ONDOKUZ YILIN ANLAMI OLMALI -1

Ekonomik sorunların tüm dünyada “yaşandığı” gerçeğinin görmezlikten gelindiği, üretimin durma noktasına gelişinin salt ülkemizde yaşandığı, çalışanların işlerine son verilişinin bize özgü olduğu ileri sürülüyor, izlenimi veriliyor!

Elbette “normal” yaşamı, demokratik/ hukuk/ insancıl kurallar çerçevesinde süren ülkeler için bu doğru…

Yaşanan salgın nedeniyle, kapı komşunuzda “aynı telaş” varken, aynı kuralları koymaya hazırlanırken, aynı ürünleri beklerken, aynı yayın organlarına/ aynı kurumlara uymayı ödev sayarken…

“Aynı gemide” olmadığını ileri sürerek, Kuzey Kore gibi davranacak değil her ülke!

Yeri geldiğinde komşusunun yarasına merhem olacak, yeri geldiğinde komşusunun yara bantlarını bekleyecek; şu an yaşanan süreç böyle!

Ancak bizde “iktidarın” bilmesi gereken bir başka olay var; ondokuz yıldır bu ülkeyi yönetmekteler…

***

Bir ülkeyi “ondokuz yıl boyunca” yönetmek…

Asıl bunun üzerine odaklanıp, bunun üzerine düşünce jimnastiği yapmanın zorunluluğu var!

Bu ülkede ne “muhalefet” kararlar alıyor/ yaptırımlar uyguluyor/ yönetiyor, ne de “muhalefetin” böyle bir özelliği var!

Düşünsenize…

Eğitimden hukuka, ekonomiden dış ilişkilere; aklınıza ne gelirse “hepsini/ baştan” değiştirerek “kendi” özelliklerine özgü bakışlarıyla bir sitem oturtmaya çalıştılar!

Bu sistemin içinde emek yoktu, emekçi yoktu, üreten yoktu, bilim insanları yoktu, sanat yoktu…

Emekten, üretimden daha çok; sömürülen, üretmeyen, dışa bağımlılığı kamçılayan, kendi değerlerini kullanamayan, kendi toprağını işleyemeyen, kendi insanının açlığını yeğleyen bir sistem oluşturuldu!

***

Bugünkü yaşananların covid 19 ile ilgili yanı olmasıyla birlikte, asıl kopuşun/ asıl sorunların oluşturulmaya çalışılan sistemin sonucu olduğu yadsınmamalı!

Küçük anımsatmalar yapalım:

“İktidarın”, elektrik olmayan köylere elektrikli ev aletleri dağıttığı,

“İktidarın”, taşı sıksa suyunu çıkaracak insanlara “aylık” dağıtarak “tembelliği” kışkırttığı,

“İktidarın”, beton yapıların kent yaşamının bozulması öngörülemeyip desteklendiği,

“İktidarın”, yatırımları üretim yerine yola/ köprüye/ tünele harcadığı,

“İktidarın”, yandaş harcamalarında olsun, kendi yaşam alanları için yapılan harcamalarda olsun savurgan tutumdan kopmadığı,

“İktidarın”, adaletin içini nasıl boşattığı,

“İktidarın”, kendinden olmayanı nasıl ötekileştirerek “hayın, terörist, laf anlamaz, bu ülkenin çıkarını düşünmez” duruma sürüklendiği,

“İktidarın”, ülke içerisindeki yurttaşların “açlık sınırında” yaşamlarını sürdürürken, “inatla” sığınmacılar için “kırk milyar dolar harcadık” yinelemesi,

“İktidarın”, işe göre adam yerine/ adama göre iş yöntemini yaşama geçirmede direttiği; üstelik tüm bunları yaparken “inadına yapacağız” çıkışını kullanmaları unutulmamalı…

***

İnsanı “yitirmekten korkmayan” duruma getirmek nasıl bir şey, diye sordu geçenlerde bir tanıdığım!

“Yitirmekten korkmak” için, “elde bulunan” bir şeylerin olmalı, umudun olmalı, sevmelerin olmalı…

İnsanın umudu olmadan, sevmeleri olmadan “korkusu” ne olmalı ki?

Çoklarını tanıyorum. Yıllarını vermiş okumuşlar. Askerlik görevlerini yerine getirmişler. Aradan yıllar geçmesine karşın, büyüklerinin deyimiyle “bir kazmaya sap” olamamışlar!

Sorduklarım, “iş aramaktan bıktım” diyor! “Gelecek için hiçbir öngörüm yok” diyen de var!

Yaşları yirmibeş-otuzlarda olan bu ülkenin okumuş yurttaşlarından söz ediyorum…

Bunlar, “iktidar” işbaşına geldiğinde on yaşındaydılar, bugün toplumun çeşitli “birimlerinde” yer almak için eğitim gördüler/ çalıştılar/ çabaladılar…

Bu kuşağın “yitirmekten korkmuyorum” demesini neyle toplayıp, neyden çıkaracaksınız?

***

“1923’ten sonraki 80 yılda 77 üniversite açılırken son 15 yılda 129 üniversite açıldı.”

“İktidarın” övünç kaynağı…

Açılan üniversiteler arasında “ilk yirmi” arasında yer alan bulunmadığı ileri sürülüyor; üniversitelerin adı var, atanmış öğretim görevlileri var, istemeyerek kayıt yaptıran öğrencileri var, işe giremeyen binlerce mezunları var, onbinlerce umutsuzları var, onbinlerce iş aramaktan bıkmışı var, onbinlerce “işsiz” kalmayı benimsemiş var!

Bu okulların açılmasının nedenini bilen var mı?

Yetmişyedi üniversite arasından birinde eğitim hakkı kazanamayıp, “başka alanlarda” yaşamını kazanması daha mı kötü olurdu?

Bunu yapan kimdi; “muhalefet” mi?

Önceki ve Sonraki Yazılar