Haydar Yalçınoğlu

Haydar Yalçınoğlu

HER BEN BİR ÖTE BENDİR -III

Kimlik Ve Kişilik: Kişiliği Olmayanın Kimliği Olamaz

"Yanlış olan şeyleri doğru gibi göstererek insanlan aldatmak için şaşırtıyorlardı. Evlerin yanmakta olduğuna inandırıyorlar, oysa evler yanmıyordu; onlara balık dolu bir göl gösteriyorlardı, oysa bu bir göz yanılmasından başka bir şey değildi; birbirlerini Öldürüp parçalıyorlardı ve yaptıkları şeyler görüntüden ibaretti ve gerçek değildi." (1) 

Kimlikler sayısız olarak çoğaltılabilir. Sadece Türkiye'de yatay ve dikey bölünme ile 250'den fazla etnisite kimliği ortaya çıkmaktadır. Kimlik Hegel'ci terimle salt arı niceliktir. Bu sayısı ne kadar artarsa artsın, niteliğe dönüşmez. İnsanın, bir İnsan olarak, kişinin kendisi neyse o olduğu, kişilik ise niteliksel bir olgudur. Kızılderili dilinde Kiova kelimesinin anlamı "ben gerçek bir insanım"ın betimlediği kimlik değil kişiliktir. (Kiova aynı zamanda Colarado, Cansas ve New Mexico'da yaşayan kabile ismidir.)

Evet kişilikler olmadan kimlik olamaz ve hatta, erdem ve onuru olmayan, birçok kimsenin, kendi kişiliksizliğini bir kimlik altında örtmeleri büyük olasıdır. Eğer mazlum bir ulusun üyesi iseniz, gaspçı, dolandırıcı hırsız, sahtekar olmanız tolarize edilebilir. Oysa kimliğiniz kazındığında altta tamamen tortulaşmış bir kişilik çıkacaktır, ama kimlik renginiz bunu hep örter, gizler, dekore eder. Sizin ne menem dışı kalaylı içi vayvaylı biri olduğunuzu kimse anlamaz bile, çoğunluğun    rengi içinde, onun topografyasında kamufle olup gider her şey. Sol siyasi hareketler 80'li yıllarda çözülünce, toz kondurulmayan nice yoldaşlarının filte filte olmuş kişiliğiyle yüzleşenlerin, hayal kırıklıkları görülmüştür. Fiks cümle şudur: yazıklar olsun, ben yıllarca bu insanla mı yan yana yürümüşüm. Aslında o insan kişi olarak aynı insandır, sadece zaman içinde kimliği soyulmuş, kişiliği belirmiştir, yani üstteki kırmızı boya kazınınca altta kahverengi bir tortu olduğu açığa çıkmıştır, takke düşmüş kel görülmüştür.

Evet, "Yanlış olan şeyleri doğru gibi göstererek insanları aldatmak için şaşırtıyorlardı...birbirlerini öldürüp parçalıyorlardı ve yaptıkları şeyler görüntüden İbaretti ve gerçek değildi." (2) Kimliklerle perdelenmiş masumiyet size duygusuzluk, mazlum olmak ise size yaptığınız her şeyde haklılık duygusu veriyorsa, new age faşizme gidiyorsunuz demektir. Başörtüsü olayında aklı başında İslami yazarların bazılan en azından şu uyarıyı yaptılar: Haklı konumda olmanız size her istediğinizi yapma hakkı vermez.

Tüm diğerkamcı varoluş biçimlerinin reddi, tüm yakınlaşma ve dayanışmaya karşı her şeyin ancak tüketici lehine düzenlendiği, önünüzü görmeden ama arkanızda iz bırakmadan çıktığınız çöl yolculuğunda, yalnız ama sıkı sıkıya kilitlenmiş evlerinizde nikbin ve en azından güvendesiniz! Ama olası bilgi birikiminizi google'a canınızın korunmasını devlete, malınızın korunmasını avukatlara ve sağlığınızın korunmasını doktorlara terk ettikten sonra geriye insanlık tarihi adına ne kaldı, sizin olan ne kaldı dersiniz. Sadece futbol, müzik ve canlı yayında savaş, yani kan görmenin çıldırtıcı vahşetinin haz verdiği parçalanmış hayatlar. Kompartıman zamanlarda yaşamaya hapsedilirken; kişiliğinizin Medeni Kanunda belirtildiği gibi bir cenin olarak anne rahmine düşüp, sağ olarak doğmakla başlayıp ölümle sona erdiğini mi düşünüyorsunuz. Siz artık her gün kişiliğini yeniden örmek zorunda kalan bir Penelop gibi yaşayan bir ölüsünüz. Zira kişilikler artık sadece kozmetik ve marketingtir.. Kişilikler tüketimi değil, artık sadece tüketim düzeyleri (para ve servet miktar., vb) kişiliği, saygınlığı belirlemektedir.     

İngilizcede Identity hem özdeşlik yani kişilik,  hem de kimlik anlamına gelir. Allahtan bizde ayrı iki kelime. Zira Özdeşlik kişilikle ilgili niteliğe denk düşer. Böylece bizde niceliksel olan kimlik ile, niteliksel olan kişiliği anlatan özdeşlik ayrılmıştır.

Roma'da Persona tiyatro oyuncularının yüzlerine taktıkları maskenin ismiydi. Şimdi İngilizce ve de birçok latin dilinde person kişi demek. Yani sizin maskelenmiş olan yanınız kişiliğinİzdir denilmektedir. Doğuda durum tam tersi idi, ama artık biz de TÜM YÜZLER MASKE, TÜM MASKELER DE YÜZ HALİNE GELDİ.

Oysa bu coğrafya'da Sartre'dan 700 yıl önce Molla sadra'lar, Haydar Amoli'ler, Şebüsteriler, İbn Arabiler varoluş ve kişilik    üzerine binlerce sayfa yazmışlardır.

İbn Arabi  self'i (benlik/kişilik ve varoluşu) ne güzel anlatır aşağıdaki satırlarda:

"Hamlığımdan kemalime / inhirafımdan itidalime Yüceliğimden cemalime / cemalimden celalime Ayrılığımdan birleşmeme /kaçınmamdan visalime erişme,

(kavuşma). Doğularımdan batılarıma / gündüzlerimden gecelerime Işığımdan karanlığıma / hidayetimden delâletime. Yer berimden yer öteme / mızrağımın

bir ucundan öbür ucuna...... Bahar rüzgârımdan dallarıma / dallarımdan gölgeme Gölgemden nimetime / nimetimden elemime/ Elemimden misalime / misalimden muhalliğime (yokluk, boşluk) Muhalliğimden sahiliğime (gerçekliğime) / sahihliğimden İtidalliğime : Geçsem De Daha Böyle Nice Halden Hale Ben Varoluş İçerisinde Başkası Değilim Ben Benden" . (3)

Belki bu toprağın sesine kulak verilip, ontoloji felsefesi devam ettirilse ve olanca eşkıya bolluğu yerine biraz de nihilizm, ontoloji ve tregedya olsa kişiliksizleşme bu denli olmayacaktı. Evet, acilen bir ontoloji felsefesi ve nihilizme İhtiyaç var. "muhtaç olduğunuz kudret, ayağınızın altındaki toprakta mevcuttur". Zira Hz. Ali'nin söyleyişi ile "İşin başı sonunda, geçmişiniz önünüzde ise, geleceğiniz ayaklarınızın altındadır" (bkz. Nech-ül Belega). Bu kadar eşkıya olup da bir tane nihilist olmaz mı!

Yine Roma'da şimdiki hak ehliyetine denk düşen kişiliği kazanmak hayli müşkülatlıydı. Bir defa kadınsa manus altında olmayacak (koca hakimiyetine girmeyi reddedecek), patria potestas altında bulunmayacak (yani babanın hakimiyeti altında bulunmayacak ) ve İnfamia (şerefsiz) olmayacaktı. Eğer bir kimseyi dolandırmış iseniz, sayımda nüfûs kaydınıza şerefsizdir kaydı düşülürdü ve artık vay halinize.

Osmanlıda bırakın adam olmayı, sadece kayıkçı kalfası olmak için "bir müddet bir üstada hizmet edip, BAŞKA ÇIKIP, pir ve perver (4) olup, yarar ve muhkem kefillerin olaması gerekmektedir" (Necdet Ertey, "Osmanlı Döneminde İstanbulda Kayıkçılar", Kültür Bak. Sh. 20.). Evet kaçınız işinizde pir ve perversiniz ve kaç kişi size muteber kefil olabilir adam olmaklığınıza. Tabii, bir kadın ancak bu durumda gece saat 3'de tek başına güvenle bir kayığa binip karşıya geçebilirdi. Şimdilerde ise taciz, tecavüz ve ölüm beklemektedir. Korku ve kaygı!

Hz. Ali'nin kişilik ve varoluşu çok iyi özetleyen bir cümlesi ile bitirelim: "Sana senin için gerekli olan her şey SENİN DIŞINDA, BAŞKALARINDA, başka yer ve vadilerde değil, yine sendendir. Fakat sen bunu yeterince bilmiyorsun... Sen her harfi özel bir dır ve her satın bir yır açan bir kitapsın. Sen kendi kitabını okumayı bilmiyorsun, en büyük alem sensin ve kainat sende dürülüdür. Senin seni aşan ve senin dışına taşan zahiri ve harici hiçbir şeye ihtiyacın yoktur. Senin için gerekli olan her türlü bilgi, bulgu, bilim ile ilgili fikir sende dürülüdür."

Kişilik kazanmadan kimlikler edinmek, Türkçe bilmeden milliyetçi, Kuran okumdan Müslüman, Marks okumadan Markist, seks yapmadan Taocu olmak bize mahsus olsa gerek.

Küreselleşme, aynı zamanda ayrışma demektir: merkezin birleşir iken çevrenin ayrışmasının diyalektik dansı. Bu ayrışma sürecinde  bir yandan, herkesin kendi bireysel tarihinin ve seceresinin peşine düştüğü ırksal bir köksökümü    yaşanmakta; diğer yandan ise bireysel ve/ veya grupsal egolar şişirilmektedir.

Diyeceğim o dur ki; patlamış solipsist ego   balonlarınızı yapıştırmak yerine; kendinize pazardan yeni balonlar alın .

Sabır ve dua ile kalın,

kendinize bir ruj lekesi salın.

1- Popol vuh (Mayalar'ın Ölüler Kitabı) "ikizlerin Tanrısallaşması"'.

2 - Bu konuda bkz. Zygmunt Baunman, "Parçalanmış Hayat" Ayrıntı, İst.

3-  İbn Arabi "Nurlar Risalesi" İnsan 2004, İst, sh, 67, 68

4- Perver; besleyen, terbiye eden, koruyan büyüten demek.

Önceki ve Sonraki Yazılar