Haydar Yalçınoğlu

Haydar Yalçınoğlu

HER BEN BİR ÖTE BEN'DİR -1

Bir süredir cezbeden rahatsızlığım nedeni ile yazamadım. İmdi kişilik- benlik- öteki ve ulus ..vb gibi kavramların oluşum ve yol açabileceği sonuçları içeren 3 veya 4 bölümde ayayımlamaya çalışacağım

Her Ben Bir Öte Bendir" ya da Yüzler ve Maskeler ile Tüm Ölüler Aslında Aynı Kişilerdir.

Kişilik kazanmadan kimlikler edinmek, seks yapmadan taocu, Marks okumadan Maocu, Türkçeyi bilmeden milliyetçi. Kuran okumdan İslamcı olmak bize mahsus olsa gerek.

Bu nedenle beni ötekileştirmene gerek yok, ben zaten "öteki"yim ve pişti oynarken ası sona saklama alışkanlığı dışında seninle ortak hiçbir yanım yoktur.

Her toplum ister istemez üyelerinin objektif bilgisinin bir parçası olarak kimlik dağarcığı taşır. Böylece tabii unsur olarak doğmakla bir kimlik sahibi olarak, kim olduğumuzu bilir, bu bilgiyi içselleştirmiş olarak, başkaca bir bilgi aramadan, basit bir murakabe ile kendimizi yönetiriz. Bu sıkıca "içselleştirilmiş idrak ve duygusal yapı alternatif bir yönetimi gereksiz ve hatta imkansız kılar" ( 1) . Böylece sosyal olarak meydana getirilmiş bu dünya bizim için olası tek reel dünya olur, fert bu yolla tüm fiillerini anlamlandırmak derdinden kurtulmuş , her türlü davranışı için meşruiyet zeminine kavuşmuş olur. Kimseye verecek bir hesabı yoktur artık. Vicdanı da rahattır. Amerika da George Herbert Mead tarafından     sosyal psikolojinin alanına dahil edilerek tarafından detaylıca yapılandırılan kimlik problemi, artık günümüz dünyasında da küresel hale gelmiş oldu. Esasen, Fransız İhtilalinden İtibaren kurulan bir milli kimlik hayli yol almıştı.

Ferdin kendini yukarıda belirttiğimiz gibi bir klan, topluluk, ulus, din, mezhep, aşiret, sınıf, katman ve bunlarla bağlantılı olarak bir ideolojik mensubiyet ve aidiyet ile konumlandırması büyük sorunları da birlikte getirdi,

Peki bu mensubiyet hissi nasıl yaratılacaktır.

İlk sorun, ortaya çıkan muazzam etnosentrizmdi ( dünyaya ben/merkezci bakış). Böylece dünya, toplum ben-öteki, biz-ötekiler, biz grup-öteki grup olarak ayrıldı. Biz grubun kültürü, değerleri, yaşam tarzı, örf ve adetleri, etiği, yapış tarzları "öteki"ne üstün olduğu varsayımı      bir      inanç      halini      aldı.      Bunu yapmanın    bir yolu    da ötekini    aşağılamaktı tabii.

Türk filmlerindeki hizmetçi Arap bacı, İttihat ve Terakki'den günümüze Arap karşıtlığı ve düşmanlığı- zira kabul tarzına göre onlar bizi kurtuluş savaşında İngiliz ile bir olup arkadan vurmuşlardır- temelinde Türk kimliğini oluşturma çabalarının bir ürünüdür.

Konuyu ilk İnceleyenlerden biri olan sosyolog W.G Sumner'e göre bu    durum çifte bir moral standarda yol açar: "iki çeşit ahlaki kod ve iki grup töre vardır, biri içerideki yoldaşlar ve diğeri dışarıdaki yabancılar için". Dışarıdakiler söz konusu olduğunda "öldürmek, yağmalamak, kanlı İntikam, köleleri ve kadınlan çalmak hüner sayılır, fakat içeride" ( 2) bu tür şeyler kesin olarak ahlaksız sayılır ve ağır yaptırımlar uygulanır. Eski Moğol ve Türk genslerin de durum böyleydi. Hatta Tayiç kabilesinin ölümcül takibinden ancak Himalayaların ıssız Kentey dağlarına sığınıp, kuş avlayarak yaşama savaşı veren Cengiz Han'ın at hırsızlığı yaparak kendine küçük bir aşiret oluşturmayı başardığı, bununla biz grupta büyük bir onur kazandığı bilinir. Aynı şekilde Merkitler tarafından basılarak, karısı Börte'nin kaçırılması ile, şef Toktoğa da kendi aşireti içinde aynı saygınlığı kazanmıştı. Börte sonra geri alınmış,    ama    büyük oğlu Çuçi'nin    nesebi konusunda Cengiz han hep bir kuşku taşımıştır. Cengiz'in kazandığı bu onur, ona dünyanın en büyük İmparatoru olma yolunu açacağını kim bilebilirdi.

Örnekler sayısızdır; J. Finot "Irk ayırımı” isimli kitabında, Fransız edebiyatında Fransızları inceledi. A. Frans'tan,    M. Proust'a kadar tüm yazarlar için, "Fransız'ın zihni açıktır, sentetiktir, sevgi ve kurallara saygı ile doludur". Diğer uluslar ise daha aşağı duruma itilmiştir. Bu hemen hemen evrenseldi, Romalılara göre kendi dışındakiler barbar, Müsavilere göre, diğer dînler kirlenmiş., vb. idi.

Sonrası Allah kerim. Herkes Yugoslavya'nın başına gelen içler acısı olaylar, Ruanda'nm ölüm tarlalarını, Doğu Timör'de vahşice olayları, Stif katliamı, Çeçenistan'ın insansızlaştırılmasını, Yahudi holacoust'unu, az çok hatırlar herhalde.

İkinci sorun ise, herkese verilecek bir hesabınız var olmasıdır . Hiç kimse kendi masumiyetini kendi meşruiyetinden ve vicdanından alamaz. Sizin bir kimliğinizin olabilmesi için "öteki"nin de sizi "öyle" adlandırması gerekir. Ben Türküm ya da Museviyim demeniz yetmez, karşıt muhataplarınızın da evet öylesiniz demesi gerekir. İşte kimlik oluşumu için yok etmek istediğiniz ötekine muhtaçsınız. Yoksa bir kimliğiniz olmayacaktır. Tıpkı, mümin olmanın birtakım kimselerin mürted, Ortodoks olmanın heretiklerin varlığı, Tanrı'nın inayetinin şeytanın hileleri, rahmani ruhun şeytani ruhla, Yen'in Yin'le var olması gibi. Bir real controvercy ( gerçek karşıtlık) durumu    apaçık ortadadır. Contradiction diyalektik felsefe terimi olarak kullanılan, çelişki anlamına gelen bir kavramdır. Burada karşıtlar vardır ama, karşıtlar birbiri ile ilişki ve çatışma içinde bir birlik oluştururlar. Buna zıtların birliği denilir.    Bu birlikten bir sentez doğar. Real Contrevercy ise, kant'çı bir terim olup; gerçek karşıtlık demektir. Burada karşıtlar arasında bir ilişki    ve birlik mevcut değildir. Salt    ayılık    ve salt çatışma    söz konusudur.

Hitler'e Daily Sun Gazetesiyle yapılan bir mülakatta, Yahudileri topyekün tahrip edip etmeyeceği sorulur. Cevap çok ilginçtir: "Alman ulusunun var olabilmesi için bir miktar Yahudi'nin teorik ve pratik olarak varlığı şarttır" der. Öyleyse kimliğimiz diğerlerinin bize verdiği cevapların yankısıdır. Bir kimliğimizin    bir yanı kendinden, eyleyen, akdeden içsel süreçte oluşurken, diğer yanı devamlı ötekilerle eyleyen bire bir süreçte oluşan, bu nedenle de çoğul ve devingen yanıdır.

Bir İngiliz kapıdaki birine who İs he? diye sorduğunda aldığı cevap I değil me'dir. İşte bu me, I dan farklı olarak Ben'in (self) Öteki ile ilişkiye giriş biçimidir. Türkçe de "to be" yardımcı fiili olmadığı için bunu anlatmak zordur. Esasen şu kimlik zaten gavur icadıdır. Gerçi şimdi gavur icadıdır diye TV seyretmeyen tek gerçek Müslüman da kalmadı ya. Hiç yoksa öyle bir gerekçeyle    de olsa çağın en büyük vebasından korunuyorduk!

1-        Peter Berger, "Bilgi sosyolojisinde bir problem olarak kimlik"

2-      S. Köneig "Sosyoloji" sh. 216. ütopya yay. 

Önceki ve Sonraki Yazılar