OLANLARDAN HEPİMİZ SORUMLU MUYUZ? -2

İşler içinden çıkılmaz durama geldiğinde/ güneşi balçıkla sıvama alışkanlığı olanlar, olanların sorumluluğunu, sorumluluktan doğabilecek “bedeli” başkalarının, en çok da “küçücük” bile etkisi olmayanların üzerine yıkmaya çalışırlar!

“Neden yeni vergiler konur, neden vergiler artırılır, neden faizler yükseltilir, alım gücü neden daraltılır” sorusunu kendinize sordunuz mu?

“İktidarların” işi yurttaşın/ emekçilerin kemer sıkması/ daralması üzerine kuruludur!

Ondokuz yıllık “iktidarın”, bu süreçte çıkardığı yasalardan “patronu/ üç- beş yükleniciyi” korumayan yasa var mıdır?

“Patronun” iş makinelerini, tezgahını, fabrikalarını çalıştıran emekçilerin rahatlamasını sağlayacak “bir yasa” duydunuz mu?

Düşünsenize; ülkenin tüm çalışan mekanizmalarının kumandasını taşıyanlar, istedikleri yasanın çıkmasını sağlayanlar, emekçiyi “açlık sınırı” altında yaşamaya zorlayanlar “bilindik” değil mi?

“Olanlardan hepimiz sorumluyuz”; öyle mi?

***

“İktidarlar”, anaparadarları korumadan olmuyor! Birbirini koruyup/ kollayacaklar ki emekçilerin gözü açılmasın, yollarına çalı/ diken/ cam kırığı dökülmesin!

Ülkenin “içinden çıkılmaz” sorunları da böyle ortaya çıkıyor!

“İktidar”, yurttaşın gözüne girmek için yol yaptıracak, tünel kazdıracak, beton yapılar yükseltecek ki yerini sağlamlaştırsın!

Yurttaştan toplanan dolaylı/ dolaysız vergilerin nereye harcandığı, kimlere hangi “hak edişleri” için verildiği, ülkeye/ yurttaşa hangi katkılar sağladığını bilen var mı?

“İktidarın” harcamayı “nereye” yaptığının sorulması bile “suç” sayılıyor bir de…

Yurttaştan toplanan vergilerin hiç biri, “iktidarın” hesabını vermeden kullanacağı bir harcama olamaz!

Şimdi “kasa” boş deniyor!

Şimdi ülkenin ekonomik darboğazda olduğu söyleniyor!

Şimdi bir yandan faiz, bir yandan döviz kuru yükseliyor/ yurttaşın alım gücü daralıyor!

“Suçlusu” yurttaş mı?

***

Yaşam, “sevinç” gibi/ “acıyı” paylaşmakla anlam kazanıyor!

İşiniz düştüğünde tüm zor yolları deneyerek insanların “sevinçlerinin” ortağı olduğunuzu dile getireceksiniz, insanların “sorunları/ acıları/ daralmaları” gündeme geldiğinde de kırk dereden su getirmekle kalmayıp, tepki gösterenleri “gücünüzle” cezalandıracaksınız!

“Demokrasi” böyle bir şey mi?

“Adaletsizlik” ya da “eşit olmayan paylaşım” ne demek bilmeyen yoktur her halde…

Ülkenin bir avuç azınlığı “hiçbir” yokluğu/ yoksulluğu/ işsizliği benimsemezken; pazarlarda çürümüş sebze/ meyve toplayandan, işsizliğin verdiği büyüyen acıdan, ekmeksiz kalan sofradan yükselen çığlık…

Şu patates, soğan dağıtımında neler yaşanıyor, ya da “dağıtım var” denilince insanlar neden ayaklanıyor, “iktidarın” ilgisini/ kapsam alanını çekiyor mu acaba; oysa yurttaş bu denli yoksul!

Artık “orta direk/ orta sınıf” yok; ya var/ ya yok…

Bıçak sırtı gibi, keskin, acımasız, haktan uzak, hakların gasp edilmesi için en yaşamsal alan…

Bu insanların “dağıtım” alanlarına akın etmesinin, bu denli doyumsuzluk yaşamasının bir nedeni olmalı…

“İktidardan” gelen ses “olanlardan hepimiz sorumluyuz” olacağı bilinmekle birlikte, bu yoksunluğu yaşayanların “neden” yalanlara inandıkları bilinebilmiş değil!

***

Yaşanan covid 19 olguları nedeniyle, geçtiğimiz günlerde alınan karar yine “bir bölüm kapanma” olunca, akılları kurcalayan bir sürü soru oldu!

“Ya insanları korkutmaktan uzak durun, ya da aldığınız kararla yurttaşı rahatlatın” diyenler arasındayım…

Nerede oturursanız oturun, hangi düşünceyi savunuyorsanız savunun, kimin dediklerini benimsiyorsanız benimseyin, ancak “bir kez” olsun evinizin olduğu yere, yaşadığınız sokağa, tanıdığınız yüzlere, mahalle bakkallarına, esnaflara, ev kadınlarına, çocuklara bakmayı/ onların yaşadıklarını görmeyi deneyin…

“Bir bölüm kapanma” denirken/ söylenmek istenen; dar gelirli yurttaşları/ esnafları, zorlukla/ yoklukla sınamak gibi değil mi?

Tamam, cumartesi/ pazar günleri dışarı çıkmak yasak, ya diğer günler tıka/ basa dolan toplu taşıma araçlarını kullananlar, oradan işe gidenler, sonra eve dönenler…

Kime/ kimlere “daha çok” korku yaşatması gerekmiyor ki?

Lokanta, pastane, kafe çok mu daha tehlike saçıyor toplu taşımadan?

Ayrıca, kentler arası yolculuk, belli saatlerde “özel araçları” olanlara serbest…

Bir yandan “bilen insanların” konuşmalarıyla korku yüklenip, bir yandan da “iktidarın” ne yaptığı bilinmez kararlarla insanlar bir başınalığa itelenecek, yine de “olanlardan hepimiz sorumluyuz” denecek…

***

Ekonomiye bakıyorsunuz, markette elinizin yanışı hiç sönmüyor!

Sağlığa bakıyorsunuz, “iktidarın” kendi belirlediği kurulu ne denli dinlediği belirsiz!

Sokağa çıkıyorsunuz, insanların ağızları maskeli/ tanıdıklarından kaçıyor!

Bankalar, ödemesini geciktiren/ kepengini indirmiş esnafın peşinde…

Bu olanlardan “kim” sorumlu; yapmayın!

Önceki ve Sonraki Yazılar