BİR SINAV HİKAYESİ İKİ

Kaldığımız yerden sürdürelim.Çankırı Lisesinde maceramız başlarda tatlı tatlı sürerken zamanın siyasetinin gazabına uğruyuverdi. Ne güzel anlaşıyorduk hocalar hepimizi çok beğeniyordu sivil arkadaşlarda ilk zamanki tedirginliği belli etmez olmuşlardı ki (hep vardır bir musibet!) basit bir olay, büyüyüverdi. Bahçede sohbet ediyorduk sivil birinin boynunda bir zincir görünüyordu Ali ( Filibeli) eli ile zinciri tutup çıkardı herhalde merak etmişti…Ortaya çıkan şey bir kurt maskotu gayri ihtiyari “ne takıyon bu iti !” Demiş oldu birden ortalık buz kesti kimseden bir tepki gelmedi konuşmadılar derhal yanımızdan uzaklaştılar,kötü olmuştu.
                                             O gün akşam üzeri okula çıkmadan önce her zamanki gibi Çankırı ana caddesinde turluyoruz hepimiz bir aradayız birden önümüzde büyük bir grup belirdi dalaşmak istemiyorduk zira okul ile siviller arasında geçmişten gelen düşmanlık var hatta işin içinde ölüm olayı bile mevcut derhal geriye döndük fakat arkamızda da kalabalık bir grup olduğunu fark ettik…Biz hepimiz farklı görüştende  olsa böyle durumda ayrılık olmaz ayrıca hepimiz sivillere göre daha atletik yapıdayız ancak sayı üstünlüğü de onlarda,alttan gelen grup hızla yaklaştı ve omuz atmalar oldu yine rahmetlik Ali olduğunu da  bilmiyorduk cebinden sanırım sustalı bıçak çıkardı ve tehditkar biçimde salladı herhalde bizde de  var olduğunu düşünüp bizden uzaklaştılar bizde hızla okulumuza yöneldik elbette komutanlığa da bilgi verdik artık onlar ne yaptılar hatırlamıyorum ancak bir daha kavga olmadı zaten artık kurs bitmişti.Uzatmadan bu olay hepimize pahalıya mal oldu hiçbirimiz o yıl diplomayı alamadık işin enterasan tarafı hepimizde kompozisyondan o sene kalmıştık benim en iyi dersim olmasına rağmen bende aynı şekilde.Durum böyle olunca artık diploma ertesi seneye kalacaktı.
                                            O sene geçince herkes sınıf okuluna gitti ben tankçı olmuştum (bu apayrı bir hikaye aslında tercih etmiştim hala devrim peşindeyiz…)Zırhlı Birlikler Okulu Ankara Etimesgutta bulunuyordu o sene ilk defa sivilden de öğrenci alındı bu da kıskançlığa ve bir süre devam eden “sivilden gelen - Çankırı’dan gelen “ bölünmesi yarattı ben ve bazı arkadaşların çabaları ile bir süre sonra olay normal yoluna girmeye başladı neticede artık “devre” idik ve bu deyimin önemini asla sivil birine anlatamazsınız şöyle düşünülebilir sıkı arkadaşlığın ilerisinde bir arkadaşlıktır.Zamanı geldiğinde Ali Filibeli ile izin alarak sınav için Ankara’ya indik.O yıllar da gözümüz biraz kör gibi bürokrasi işleyişini bilmiyoruz epey bocaladıktan sonra Ulus’ da Milli Eğitim Müdürlüğünü bulduk ve müracaatımızı yaptık karşımızda şişman ve sinirli bir bayan var bizim hiç aklımıza gelmemişti elbette koca Ankara’da çok okul var bize hangi okulda sınava girmek istediğimizi sordu ne ben biliyorum ne arkadaş.Kadın okudu okudu en son “Keçiören Lisesi “ dedi bende aklımda tek kalan bu okulu söyledim Ali ‘de onaylayınca sınava gireceğimiz yer belli olmuştu.Sınava giriş tarihimizi de öğrendik ve ayrıldık.
                                                          Günü geldiğinde birlikte sınav için yine izin aldık elbette üzerimizde harici elbise var.Yolda ben o yıllarda çıkan solcu gazete “Vatan” satın aldım ve koltuğumun altına sıkıştırdım.Sorup, Keçiören minibüsüne bindik ha babam gidiyoruz yav ne oluyor! Uzun süre sonra sokaklarda ki görüntü tamamen değişmişti,o yıllarda siyaset mahalle mahalle değişim gösteriyordu bizim gittiğimiz yerde sanki MHP baskındı…Üzerimizdeki elbiseye güvenip okula yöneldik şansımıza bahçesinde çok sayıda genç var!  Aptallığıma doymayayım koltuk altımda Vatan gazetesi! Umursamıyor görünerek binaya girdik, arkamızda onlarca öğrenci ile birlikte. Hemen müdüre gittik adam bizi bekliyordu ve düşmana bakar pozisyonda olduğunu görünce hemen çıktık o sırada yanda bir kapı açıldı ve bizi içeri aldı. Telaş içinde “siz manyakmısınız bu gazete ile bu  okula gelinir mi?” Hadi anlat acemiyiz,askeriz de falan filan de. Yok zaten adam önümüze geçti “buradan derhal kaçın! Sizi bıçaklıyacakar!”  Artık durmanın anlamı yok gösterdiği yan kapıdan fırladık kalabalık bizi yanlış yerde bekliyordu ama çabuk uyandılar bahçeden yola koşuyoruz Ali’de  sanırım yine bıçak var şansımıza bir minibüs bekliyor hatta özellikle bekliyor gibi ha gayret,sonunda ikimizde açık kapıdan içeri dalınca araba hareket etti kimsede tık yok!
                                                       Böylece bizim sınav HİKAYESİ yine sonuçsuz kaldı Ali’nin umrunda değil fakat benim planlar alt üst olmuştu.Sınava giremeden sınavdan kalmıştık artık gelecek sene halledecektik.Önümüzde daha bir yıl var.Böylece benim üniversiteye giriş teşebbüsümün ikinciside boşa çıkmıştı.
                                                            Yeri geldi araya sıkıştırayım.Yıl 1977.Artık okulun son aylarındayız kısa süre sonra mezun olup astsubay olup normal maaşa geçeceğiz.Gerçi öğrenci maaşımız var herşeyimizde okuldan karşılanıyor ama arada meblağ farkı var.Ayrıca öğrenci maaşınızda nerdeyse hepsi benim teklifim üzerine kitaplık ve kitap paralarına gidiyor.Kitaplık Marks,Lenin,Mao nun kitapları ile dolu ayrıca en çok da “Aydınlık yayınları “bulunuyor zaten ben bu arada parti ile iletişime geçmişim henüz üye yapmadılar ancak tatil günlerinde bir işçi beni yetiştiriyor (M.Emin Özbek, sonradan öldürüldü)teorik durumum iyi ancak pratiğim yok gibi hele parti içi işleyiş falan bilmiyorum.O yıl yaptığımız devrimcilik çoğumuz için Cem KARACA VE AŞIK MAHSUNİ,İHSANI benzeri kişilerin plaklarını son ses açarak kışlaya yaptığımız yayın…Zaten çok vukuatlı dönemiz iki defa toplu savunmamız alındı ancak bir iki kişi olan MHP lileri birazda baskı ile “yek savunma” sağladığımızdan ya hepimizi atacaklar ya da sineye çekecekler nitekim ikincisi oluyor.Çok hareketli bir yıl devletin tepesindekilerin derdi binlerce,birde bizimle uğraşmadılar. Ancak bazı garip olaylar olmaya başladı.Durup dururken dersler değişti ve daha önce derse girmeyen subaylar derse girmeye başladı biri alenen bize “Kontragerilla” dersi vermeye çalıştı.Ayağa kalkıp kendisini yaptığının yasa dışı olduğunu söyledim bana sert çıkmak istedi ama bütün arkadaşlar yanımda yer aldı adamı defettik! Bu arada bize “şöför eğitimi “ veren bir üsteğmen var Soyadı KAZANCI .Kısa süre sonra herkes bu kişiyi öğrenecekti zira bu kişi A.ÇATLI VE EKİBİNİ MAMAK CEZAEVİNDEN KAÇIRACAKTIR.Arkadaşlar pek farkında değildi ama benim parti ile olan irtibatım sayesinde olanları daha farklı görebiliyordum sonradan ortaya çıktı bizim dersten kovaladığımız binbaşı aslında bizi yapmak istedikleri darbeye katmak istemiş ve bunlar tutuklanmış bu arada da KKK lığı da boşalmıştı yani bir siyasi krizin içine düşmüştük.Bu olaylar bizi doğrudan ilgilendiriyordu zira bizim belgemizi imzalayacak kişi yoktu sanırım bu tür evraklar yerine bakan da imzalıyamıyordu veya başka bir sebebi de olabilir neticede biz okulu bitirmiştik hatta kuraları  da çekip gideceğimiz yerler belli olmuştu.Gerçi bu durum da normal geçmemişti o yıl son defa olmak üzere “BECAYİŞ “ yapma şansımız olduğu için yani kura yerlerini gönüllü değiştirme olunca aramızda hır gür çıkmıştı sonunda arkadaşların teklifini kabul ederek herkesten öncelikli gitmek istedikleri yerleri bir kağıda yazıp bana vermelerini istedim herkese hakkaniyetle ayar yapacaktım.Fakat yakın arkadaşlarımdan birinin ilk isteğini bir türlü ayarlıyamıyordum sonunda onun en sevdiği kişi lehine bir düzenleme yaptım ama hiç beklemediğim tepki görecektim bu arkadaş en bilinçli olanlardan biri ve bana kırılmıştı ancak aradan onlarca yıl geçtikten sonra bu değişikliğin kendisi için çok iyi olduğunu söyleyerek gönlümü alacaktı (kendisini bu anlıyışı için yürekten teşekkür)Sonunda Herşey düzene girmişti fakat bizi bir araya toplayan komutanımız birkaç gün sonra burada bizi barındıramayacağını fakat diplomalar imzalanmadınız için de kıtalara gönderilemeyeceğimizi söyleyerek memleketinize gidin veya Ankara’da tanıdığınız varsa kalın haberleri takip edin KKK nı belli olunca gelin dedi ve hepimiz baktık kaldık.Okul bitmişti ama göreve başlıyamıyorduk…Birbirimizle vedalaştık ben Denizli'ye gittim hakikaten  bir süre sonra darbe tamamen bastırıldı ve komutan atandı.En yakın arkadaşım olan Esvet ASLAN ile aynı şehre gitmeye karar vermiştik bu nedenle ben normal kurada çektiğim HASDAL (İst.) başkasına vermiş onun Edirne’sini almıştım çünkü Esvet burasını çekmişti.Edirne iline o yıl dört arkadaş gidiyorduk.Bunlardan biri güreşçi idi diğeri ise pek anlaşamadığım bir arkadaş.Artık dört sene Edirne’de olacaktım.
                                               ilk kıtaya çıkışım vukuatla başlamıştı ancak ben farkında bile değildim! Biz dört arkadaş belli bir tarihte Edirne Orduevinde buluşmak üzere anlaşmıştık saati bile belliydi.Ne hikmetse o tarih ve saatte Orduevinde bekliyorum hiçbiri gelmedi.Tayin olduğum yeri, gelen giden Astsubaylara soruyorum bir tane bile garantili bilen çıkmadı bir kısmı KARAAĞAÇ ta diyor bir kısmı ise TUNCA KIŞLASINDA.Beklerken öğlen olmuştu yemek yedim biraz daha bekledim gıyaplarında biraz hayıflanıp başımın çaresine baktım.Karaağaca giderken bir astsubay yanlış yere gittiğimi Tunca Kışlasına gideceğimi söyleyince inanıp oraya gittim.Kışlaya vardığımda in cin top oynuyor! Ortalıkta kimseler yok koca koca binalar var ne asker ne subay.Bir gariplik var ama çıkaramıyorum.Sonunda, birinden bizim taburun karagah binasının yerini öğrendim oraya gittim orası da bomboş! Üzerimde yazlık harici elbise var.Salak salak dolaşırken bir reo hızla gelip yanımda durdu içinden bir yüzbaşı çıktı “Metin Uysal mı ?” Hemen koşup kendimi takdim ettim meğer benim bölük komutanı imiş.Bana işi olduğunu reo aracını “Domuz alanına “ götürmemi istedi kıtada ilk emri almıştım.Emredersin  deyip reo ya bindim ancak yer neresi bilmiyorum eh asker sağır değil di tabii.Biz dediği yere yollanırken ne olduğunu anlamaya çalışıyor ancak bir türlü mantıklı açıklama da getiremiyorum.Bir müddet sonra çadırları görünce anlar gibi oldum.Yahu birlikler “sonbahar tatbikatına “çıkmıştı ama nasıl olur du! Evet gerçek böyle idi bizim komutanlık ataması gecikince Eylül ayını bulmuştuk,ilk defa tarihçede hatalı olabileceğim aklıma geldi sakın ben geç katılmış olmayayım !…Evet o gün anlayacaktım ki bizim Edirne Orduevi buluşması bir hafta önce olacaktı hata yapan bendim daha kıtaya çıkmadan firari olmuştum…Domuzalanına varınca o sene tabura sadece benim atandığını öğrenecektim yani subay gelen yoktu bu durum beni biraz  özel yapıyordu işin gerçeği bu özelliğin nimetlerinden ilk zamanlar çok yararlandım bir anda taburun gözde kişisi  olmuştum herkes gelip benimle tanıştı sonunda bölük Astsubayımızla  da tanıştım.1962 dönemi Dursun UYANIK.Cin gibi adam rütbesi ve yaşı benden büyük hafif göbekli neşeli biri.Hemen terziyi çağırıp ölçümü aldırdı eğitim elbisesi dikmesi için talimat verdi bize o seneki hengamede eğitim elbisesi verilmemişti.
                                                              Akşam tabur gazinosu olarak görev yapan büyük çadırda neşeli yemek  yendi bazıları içti.Ancak gece ilerledikçe de hava bozulmaya devam ediyordu.Konuşmalar genelde benimle ilgili oluyordu herhalde hepsinin aklına gençlikleri gelmişti.Bu ara yanımda duran “EE-8 sahra telefonu”çalınca cevap verdim sonra bir yeri aramam gerekti acemilik işte iki kutba istemeden dokununca ve kolu çevirince yerimden zıplattı bu nalet telefon hatayı hiç affetmez.Telefon sanki işaret olmuştu rüzgar birden fırtınaya döndü ortada ki büyük soba devrilme tehlikesi geçirdi ben dahil bir çok kişi müdahale ettik sonunda tabur komutanı Bnb.A.Rıza Alkan “sobayı söndürün herkes çadırına” emrini verdi.Benim yatacağım çadır taburun S-4 yardımcısı astsubayın idi bu çadırlara on ikilik çadır denir nisbeten  ufaktır. Bu astsubay karargah bölüğünden di bana kol kanat geriyordu kendisini sevmiştim bana durmadan “gardaşlık “deyip duruyordu neyse ben yanımda getirdiğim kampetimde yattım,üff dedim ne ilk kıta gecesi  derken uyumuşum.Ne kadar zaman geçti bilmiyorum rüyamda kabuslar görüyorum büyük bir fırtına içindeyim hava buz gibi bir ara sele kapıldım derken uyandım.Allah Allah suratıma sicim gibi yağmur yağıyor üzerimde battaniye yok zaten harici elbise ile yatmışım sadece ayakkabılarımı çıkarmıştım amma acaip iş gözlerimde görmüyor her taraf zifiri karanlık iyi de bu yağmur nerden geliyor derken tam olarak uyandım çadır madır  yoktu kampetin üstünde yatıyor ve üzerime yağmur boşalıyordu aramama rağmen ayakkabıyı bulamadım bu arada rüzgar şiddetlenmişti,ülen ben böyle kıtaya çıkışın taa…Moralim bozuk bulunduğumuz yeri bilmiyorum zaten yöreyi hiç bilmiyorum kışla nerede bilmiyorum yön duygum uçtu gitti.Yatağın üzerine oturup başımı yukarı kaldırıp saydırıyorum umursanmıyorum…Karanlığın içinde bir ara el feneri ışığı göründü bizimki gelmiş “gardaşlık” diye bağırıyor sonunda beni gördü elinde bir dosya var.Anladığım kadarı ile büyük bir fırtına çıkmış çadırların hepsi uçmuş, bütün erler kışlaya kaçmış,bizim çadırda çantada bulunan zimmet dosyası da uçunca onu arayıp bulmuş kısacası başımız belada artık durmadan titriyorum ayakkabı yok her taraf çamur (o Trakya’nın çamurunu bilene soracaksın)bana sırtıma bin dedi kabul etmek istemedim hemen bin! Ben sırtındayım bir yere gidiyoruz derken biraz ilerleyince bir araç far ışığı belirdi bizimki el kol işareti yaptı araç durdu bizim Bl.Bşvş.indi hemen bizi arabaya bindirdi önde üç kişi olduk zaten şöför yok kendi kullanıyor.Tam hatırlamıyorum bir yerlere gitti sonra kışlaya yöneldi sonunda binalara geldik bizim binayı ilk defa görüyordum hemen elbiseleri çıkardık depocu iç çamaşır getirdi biraz kurulandık ancak kuru elbise yoktu.Bölümümüzde sanırım iki atğm. var onların ve benim yatacak kampet olmadığından biz er koğuşunda yatacaktık bu arada beni kurtaran abimde(Cengiz abi ) bizden ayrıldı.Bl.K.nı ve Bl.Astsb.kendi ofislerinde yattılar.

Ertesi gün benim eğitim elbisem getirildi hemen giyindim nihayet askere benzemeye başlamıştım.Bu olaydan sonra her sene sonbahar tatbikatına çıktım bir daha öyle gece hiç yaşamadım Edirne bana çok kötü “hoş geldin “şakası yapmıştı…
.

Önceki ve Sonraki Yazılar