına girmiş bil fil gibi yakıp yıktıktan sonra; bir adabı, usulü, erdemi, kalbi ve yüreğinde zamiri olmayan embeded muhabirleri gibi başarıları ile övünmektedirler.

Beyler, öyle ikbal cariyeliği (7) yapacağınıza ; bir defa herhangi bir iktidarı eleştirin bakayım; öylesine, sefa olsun diye; bakın anında Beytülmaldan rızkınız nasıl kesilip, şah damarınıza nasıl kasas atılıyor. Yaşam size nasıl zehir zıkkım oluyor ve gün görmemiş yetim gibi nasıl zılgıt yiyorsunuz. Şöyle bir Edward Said'in “Entellektüel”indeki veya Sartre'ın “ Hepimiz Katiliz”inde eserindeki gibi bir tavrı gösterin bakalım.

Türkiye'de şu “ötekileştirme”, “konunun aktörleri”, “söylemin düzeni”,”vesayetçi rejim”, “ jakoben zihniyet” , “ laik – kemalist rejim”, “modernistpoztivist algı”gibi üç beş beş butik terminolojiyi temcit pilavı gibi tekrarlayan Pierides saksağanlarına (8) , filisten ideologlara aydın deniliyor. Aziz Nesin , bu sahteciliğin ve kalpazan tavrın çok iyi olduğu için, çok haklı olarak “ Türkiye'de Aydın ilinden başka aydın “ olmadığını söylemişti. Allah için, onca pozitivizm eleştirisi yapıp ta Comte okumuş birine de rastlanmaz.

Borges'in “Alçaklığın Evrensel Tarihi”nde köle avcılarından bahseder. Köleler Latin Amerika'da yıllarca para biriktirirler ve özgürlüklerini kazanmak amacı ile bu parayı gemi tüccarların verirlermiş. Fakat parayı alan bu alçakların ilk yaptığı iş aynı köleleri eski efendilerine satmak olurmuş. Bunların en ünlüleri Lazarus Morell'dir. Halka karşı,Türk aydın tavrı da hemen hemen bu işbirlikçi korsan Lozerus Morell tavrıdır. Bunların karşı tavrı “ neşeli Günler “ filmindeki Yavşak Ziya (9) tavrıdır. Bunların tavrı Minik Şekerim tavrıdır. (10) Bunların tavrı Açık ve pervasız bir SİYASAL SİMONİ TAVRIDIR11. Bunlar Dante'nin " İlahi Komedya" 21. Kanto'da betimlediği kişilere parmak ısırtırlar. Cehennemin üçkağıtçı sahtekarlarla bölümü için söyle yazar DANTE:

“Burası bütünüyle dolu Herkes üç kagıtçı,

hayır diyenler, evet diyor , para uğruna”

“İlahî Komedya” 21. kanto , 40-43 )

Lermantov'un Çarist aydınlar eleştirisi, bugün aynen de geçerlidir. “Şairin Ölümü”nde şöyle yazar:

“Ve sizler , kibirli çocukları

bilinen alçaklıkla ün salmış atalarının.

Özgürlük, deha ve şan cellatları

tahtın yanındaki aç gözlü yığın

susturun gerçeği ve yargıyı

gizlenin örtüsü altına yasanın

fakat ey ahlaksızlar, tanrısal bir yargı

ve müthiş bir yargıç bekliyor sizleri”,

zaman,

tarihin ak saçlı anası zaman

sığınırım adaletine.

Bu özgürlük, deha ve şan cellatlarını gördüğünüzde sadece yüzünüzü çevirin ve işaret parmağınızla işaret edin!!!!

Beyler diyorsunuz ki, yarın bir gün Türkiye'de istemediğimiz tarzda bir rejim gelirse biz de başka ülkeler gideriz. O ana kadar nefesimiz yettiğince özgürlüğü savunmaya devam ederiz. Evet ama, bu halkın gidecek bir yeri yok.

Beyler sürekli eleştirerek saldırdığınız kesimlerin yüzyıllar boyu bu ülkenin en ezilmiş kesimi olduğunu, her darbede hunharca şiddete maruz kaldığını, kanla ve gözyaşı ile, barutla ve zulümle, kılıçla ve işkence ile karşılandığını; sizin ise muhbirlik yaptığınızı, darbecileri alkışladığınızı, onları evinizde ağırlayıp cennetlik ilan ettiğinizi, en azından sessiz kaldığınızı veya görmezden geldiğinizi bu nedenle en iyi tabirle, onların suçuna iştirak ettiğinizi biliniyor. Yarın bir darbede ilk biatçılardan olacağınızı da biliyoruz . Biliyoruz ki sizleri görünce yüzümüzü çevirip; işaret parmağımızla işaret etmeliyiz.

Aydın olmanın bir hüznü , bir çilesi , bir namusu bir masumiyeti vardır. Bu çile başlı başına ayırıcı olmakla, farklı olmakla, karşıt olmakla eşdeğer bir ilahiyattır. Bu çile ashabı- ked' de geçen 309 yılın yalnızılığı ve hüznüdür. Musa'nın müritleri 500 yıl boyunca, sayıları tükenme noktasına gelmesine rağmen, on emri taşıdılar ve onun saflığını bozmadılar. O ilahiyeti yozlaştırıp hibridleştirmediler. Şartlara göre revize etmediler, diğer kavramlar ile eklemlemediler. Ashab ı kef de yatan 7 kişi, teorinin toplumsal mücadeleler içinde kirlenmemesi için uykuya yattılar. Kalktıklarında sadece köpekleri Kıtmir ölmüş idi; Kıtmir ise erdemi simgeler.

Aynı havuzun içinde iktidar veya muhalefet olmak neyi imler ki; aynı ve kanla yıkanan bu havuzda kalıp ta, ben kirlenmedim diyebilir misiniz.

Oysa asıl olan havuzun dışında klan sufinin tavrıdır, zira onun varlığı zaten dünyaya karşı bir hakarettir ve alçaklığa yöneltilmiş cesurca aşağılıma olmadıkça bir aydın tavrından bahsedilemez.

AYDIN OLMAK SÜREKLİ İNTİFADA OLMAKTIR. KENDİ HAKKINI SAVUNMAKLA MAZLUM; BAŞKASININ HAKKINI SAVUNMAKLA AYDIN OLUNUR..

Aydın olmak, vahşetin insanı ballı meyvelerin lezzetinden kopardığı, yerlilerin topraklarına karşı suç işlediğiniz, varlığınızın uyrukların arasında bir nifak olduğu bir durumdur. ( İ. Özel ). Dente'nin dediği gibi, karanlık bir ormanda bulduğunuz bir yoldur aydın olmak. Çünkü “hakikat bir yoldur ve yol her şeydir” ( Tao) . Bu yol , kesenizle midenizi birleştiren, mutfakla tuvalet arasında bir yol değildir. Bu yol , Müdessir süresinde “ kişiliğini temizle, pislikten uzaklaş kalk ve uyar” diyen , kalkanın bir kişi, uyarılanın tüm çoğunluk olduğu yoldur. Bu yol onca sanatı, estetiği, felsefesi ve hukukunun ihtişamına rağmen Roma'ya karşı Spartaküs'ün yoludur. Kelamı, fıkhı, felsefesi, mimarisi ile İslam medeniyetinin zirvesi olmasına rağmen şair Hüzai'nin yoludur. Şam'da derisi Memlük Tatarlarınca yüzülen solgun şafak yüzlü Şair Nesimi' nin yoludur. Osmanlı tarafından boğulup Haliçe atılan Beşir Ağa'nın, şeyh Sühreverdi'nin, şeyh Bedrettin'in, Hallac-ı Mansur'un, Kerbelada ölüp de ikrar vermeyen, ölüp de ikrarından dönmeyen İmam Hüseyin'in Kız kardeşi Zeynep'in yoludur.

Velhasıl Aydın olmak Çin'den Alaskaya kadar dünyanın her milibahrinde ezilenlerle aynı hasret, aynı ekmek ve hürriyet için ölebilme kabiliyetinde olmaktır.

Hiçbir kalıba sığmadığı için hiçbir hikayeye de sığdırılamayan kimsedir aydın. Demokrasi ise isyanların rejimidir. Bazarovlar (12) gerektirir. Sindirilmiş, sinikleştirilmiş, ruhları çalınmış, şeytana satacak bir şeyleri kalmadığı için Tanrı'ya sığınmak zorunda kalmış, kafalarını kiralık olarak vermiş, tabiyet bağları ile benlikleri kabz edilmiş, kendisizleştirilmiş, sıradanlaştırılmış, bayağılaştırılmış, filisten bir topluluktan demokrasi ve özgürlük çıkmaz. Böylesi toplumlar tefeci bezirgan zihniyetli yığınlardır ve ÇAĞDAŞ SIRADAN FAŞİZM KÜRESEL SERMAYE İLE BU AYAK TAKIMININ UYUŞMASINDAN ÇIKACAKTIR. Çünkü, artık toplumsal çelişki emek sermaye değil; tam tüketimle eksik tüketim arasındaki çelişki haline getirilmiştir. Ve siz her ne kadar liberal nutuklar atsanız da; bu faşizmin sözcüleri olduğunuzu unutmayın. (Bu yazının konusu olmadığından yanlışlığı ve tek yanlılığını kendi bağrında taşısa da; Arap coğrafyasındaki ayaklanmalar biraz da bu gözle bakın)

Ortaçağda bazı kimseler öldükten sonra dirilip de vampirlik yapmasın diye kalplerine demir kazık çakılarak gömülürdü. Belki de bunlar, zamanın medusa aydınları idi ne dersiniz!

Ve yine beyler, sizin şiddetle telin ettiğiniz bu kesimler yıllardır iktidarın nimetlerinden hiç nemalanmaz, işe alınmaz, ihaleye giremez, ruhsat alamaz, çocuklarını memuriyete bile sokamaz iken, sadece inançları için yıllardır onurları ile yaşadığını biliyor musunuz ? Biliyor musunuz ki, tüm bunlar gelmiş geçmiş iktidarlarla işbirliği yapmadıkları için oluyor?

Size söylenebilecek tek şey; Allah insanı topraktan yarattı diye çamurlaşma hakkınızın sürekli olmadığıdır... Ve tanrıya verecek bir şeyi kalmadığı için ruhunu şeytana satanlardan olmayın.

En azından 6. Filo Türkiye'ye geldiğinde Amerikan askerlerine Karaköy Genel Evinin kapısını mühürleyen hayat kadınlarının namuslu tavrının yüzde birini sergileyin ve kafalarınızı kiralamayın. Romy Schneider'in bir filminde şöyle bir sahne vardır. Fransız Entelektüel ona neden bedenini sattığın söyler. Schneider de, sen kafanı satıyorsun be bedenimi; hangimizin ki daha iğrenç , ben bedenimi satarak sadece kendime zarar veriyorum sen ise kafanı satarak başkalarına da zarar veriyorsun babından cevap verir. Evet beyler bari sadece kendinize zarar verin. Bu daha kutsal.

Bir deve nehri yüzerek geçerken s...mış, biraz sonra bakmış ki b..ku kendinden önde yüzüyor. Allah Allah demiş, biraz önce bu b..k benden arkada değil mi idi demiş. Aynen öyle, bari arkasından çıktığınız iktidarlardan önde yüzmeyin.

Bu yüzden derim ki, bu Pierides Saksağanları konuştuğunda çocuklarınızı koltukların arkasına saklayın, görünce yönünüzü çevirin ve işaret parmağınızla işaret edin

sabır ve dua ile kalın

kendinize bir ruj lekesi alın.

Patlamış ego balonlarınız tamire yerine

kendinize pazardan yeni bir balon alın.

Sandalı mendirekten salın

nemli güneşte iğrenç kremlerle kavrulacağınıza

derin, serin sulara dalın.

Çiçekleri tabelaya uygun sevin

aqua fershin oynak başı ile

dişlerinizi iyice temizleyin

borsa seanslarında titreyip

her gün dizi izleyin

yolda şarjınız biterse

haberleri yan koltuktaki İ phonedan dikizleyin.

Alın, kalın, salın, dalın, sevin, temizleyin , izleyin, dikizleyin.

1- Medusa: kendisine bakan her şeyi taşa çeviren mitolojik kahraman.

2- Sudan'da, bizim Anadolu tasavvufu ile hemen hemen aynı görüşleri taşıyan Kopt Hristiyanları katleden; ellerinde satırla dolanan atlı paramiliter güçler.

3- Evbaş takımı: Haçlılara karşı savaşan Zengi'ye Abbasi halifesi yardım etmedi, çünkü Zengi'nin devrilmesini istiyordu; Zengi paralı adamalar (evbaş) tutup her hutbede İslam'ın kutsal savaşına yardım etsin diye bağırttırdı. Halife bunun üzerine 10.000 atlı göndermeye karar verdi; bu askerlerin kendisini devirme emri aldığını da öğrenen Zengi bu defa ; bu evbaş takımını tam tersi bağırttırdı: İslam'ın Kutsal savaşı adına 10.000 atlı gitmemeliydi!

4- Cezayir'de Fransız işgaline karşı olanca kanlı direnişte ortalıkta hiç gözükmeyip; işgal sona erdikten sonra gelip iktidara konan İngiltere tarafından besleme aydın takımına denilir.

5- Bir gücü elinde bulunduran kimsenin arkasında duran kimse.

6- Tiyatroda doğru metnin yanı sıra, yazılan hatalı metindir. Hatanın nerede yapılacağı görülsün diye. Bu metin de ezberlenir. Bu doğru metini unutup, yanlış metni ezberlemeye kiyikimado denilir.

7- BAZI CARİYELER OSMANLI SARAYINDA HAREM AĞASINA RÜŞVET VEREREK, ODALARININ PADİŞAHIN YATIĞI ODAYA YAKIN OLMASINI SAĞLARDI Kİ , PADİŞAH EFENDİMİZ BİR GÜN KENDİSİNİ GÖRÜP HALLOLSUN DA SULTAN OLSUN. BU CARİYELERE İKBAL CARİYESİ DENİLİR İDİ

8- Pierides saksağanları: Tselya kralı Pierius'un dokuz kızı Güzel sesli kalliope ile şarkı yarışmasında yenik düşünce saksağana dönüştürülürler.

9- Ziya, Adile Naşit ile, Münir Özkul'un oynadığı Neşeli Günler filminde, kimden nemalanırsa onu övüp, diğer tarafı kötüleyen ve bunu aynı anda her iki taraf için de yapan bir tiplemedir.

10- Minik Şekerim Saltakov'un bir roman kahramanıdır. Bir kadın olan Minik Şekerim kiminle evlenirse onun işini en iyi yapar. Bu işler döşemecilikten fırıncılığa kadar değişir ve bu kadın da, hangi devirde hangi iş gözde ise o iş sahibi ile sürekli evlenir.

11 - “BÜYÜCÜ SİMON” - Vaftiz yetkisini ele geçirmek için İsa'nın havarilerine rüşvet öneren kişidir. Dini veya iktidarı kullanarak para ve güç elde etmek isteyenlerin simgesi haline gelmiştir.

12- Bazarov: Turgenyev'in “ Babalar ve Oğullar” romanındaki hiçbir kalıba sığmayan bir tiplemesi.

Önceki ve Sonraki Yazılar