Haydar Yalçınoğlu

Haydar Yalçınoğlu

YEMİRHAN VE CeHaPe ZİHNİYETİ

Herkesin sıkıntıdan bunaldığı bir zamanda , size eğlenceli bir pazar yazısı yazayım.

Aşağıdaki haber 2012 yılında Milliyet Gazetesi'nde çıktı.

"Iğdır merkeze bağlı Yukarı Çarıkcı Köyü'nde tek başına yaşayan ve soyadını dahi bilmeyen Yemirhan adlı çoban, kimliksiz yaşıyor. Yemirhan, "Bana anlatılan, babam ölünce annem evlenip gitmiş. Onun bunun yanında büyümüşüm. Kim olduğumu bilmiyorum" dedi.

Yeni yayımlanan bir videoda da "babamın parası olmadığı için 9 yaşına kadar hastanede rehin kalmışım ben" diye eski Türkiye zihniyetini hicveden bir konuşma yayınlandı.

Bu zihniyet kelimesi galiba sadece Türkçede var sanırım. Sosyolojik olarak bunu en iyi ifade eden terin sanırım " yapış tarzlarıdır". İngilizcesi folkways olmalı. Sosyolojiye 1930 larda giren bu terin aslında bin yıllık Türk icadı ama bizim bu katkıdan haberimiz yoktur.

Hiçbir ulus böylesin kapsamlı bir terim asla icat edemez. Her şeyi anlatır, hiç bir şeyi tekil olarak anlatmaz.

Yemirhan haberi gerçektir. Bir köyde çobanlık yaparak yaşar, nüfusa kayıtlı değildir, kim olduğunu bilmez, bir ismi yoktur, muhtemelen köylüler tarafından konulmuş bir isimdir. Fotoğrafına bakınca çok güzel bir endamı ve tipi olduğu anlaşılmaktadır. ABD kovboy filmlerinden fırlamış bir Lee Van Cleef gibidir.

YEMİRHAN

Kendisinden özür dileyerek, onun ve adı geçen videodan yola çıkarak şu CeHaPe zihniyetini açıklamak istiyorum

Ben doğduğumda babamın parası olmadığı için 9 yaşına kadar hastanede rehin kalmışım. Sırf ben mi benim gibi nice garip- guraba orada rehin. Neyse ben 9 yaşındayken ve bu CeHaPe iktidarda iken, bir adam, sonradan öğrendiğime göre iki öküzü ile bir tarlasını satarak kendi çocuğunu almaya geliyor.

Yanlışlıkla benim hastane ücretimi tahsil eden bir makbuz kesiyor tahsildar. Adam diretse de, makbuzun düzeltilmesi için önce kaymakamlığa başvurması, oradan dilekçesine alacağı bir derkenar ile İl İdaresi Muhakemat Müdürlüğü'ne gitmesi gerektiğini, oradan valilik onayı almasını; bunun daha sonra Ankara'da sağlık bakanlığı teftiş kuruluna gönderip, bir müfettiş incelemesi soncunda , bakanın "olur"una sunulması ve gelecek cevaba göre yeniden işlem tesisi gerekeceğini; üstelik bununla da kalınmayıp kendi çocuğunun bir salgın hastalığı olup olmadığının tespiti için 1593 sayılı "Umumi Hıfzıssıha Kanunu" gereği bir salgın hastalığı olup olmadığının tespiti gerekeceği, eldeki hazır çocuğun bütün işlemlerinin tamam olduğunu anlatıyorlar. İşte CeHaPe zihniyeti budur.

Mustakbel bubam, zaten kendi çocuğunu da bir defa görmüş olduğundan dolayı beni alıp evine getiriyor. Ben de bir kurtuluş ümidi ile ellerine sarılıyorum. El el eve geliyoruz.

Karısı, " bu benim çocuğum değil" dedi.

Bubam , "nasıl değil bak benim elimi nasıl tutuyor" dedi.

Karısı, "hayır, hayır, ben kendi yavrumu kokusundan tanırım, bu el gibi kokuyor" dedi.

Bubam, " bırak hatun, bak bu çocuk kara kaşlı , kara gözlü, seninki zaten yarı maymun gibi bir şeydi. Seninkinden iki tane versek böyle birini alamayız, gel etme tutma, bu da çocuk, o da ne olacak" dedi.

İşte CehaPe zihniyeti, materyalist ve maddeci, adamda bir zerre duygu yok, ha onun çocuğu olmuş ha bunun ne fark eder.

Karısını razı edemeyen bubam, terli ellerimi yavaş, yavaş bıraktı. Gel evladım bu gece sabaha karşı seni cani avlusuna bırakırım, bir Müslüman sana sahip çıkar dedi.

Sabah namazından önce cami avlusuna gittik, bubam bahtın açık olsun oğlum dedi, beni bıraktı ve başıma bir şey gelmesin diye , cemaat gelene kadar uzaktan seyretti ve gitti.

Bana kimse sahip çıkmayınca, iyi bir adam olan imam efendi beni aldı ve kendi evine götürdü. Evde bir düzine daha çoluk, çocuk var. Karısı bir şey demedi. Bu garibe de bakalım, rızkını Allah verir dedi. Karısı da onay verince evde kalmaya başladım.

* * *

Bir gün baktım ki, sonradan öğrendiğime göre kadının memesi imiş, kadın bir çocuğa süt veriyor. Ben de isteyince, kadın bu süt çocuklara verilir, sen kazık kadar adamsın dedi.

Akşam imam efendiye bu çocuk benim memelerime bakıyor, evin mahremiyetini bozuyor demiş.

Ben o zaman kadınların göğsündeki kabarıklığın meme olduğunu ve sütün ordan çıktığını ve renginin beyaz olduğunu öğrendim. Ama oraya bakmanın haram ve dinen caiz olmadığını bana söyledi imam efendi. İnsanın bilinci çok çabuk gelişiyor. Durumu kavradım ama, imam efendi beni aldı camiye götürdü.

İşte CeHaPe zihniyeti, dinimizi bile yanlış öğretiyor. Bu bana sıcak bir yuva ve anne şefkatinden mahrumiyete mal oldu.

* * *

İmam efendi bana cami müştemilatında bir oda verdi. Orası çok güzeldi. Bahçesi genişti. Bana her gün evinden yemekler de getirdi. ben de caminin temizliğini yapıyor idim.

Günler böyle mütemadiyen geçerken, yaşım ilerledi, okula gittim. O zaman defter yok, silgi yok, kalem yok. Cehape zihniyeti işte ülkede hiçbir şey yok. Bir sene öncenin defterlerini silerek, diğer sene kullandım. Bazı zamanlar kalem bulmadım. Mahallede evleri gez evladım, hasta olandan ödünç al kalemi derdi imam efendi. Silgiyi sınıfta bir çocuktan alırdık. O da kaymakamın oğlu imiş.

Bir gün imam efendi beni çağırdı, O mimberin bir yanında ben öbür yanında idim. " bu caminin bağış kumbarasındaki para her gün azalıyor" dedi. ben altını delmiş idim. Ben hiç ses etmedim. Biraz daha sesli söyledi , ses etmedim. bağırdı ses etmedi. Bana sağır mısın deyince, buradan bi şey duyulmuyor dedim.

Gel bu tarafa bakayım, ben geçeyim oraya dedi. Bu defa ben, "imam efendi Kurban Bayramı'nda verilen paralarla, kurbanların yarısını bile kesmedin, nerede kurban paraları " dedim. İmam efendi "hakikaten buradan bir şey duyulmuyor" dedi ve konuşmayı kesti.

Ama beni camiden attı, işte CeHaPe zihniyeti ne olacak, CeHaPe imamı imiş adam. Azdan az, çoktan çok aşırıyor.

Tasfiri roman olur, taş bir hana yerleştim. Kabadayısından, kaçkınına herkes orada. Bağış paraları epey işime yaradı.

* * *

İsmimi soruyorlar, yok!, dinimi soruyorlar, yok!, memleket yok, soyadı yok, anne yok, baba yok. Hancı bir gün bana, sana bir kimlik çıkardım dedi. Baktım, Yernafos Stanafos ismine düzenlemiş bir kimlik. Sonra avukatlar geldi. Hepsi kibar, canbaz, fetbaz, cingöz, çoğu fodul ve hımbıl.

Bir vekalet verdim. Ne olduğunu bilmiyorum. Bana nüfus işlerini halledeceğiz ve kayıt tashihi davası açacaklarını, bu sayede gerçek anne ve babanı da bulacağız dediler.

İlk defa yürekte sevinçli pırıltılar, ve zamiri kımıldadı kalbimin. Anne bu.

* * *

Sonra öğrendim ki, bu isim aslında gayri müslüm isimi olup; Müslüman olmayan gayri eşhasa ilişkin bir kanuna göre, bu avukatlar adıma bir sürü mal kaydedip satmışlar. Yasanın tam adı : “Memealik-i Müstahlâsadan Firar ve Gaybubet eden Ahalinin Emval-i Menkule ve Gayrimenkulelerinin İdaresi Hakkında Kanun" imiş.

İşte CeHaPe zihniyetinin aydın ve mütegallibesinin zihniyeti bu. Gayrimüslümlerin mallarına el koymak.

Sonra, yıl geldi 1944 olacak her halde. Yaşayıp giderken, birden bana "defterdarlık" denilen yerden bir yazı geldi. Defteri zaten bulamamışım bir türlü. Adı bile sıcak!

Neyse esasında bu " Müslüman olmayanlardan alınacak olan " Varlık Vergisi" imiş. Meblağ gördüm dudak uçuklatıcı, ama benim mamalek de bir o kadar fazla. Elden çıkmış, ama parası bende zimmet.

Bende bir kuruş yok, meteliğe kurşun atıyom. Neyse bir baktık zabitler kapıda. Sonra gazetelerde şöyle haber çıkmış; Varlık Vergisi ödememek için mallarını kaçıran zındık bir zaman camide saklanmış. İmamı da almışlar görevden, o da karısını "ne geldi ise başımıza senin meme takıntın yüzünden geldi" diye bi güzel pataklamış. Buna sevinmedim desen yalan olur. Bi meme emmeden gözü açık gideceğim.

Sonra, ben borcumu ödemiyorum diye, Aşkale'ye taş ocağına göndermişler. Orada Bu CeHaPe yüzünden başıma gelmeyen kalmadı. Sonra af gelmiş, beni bıraktılar.

* * *

Galiba İspir'e gelmişim. Ben hangi ülkede bile olduğumu bilmiyor. Dünyanın yuvarlak olduğunu bile.

İki zabit geldi, " kimlik" dedi. Ben Yersamos kimliğini yırtmışım tabi. Yeni vergi ..vb neme lazım!

Konuşmadım, ne derlerse cevap vermedim.

Ecnebi bu galiba, casus olabilir dediler.

* * *

Kodes denilen bir yere gittik.

Aylar böyle geçti.

Beni hakimin karşısına çıkardılar.

* * *

Hakim: " adın, soyadın, anne adın, okur yazarlık...vb " bir sürü soru sordu.

Ben " bilmiyorum" dedim.

Ana dilin ne dedi.

Ben, bilmiyorum dedim

Hangi ülke casusun dedi,

Bilmiyorum dedim.

Hakim, bu gelişkin bir casusu, ana dili gibi Türkçe bilip, ana dilini saklıyor dedi.

* * *

"Bak evladım" dedi, " hangi ülke adına çalıştığını, ne tür bilgi aktardığını, kimlerle işbirliği yaptığını" söylersen, " seni etkin pişmanlıktan yararlandırırım ve az yatarsın " dedi.

Sonunda epey hapis yattım ve hudut dışı edilmek kaydı ile hapisten çıktım.

Bir müfreze jandarma beni hudut dışına bıraktı. İşte bu CeHaPe zihniyeti bu, kendi vatandaşını hudut dışı ediyor ve casus sanıyor.

Ben hudut ne, bu hudut kimin malı, neresi hudut ve kime ait bilmem. Bu hudut dışı iyi bir yer burda kalırım dedim.

* * *

Baktım bir başka asker gurubu ateş ediyor. Kaçtım aksi istikamete. İşte geldiğim yer burası imiş, Iğdır'ın Yukarı Çarıkçı köyü imiş. Bir derede yattım. Bir çobana rastladım. Onunla köye geldim ve o günden beri çobanlık yaparım. Muhtar bana Yermihan demiş.

İşte Bu CeHaPe zihniyeti yüzünden başıma gelenler bunlardır. Uzun tasfirler ve ayrıntıları ile hayatım roman olur, hikaye olur. Zaten bu CeHaPe liler hiçbir şey yapmaz, sadece hikaye yazarlar.

Önceki ve Sonraki Yazılar