Haydar Yalçınoğlu

Haydar Yalçınoğlu

KAYNAKLARIN LANETİ - POTOSİ

HAZİNEYİ OLUŞTURAN ALTINDIR. Bu dünyada her istediğini yapabilir altına sahip olan. Altın sayesinde ruhları cennete göndermek bile mümkündür”. Kristof Kolomb.

Potosi Bugünkü Bolivya'da gümüş dağlarının bulunduğu bir yer idi. Yağmacılar

ve talancılar buraya akın etti. Yerli halk siyanürlü madenlerde çalışmaya zorlandı.

Öyle ki, çok kötü koşullarda bu madenlerde çalışan bir insanın ortalama ömrü 5

yıldır. Bu kan revan içinden Madrid ve Lizbon'da büyük ihtişamlı bir medeniyet yükseldi.

Birbiri ile sürekli savaşan ve rakip olan Aragon Kralı Ferdinand II ile Castilla Kraliçesi İzebella evlenip ( 1479) ülkelerini bir bayrak altında birleştirdiler. İç çalkantılar , baba-oğul ebul Hasan ile Ebul Abdullah arasındaki seks skandalları ve tüm ihtişamı ile parıldayan El Hamra sarayının entrikaları sarsılan Granada'yı 1492 yılında feth ettiler.

150.000 Yahudi sürüldü - Osmanlıya getirilen bu Yahudilerin zengin olanlardır. Bunlara Seferan Yahudileri denilir, Balat'da iskan edilirler idi- . Müslümanlar ise neredeyse toptan katledildi ve Papa 6. Borgia Engizisyonun finansörü Kraliçe İzebelleyı “ Dünya Kraliçesi” ilan etti ve Tanrının yer yüzündeki krallığının genişlemesi için aynı yıl Colomb Amerikanın muazzam altın ve gümüş zenginliğine uzanıyordu.

İyi eğitilmiş 200 savaşçı, yırtıcı köpekler ve az sayıda atlı süvari “ hazineyi oluşturan altın” yağması için yeterli idi.

Daha sonraları Kızılderililere, bilmedikleri bir dilde onları Hristiyanlığa davet eden şöyle rekrimentolar okunurdu : Reddettiğiniz taktirde derim ki, Tanrı'nın da yardımıyla , var gücümüzle üzerinize saldıracağız, ..sizleri boyunduruk altına lacağız, ...sizi, çocuklarınızı ve kadınlarınızı köle haline getirip satacağız,..mallarınız alacağız ve size elimizden gelen her türlü kötülüğü yapacağız” ( E.Galeano, “Latin Amerka'nın Kesik Damarları “ 1971, sh: 23) (1)

Sonra ne oldu: Din adına yürütülen kutsal bir savaş ile birlikte İspanyol ve Portekiz fatihleri tüm Latin Amerika'yı yağmaladılar. Altın ve Gümüş dağları bu krallıklara taşındı. Büyük bir altın stokuna sahip olan bu ülkelerde bir şey olmadı : ÜRETİM.

Hazır zenginliği bulan bu iki sömürgeci ülke, üretmek yerine dışarıdan üretim metalarını satına almaya başladı ve bu durum Alman, İngiliz ve Hollanda kapitalizmini doğurdu. Sürecin sonunda tüm zenginlik Almanların eline geçmiş idi bile.

Bir parantez içerisinde bu durumu izah etmem izin verin: İspanyol fetihlerinin Potosi örneğinde görüldüğü üzere engin gümüş ve altın dağların yağmalayıp, ispanya'ya taşımaya başlamalarından sonra İspanya limanlarına yılda yaklaşık 1000 gemi yanaşırdı. İspanya'ya ipek Belçika'dan, şapka Paris ve Lonra'dan, elmas Seylan'dan, Çorap Napoli'den, Kristal takımları Venedik'ten, halı İran'dan, Kokular Arabistan'dan, Porselen Çin'den, Nakışlı Kumaşlar Hollanda ve İngiltre'den, Silahlar Milano'dan, dantelallar Lille'den, dibalar (2) Floransa'dan, kanavalar (3) Bürüksel'den gelmekte idi. Buna karşın Latin Amerika'dan her geçen gün daha fazla altın ve gümüş yağmasına ihtiyaç vardı.

Dahası bu altın ve gümüşler ile sayısız kilise ve manastır, malikaneler yapıldı, lüks eğlenceler ve tantanalı karnavallar düzenlendi.

Öyle ki, Osuna Granddükü Rus Çarı ile alay etmek için üç yüz uşağına kürk giydiriyor idi.

İspanya kralı Şarl Kent bir sanayi etkinliğine başlayan bir soylunun soyluluk ünvanını iptal ettiğinden ve Kastiya Burjuvasini de bir savaşta yok edip YAĞMALADIĞINDAN dolayı, zaten kimse üretime el atmayı da düşünmemekteydi.

1550 lerde Sevilla'da 16.000 dokuma tezgahı var iken 40 yıl sonra bu sayı 400'e inmiş, ülkedeki koyun sayısı 7 milyondan 2 milyona düşmüş, Üniversite öğrenci sayısı da yarı yarıya azalmış iken; manastır sayısı 2-3 kat artarak 9000'e ulaşmış, rahip sayısı da bir kaç kat artarak 200.000 i aşmış idi. Dilenci oranındaki artış da bir kaç kat idi. Bu konuda A. Gunder Frank, Ernst Mandel ve E Galeano'nun çok kıymetli çalışmaları durumu aydınlatmıştır.

Bu arada Kilise ile birlikte yerel kaynakların yağmalanmasında aracılık eden yerli işbirlikçiler ve ENCOMMENDAROLAR (4) yerli topraklarının büyük bölümünü faiz karşılığı ipotek altına almış idi. Yine de , Latin amerika'da sanatın , estetiğin, mimarinin, şiirin, müziğin ve kutsal değerlerin gelişmesini sağlayanların bu encommendarolar olduğunu ve bunların kutsala olan hayranlıklarının hayır severlikleri ile atbaşı gittiğini kabul etmemiz gerekmektedir.

Maddi otorite ile manevi otorite ayrılmaz biçimde ve eşgüdüm içerisinde aynı kaynaktan beslenmekte idi: köle emeği ve ticareti.

Bu nedenle bugünkü Hristiyanlığı ayakta tutan, biz nevi özelleştirme diyebileceğimiz, Kızılderililerin köleleştirme kararnameleri ile bu imtiyazı ellerinde tutan hür müteşebbislerin girişimleridir.

Latin Amerika'da uluvviyet, uhuddiyet, maneviyat gelişir iken; Avrupa ticari kapitalizmden sanayi kapitalizmine geçiş için yeterli sermaye birikiminin bu imtiyaz hakları ve kilisenin rekrimentoları sayesinde sağladığını aşikardır.

Bu açıklamalar size İslam coğrafyasında ham madde deposu olan ve üretim yerine inşaat terörüne teslim olmuş birtakım ülkeleri hatırlatıyor mu ?

Neyse, durum anlaşıldığında ise iş tarihsel fırsat çoktan kaçırılmış idi.

Mevcut ve kritik ham madde ve zenginlik stokunu elinde bulunduran bu iki ülkenin üretim yapmamasının tek nedeni ellerinde büyük bir zenginliğin bulunması değil, üretim yapmak istese bile yapamayacak olmasından kaynaklanmaktadır.

Tıpkı şimdi Rusya, İran, Arabistan, Katar ve Irak..vb de olduğu gibi büyük hammadde kaynaklarını elinde bulunduran ülkelerin paralarının çok kıymetli olması ile üretim yapılsa bile yapılan üretiminin rekabet gücü sıfır düzeyinde olacağı için üretimin anlamı olmaz.

Buna kaynakların laneti diyebiliriz. Şöyle düşünelim bir USD iki lira iken ; bir Cadillak de 50.000 USD ise, 100.000 TL verip alabilirsiniz, ama bir USD 4 lira iken, 200.000 TL vermek yerine bir yerli oto tercih etmeniz kaçınılmazdır.

İşte Arabistan, İran, Rusya ..vb bakınız ihracatın % 80'i petrol ve doğalgaz ve buna rağmen Arabistan 2015 yılı ve sonrası yıllar bütçeleri 1/3 oranında açık verecek şekilde planlandı.

Yukarıda kanlı boğazlaşmayı anlattığımız coğrafyalarda ne vardır. Zengin kaynaklar: peki ne yoktur: üretim.

Süreç içerisinde yağmalanan Latin Amerika kaynaklarını har vurup harman savuran İspanya ve Portekiz kolonicilerinin tüm altın ve gümüşü Hollanda, Almanya ve İngiltere'nin eline geçmekle kalmadı, bu iki ülkenin kendileri de koloni haline geldi.

Almanya ve İngiltere'ye akan para sermaye bir müddet sonra sanayi sermayesine dönüştü ( yeterli miktarda biriken para sermaye bir süre sonra sanayi sermayesine dönüşmek zorundadır) ve bu ülkeler kapitalist gelişmenin dinamiğini oluşturdular. İspanya ve Portekiz ise zaman içinde işbirlikçi yarı sömürge ülkeler haline geldi ve iki dünya savaşının sonucunda az gelişmiş ülkeler kategorisinde yer aldılar.

Sonraki bölümde Üretim'i ela alacağım. 06.03.2021

(1) -İlerleyen işgal sürecinde, Kızılderili Şef Hautey , kabul etmediği taktirde ateşe atılacağını bildirdikten sonra, kendisini Hristiyanlığa davet eden rahibe, Hristiyan olunca ne olacağını sorduğunda, rahip cennete gideceğini söyler. Şef Orada İspanyol olup olmadığını sorar. Peder iyilerinden muhakkak bulunacağını belirtince “ Bir İspanyola rastlama ihtimali var ise ateşe atılmasının daha iyi olacağını” söyleyerek, teklifi reddeder ve ateşe atılır.

(2) - Diba: altın ve gümüş işlemeli ipek kumaş

(3) - Kanava : örgülü kanaviçe kumaşı

(4) -ENCOMMENDARO : 17. yüzyıldan itibaren kraldan Kızılderileri köleleştirme lisansı almış kimseler.

Önceki ve Sonraki Yazılar