TÜRKÇE VE DİLLER HAKKINDA

Hiç kimsenin itiraz edemeyeceği gerçekleri alt alta yazalım.

1-)Türkçe,doğu da doğmuş bir dildir.

2-) Türkçe,insan dilleri içinde ayrı bir kümededir

3-) İnsan dili ait olduğu toplumla doğrudan bağlıdır ve bu toplumda yaşadığı coğrafyanın doğrudan etkisi altındadır.

4-) İnsan dili kendi iç dünyası için değildir ancak her insan iç dünyasında kendi ile “konuşur” ancak bir başkası ile “dil” vasıtası ile konuşabilir.

5-) İnsan dili ancak “yalıtılmış”alanda yeterli süre diğer insan ve dillerinden ayrı kalmış ise farklılaşır vede ayrı bir dil kurabilir.

6-)Türkçenin doğuş yeri Orta Asya olamaz çünkü bu bölge kadim zamandan beri değişik insan topluluklarının yaşadığı bölgedir.Yalıtılmış bölge değildir.

7-) İnsanlık tarihi hakkında ileri sürülen teoriler yetersiz kanıtlara dayalıdır zira çok açıktır ki dilin doğuşu on yirmi bin yılık olamayacak derecede eski zamana dayandığı belirgin olup büyük olasılıkla yüz binlerce yıllık geçmişe dayanır.

8-)Tarihleme yöntemleri henüz yeterli gelişmişliğe sahip değildir.Bu durum bizi dil ve diğer konularda tahminlere götürmeye zorluyor ve her toplum bilim insanı kendi toplumunun değer yargıları ile tahmin yapıyor bu kaçınılmaz şekilde yanlış tarih bilgisi oluşturuyor.

9-) İnsanlık tarihinde yazının icadı çok önemli bir dönüm noktasıdır ancak bu konuda da yeterli bilgiye haiz değiliz çünkü şimdilik ilk olan “Sümer Dili ve yazısı” gerçek bilim ve insanları tarafından incelenmedi hala “tarih” kan davasının etkisinden çıkarılmış değildir ve Sümer yazısının öncülü ortaya konmuş değildir(Sümer dili,nasıl Mezepotamya’da doğmadı ise yazısının da orada doğmaması mümkündür)

10-) Sümer dili bir şekilde Türkçe ve akrabaları ile bağlantılıdır.Batı dünyasının ileri sürdüğü “akrabası olmayan dil” iddiası tarih ile uyumsuz “ırkçı bir teoridir” çünkü günümüzden dört beş bin yıl önce olan bir dili “bağlantısız”ilan etmek şu manaya gelir;o dil kendi başına yani yalıtılmış bir bölgede oluştu ve gelişti. İnsanlık tarihi için bu derece önemli buluşun tüm çevresine yayılmasına karşın geleceğe ulaşamadığını savunmak irdelenecek her açıdan yanlışlanacak bir düşüncedir ve bu düşünce bilimsel olarak değil ön kabullerin doğrulanması için ortaya konulmuştur.

11-) Durum böyle kabul edilirse,bu insanların geldiği “yalıtılmış bölge” neresidir? Ayrıca bu yalıtılmış bölge tamamen boşaltılmışmıdır!  Açıktır ki böyle bir şey olmadı ve olması da mümkün değildir...

12-) Neden aynı tarihlerde (MÖ 5.000) diğer yüzlerce insan topluluğu(Mısırlılar, Elamlar, Akadlar, Haattiler vs.)yalıtılmış bölge ile alakası olmaması gerektiğini ileri sürülüyor? Tersi durumda Sümerce'nin akraba dilleri kaçınılmaz olacaktır. İnsanlık tarihini en çok etkileyen tarihi başlatan Sümerlerin tamamen ayrı bir koldan gelip inanılmaz gelişmeler yapıp sonra hiçbir zaman var olmamış gibi yok oluvermesi ve hiçbir mirasçısının da olmadığını ileri sürmek ancak “bu miras bana değilse hiç kimsenindir”bencilliğinin belirtisidir.

13-) Gerçek şu ki,Batılı bilim insanları ırkçılığın etkisi ile gerçekleri ters yüz etmekte sakınca görmemektedirler.

14-) Bilimsel gerçekliğe göre tahmin yaparsak;Sümerler Mezopotamya’ya dıştan gelmişlerdir,dillerinin oluşum süreci tamamlanalı onbinlerce yıl önce olmuştur,geldikleri yerde yaşam koşullarının zorlaması nedeni ile (hayvancılığın etkisi düşünülebilir)yazının ilk adımları belkide ilkel formunu bu bölgeye getirmişlerdir(yazının ortaya çıkması birincil olarak nüfus yoğunluğu gerektirir ayrıca nesnelerin(hayvan,sürü,alet,vb.)

çokluğu,dilin “ilksel alfabe“uygunluğu zorunluluğudur.Bu mantıkla bakarsak;ses değişimine dayalı olan Batı Dilleri ve Sami Dilleri ilksel alfabe için uygun değildir bu dilllerin sahiplerinin böyle bir alfabe yaratması da mümkün değildir.

15-) Nitekim ilk alfabelerden biri olan Çin Yazısı ve alfabesi bu “zorunlu uygunluklara”uyumlu olduğu için yaratılabilmiştir benzeri örneğin bağımsız bir örneği de Amerika’da doğduğu bilinir ve bu yöre insanları geldikleri yer itibari ile Sümerce ile köksel birlikteliği olduğu apaçıktır. Sonuç olarak ses değişmelerine dayalı diller Sümer tipi alfabe yaratmaya uygun değildir.Tarihi yanıltmak hiçbir topluma yaramayacaktır bu konuda Batı dürüst olmak zorundadır.

16-) Zorunlu uygunluk nedir? Sesin kodlanması demek olan yazı,ilkel oluşum süreci iyi düşünülürse bazı zorunlulukları içerir.Bunları kısaca bakalım;

A-) Bütün insan dilleri insan aklının en önemli ilk buluşudur.Hiçbir dil doğuşu itibari ile bu anlamı ile ayrıcalıklı değildir. Hayvanların ve diğer canlıların iletişim için ses kullandığı çok eski bir gerçektir diğer iletişim biçimlerinden daha fazla gelişmesi hala araştırıp incelenmesi bitirilmemiş bir sorgu olarak durmaktadır veya farkına varamadığımız ancak çok farklı biçimleri ile doğup, incelemediğimiz farklı iletişim biçimlerinin varlığı konusunu yok saymadan “ses ile iletişimin”insanlık tarafından sürekli olarak geliştirildiği kabul edilmelidir.Kısacası insanlık dili süreklilik arz eder ve diğer etkilerden(diğer insan dilleri,sesli canlılar,doğanın sesler vb.) azami derece de etkilenerek dallanıp büyüdüğü düşünülmelidir.

B-) İnsanlık çok uzun süre doğal yaşamın parçası olarak ve bu anlamı ile eşit düzeyde olarak yaşamını sürdürdü.Bunun doğal sonucu olarak oluşan her insan dili aklın ürünü olup ilksel biçimi ile birbirine üstünlüğü söz konusu olamaz.Gelişimi ve değişimi tarih içinde olmakla birlikte köken ve amacı ile uzun süre boyunca bu eşit dil çeşitliliği farklı kulvarlarda yoluna devam etmiş farklı sorunların farklı çözümleri yaratılmış fakat bu durum yazının doğuşuna kadar “belirleyici ayrıcalık”durumunda olmamıştır.Netice olarak ayrışmış dil grubuna mensup insanlar oluşan “yeni olguları” kolaylıkla diline adapte edip çözüme kavuşturmuştur.Yeni görülen bir canlıya isim verilmesi veya küçük buluşların getirdiği eşyaların adlandırılması sorun teşkil etmeden sürdürülebilmiştir.

Fakat tarihin bir yerinde bu süreç akimete uğrayıp iş yazıya varamamıştır ve de bu durum çok uzun süre sürdüğü çok açıktır.Yazının ilk olarak canlı ve cansız malların işaretlenmesi olan damga ve sayımı yani rakamların ortaya çıkması neredeyse evrensellik gösterse de yazı ya bir türlü geçilememiştir.Elbette bu durumun çok mantıki açıklamaları da mevcuttur,kısaca yazarsak;yazı ile dil arasında ki en önemli fark muhatap sorunudur.Dili insan aile çevresinden doğal olarak kolayca öğrenir ancak yazı için bunu anlayacak insanlar gerekeceğinden bu alıcıların yaratılması gerekir.Tam burada da başka bir sorun ortaya çıkar.Ses ile ifade edeceğinizi yazıya aktarmada ki evrensel sorun!Bir sesin damga benzeri yani resimsel ifade doğal olarak tek bir “şey”i anlatır.İşte burada o zamana kadar ayrıcalıklı olmayan farklı dil gruplarının “ayrılıcalığı”ortaya çıkar.Diyelim ki “Karanlık ormanda yangın çıktı buraya geliyor”benzeri bir bilgiyi yazıya dökmeye çalışırsanız karşımıza pek çok engel çıkacağı açıktır.Tarih de bu işin yaşanmışını Sümerler’in Komşusu sayılabilecek antik Mısır’da bunun ilk örneğini görüyoruz.

Esas olarak ilk oluşturması inanılmaz zor olan yazı buraya ulaştığında zaruri olarak resim yazısı olarak tekrardan düzenlenmek zorunda kalındı.Fakat bu toplum tüm gelişmişliğine rağmen yazıyı yaratabilecek kolaylaştırıcı dilden yoksundu zaten benzeri durumlar her Sümer çevre devletlerinde tekrar tekrar yinelendi bazı Sümer kadim bilgi ve belgelerinin mecburi yanlışlığı bu gerçekte aramak gerekir.Komşu ülke insanları farklı dil grubuna mensuptur ve bazen (özellikle ilk yazı oluşturulmuş sırasında)ciddi yanlışlıklar yaptılar ve de bu yanlış anlamalar sürüp günümüze intikal etti.

17-)Toparlarsak;Türkçe ve akraba dilleri yalıtılmış sahada uzun süre kalıp yeni bir dil yaratmışlar tam bilemediğimiz nedenlerden (nüfusun bulunulan coğrafyaya yetersiz gelmesi düşünülebilir)göç etmeleri ile bu dil grubu ayrışmaya başlamış ancak köken birliği hala devam etmektedir.Türkçe diğer diller gibi insan zekasının ürünü olup dillerin gelişimi tıpkı canlıların evrimi gibi evrim kurallarına uyar bundan kasıt şudur;bir canlının rengi,büyüklüğü,yürüme şekli,görme kabiliyeti gibi yetenekleri doğrudan doğruya yaşadığı ortamla ilişkilidir eğer bu özellikler ortama uygunsa çoğalıp yaşamaya devam eder ancak ortamda meydana gelecek radikal değişim(uygun değil ise o türün yok olmasına sebeb olabilir benzeri şekilde diller asla yazmak için doğmadığı gibi planlama ile alakalı değildir.Bu basit gerçek herhangi bir dilin neden alfabe yaratamamasını da açIklar.

NOT: Yazı devam edecek.Katkı anlamında ki eleştiriler gerçeğin ortaya çıkmasına yardımcı olacaktır.

Önceki ve Sonraki Yazılar