Haydar Yalçınoğlu

Haydar Yalçınoğlu

YERLİ MİLLİ MİTOSU -2

1- Batı'nın Descartesci öznelliğine karşın Doğu ezeli ve ebedi bir kozmogoni içerisine hapsolup kadı. Bunun doğal sonucu Tanrı'nın yüceliğini simgeleyen muhteşem mabetler içine zamanı ve mekanı hapsettik.

Oysa bir müddet sonra taşradaki tatil son buldu ve Cennette Havva anamızı iğfal eden yılan kendi bahçemize girmişti. Elmanın içerisindeki bir kurdun tüm dünyası elmadır. Zaman ve mekan yoktur. Ballı meyvelerin lezzeti doyumsuzdur. ne zulüm ne savaş, ne sömürü, ne sınıf, ne kıtlık, ne kar, yağmur, hortum: sakin dingin ve mutlu bir dünya.

Elamanın dışına çıktığında sinek kuşundan peygamber devesine kadar herkese yem olma tehdidi içinde kalan kurt; elmanın içerisinde kör iken, şimdi gördüğü dünyanın nasıl bir vahşet evreni olduğuna uyanır.

İşte doğu dünyası birden bire bu yeni dünyaya uyandığında birden bire karşısında muazzam teknoloji ve savaş makinelerini gördü. Yeniçerilerin at üstündeki kahramanlıkları yerine, kurşun yememek için yerde sürünmeyi öğrenmeleri bile imkansızdı.

Sonra uçakları, tankları, savaş gemileri, otomobilleri, trenleri, bombaları, makineli tüfekleri ile karşıda görülen düşman öylesine güçlü, biz öylesine zayıftık ki, kendi tanrılarımıza atfettiğimiz tüm nitelikleri bu kurnaz ve acımasız yabancılar atfettik. Bundan sonra herşey İngilizlerin veya CIA'nın işidir. (Tüm CİA elamanları zaten her yerde her olayı CİA'ya bağlayarak onların kadiri mutlak olduğu propagandasını yapar) .Onlar o kadar kadiri mutlaktır ki, her ülkede iktidarları değiştirebilir, şahları yıkabilir, bizi istediği gibi sömürebilir, üstten bombalayabilir, zehirli gaz atabilir, zorla köleleştirebilir. Umudun masum çocukları olan bizler için kurtuluş ne idi.

2- Sonunda kan ve barut içerisinde eski fikirlerimizin tedavülden kalktığını, saflıkla doğasında ayıklama yaptığımız her nesne ve sürecin bizi bir atım daha geri attığını, haklı ile güçlünün savaşında ( şovalyece duyguların, erdemin ve cesur çocukların değil ) , kazananın teknoloji ve savaş makineleri olduğunu gördük.

O zaman mekanizmaları, yasaları, üretimleri hakkında hiçbir şey bilmediğimiz nesneler hakkında fikirler üretmeye başladık.

" Tekniği ve ateşli silahları seçip, bunların temelinde yatan laik ve yıkıcı fikirleri kahramanca reddetmek. Yani şeriatın her yerde varlığına boyun eğen tam bir Müslüman , hem girişimci bir kapitalist, hem iş bitirici bir teknokrat, hem de ateşli bir milliyetçi" neden olmasın ( Daryush Shayegan, " Yaralı Bilinç", Metis, 199 sh. 23).

İşte bu duruma "yaralı bilinç" deniliyor, bir taraftan onlardan nefret ederken, onlarında ne varsa elde etmeye çalışmak. İşte "yerli ve milli" ile ifade edilen şey ahmaklığın bi nevi bunama biçimidir.

3- Bu dış düşman miti ile birlikte hareket eden yerli ve milli o kadar kapsayıcıdır ki, hiç bir olayı, olguyu, fenomeni, süreci kendi özgün ve tikel bilinci içerisinde analitik yolla çözümleme yerine; doğrudan kesin yargıya dayalı, açık, kapsayıcı, doyurucu ve istisnasız bir düşün eylemi gerektirmeden kavrama imkanı sağlar.

Öyle ki, ABD' de de Gorge Floyd olayı olduğunda , ülke çapında gösteri ve yürüyüşlerden ve isyan duygusundan irkilmiş olan ve Altayların bağrından kopup gelmiş olan necip Türk milletinin mümtaz bir evladı olan Fahrettin Altun, ne olur ne olmaz Türkiye'de de böylesi çılgınlıklar olabilir ve mazallah uykularımız ve rüyalarımıza eli satırlı bir zenci girebilir diye bu olayın dahi dış güçlerin eseri olduğunu, yerli ve milli olmadığını, PKK ve FETÖ parmağı olduğunu ileri sürdü. Altun ABD'de de eylemde etkin güçlerden biri olan ANTİFA gurubunun PKK ile birlikte hareket ettiğini söyleyerek sorunu çözdü. O zaman bu olayın altında yatan iktisadi, sosyal, sınıfsal, hukuki sorunların araştırmasına gerek olmada herkes tarafından ve benim de anlayabileceğim şekilde bir çözüm ile ikna olduk. Huzur!

4- Bu yerli ve milli ahmaklığına karşı bir iki örnek vermem izin verin. Bugün dünyada modern yaşam yaklaşık 35 milyon nesnenin birbirine entegre bir şekilde üretilmesini gerektiriyor. Öyle ise her birimizin birer super zeka olarak her neneden üretmemiz gerekir ki, buna nüfus ve mekan bakımından olanak yoktur.

Bir atomik saat selenyum atomunun 9 milyar salınımına eşit. Bu saat - 270 derecede soğutulmuş bulunan atoma radyo dalgaları verilerek yapılıyor. Buradaki bir saniyelik hata hareket eden bir füze veya uydunun hedeften 7 km. uzağa erişmesine neden olur. Bu saati kim yapıyor?

Bu saatin yerli ve millisini yapabilirsiniz, ama Basel'de bulunan patent hakkına, üretim maliyetinin 5 katı patent ödeyerek. Artık arabaların olmazsa olmazı olan ABS fren de öyle, onun içinde patent ödenmeli. Bir otomobil için gerekli 13 bin parçanın 10 binine patent ödemeniz gerekiyor. Tüm hastane cihazlarına, elektrifikastyon, bilgisayar teknolojileri, gemi motorları ve ilahi nihayet.

Otomatik vites bir otodaki enjektörleri hayal edebiliyor musunuz. Bunu kim yaptı. Bir arabada gaza bastığınızda ne olur?

Bir windows yazılımlı bilgisayar ( ki bu her zaman Alman yapımıdır.) EGR valfına emir gönderir. Biraz fazla benzin pompala.

Benzin gelir, karbüratöre damlar, oradan enjektör algılayıcıları fazla ateşleme yapar. Sadece enjektör içerisindeki indikatörleri yapan yüksek bir teknoloji gerekir.

Sonra motor içi patlama olur, sekmanlar sıkışır, pistonlara daha fazla güç gider. Bunların her birinin patenti alınmıştır.

Bu sıkışma başka bir bilgisayara aktarılır, o vitesi bir üst seviyeye taşımak için emir verir. Sonra bu güç şanzımana iletilir, balatlar açılır, oradan krank ve tekerlekler ve ilh.

Tüm bunlar saniyenin yüzde biri kadar zamanda olmak zorundadır. Sonra frene basıldığında saniyede 12 bin defa bir diski sıkıp bırakan ABS sistemi devreye gire ve araba yavaşlar. sadece bilgisayarlar içerisindeki işlemciyi üreten dünyada iki firma var ve bu işlemcinin 1 kilosu 50 milyon EURO.

Eğer böyle bir erli ve milli oto üretirseniz teknoloji maliyeti de yerli ve milli olacak ise, buna bir trilyon dolar gerekir.

Bugün iş bölümünün sınırsız arttığı ve sadece kimyanın 2000 alt dali olduğu dünyada, yerli ve milli mitosuna az gelişmişliğin doğurduğu aşağılık kompleksinin şizoid bir yaralı bilinçle dışa vurulması deniliyor.

Daha sadece inşası 45 yıl süren ve atom altı parçacıklarını inceleyen Cern'deki 17 km uzunluğundaki deney makinesini saymıyorum bile. Mars'ta keşif uçuşu yapan İngenius helikopterinin altında yatan orbital hareket yasalarını saymıyorum.

Eğer Dirac gibi anti maddeyi bulan bir bilim adamı ve onu yetiştirecek üniversite alt yapınız yok ise, tomografi cihazını ancak patent ile taklidini yapabilirsiniz ki, bu yerli ve milli olmaz.

Sonuçta diyebileceğin tarih boyunca insanoğlu üç mantık tarzı geliştirebildi. Birincisi analoji ve siligonizim. Bu salt kıyasa dayanır, anakronist ve ilkeldir. Bu günkü bir sorunu Atatürk'ten bir örnek vererek kıyaslayan en ilkel mantıktır. İkincisi şekli ve formel mantıktır. Bu mantık ancak üretim araçlarının taklidini yapar ki, bizdeki montaj sanayiye denk düşer. Üçüncüsü analitik mantıktır. Bu mantık soyut ve kavramsalla yolla ilerleyen ( olumsuzlama ve belirlemeye dayalı ) teorik bir mantıktır. İşte bu Alman aklıdır.

Ancak analitik yolla ilerleyen soyut ve kavramsal düşüncenin syolu tarihsel sürece tekabül eder. İşte taşradaki tatil son buldu ve gecikmenin demogojisi "yerli ve milli" mitosudur.

Hödük bir bilincin dışa vurumuna dayalı hamaset üreten ve yerel egemenlerin ağa olmaya mutad ağızlarının kabaran iştahını gideren ve popülist otorite liderleri meşrulaştıran ideolojik bir hamasettir. Bunun için halkı açlıktan ölürken hunharca böbürlenen Kore liderine bakmanız yeterlidir.

Önceki ve Sonraki Yazılar