"SİLAHLI ŞİDDET RAPORU" DENİLİNCE...

Sokak ortasında saçlarından tutularak sürüklenen kadının, sınıfta yaramazlık yaptığı için kulakları koparılırcasına çekilen çocuğun, yolda karşısına çıktığı için kafası koparılan kedinin/ köpeğin uğradığı “şiddetin” her gün başka biçimde yaşanmasına engel olunamıyor!

Daha dün akşam, ekranlarda bir kadın “ne yapacağımı bilmiyorum, şikayetçi oluyorum serbest kalıyor, yaşam güvencem yok” diyordu!

Sözcü’den Saygı Öztürk yazdı…

Umut Vakfı bir rapor hazırlamış, veriler hiç de hoş değil; karanlık, sıkıcı, umutsuz…

“Silahlı Şiddet Raporu” deniyor adına, sonuç iç acıtıcı;

Raporu göre geçen yıl Türkiye’de yaşanan 3 bin 682 olayda toplam 2 bin 40 kişi yaşamını yitirirken, 3 bin 668 kişi yaralanmış!

***

Veriler arasında “hep” bilindik konulara yer verilmiş…

Örneğin, covid 19 sürecinin altı özellikle çizilmiş!

Ne olacaktı ki başka?

Çalışanların işlerine son veriliyor,

Geçim derdi “öncesinden” daha çok yaşanıyor,

Dar alanlarda kalabalık nüfus her an karşı karşıya geliyor,

Birbirlerine söyleniyor, harlanıyor, bağırıyor, direniyor…

Balkonları geniş, çiçekli bahçelerinde havuz bulunan yalıda yaşayanlara bunu ne denli anlatsanız da anlaması olası değil!

Kalabalık dar alanlarda, ikili-üçlü nüfus havuzlu bahçesi olan evlerde yaşayınca…

Yoklukla, açlıkla, işsizlikle sınadığınız kalabalığı “şiddetten” nasıl uzak tutacaksınız?

Bir yandan salgının can almasını önlemede, bir yandan insanların işsiz kalmalarının karşısında durmada, bir yandan “yetmezliği” bilmede neler yapıldı da “şiddet” önlenebilsin?

İnsanların kapısına silahlı adam da dizseniz, “ekonomik” yoksunluk/ “alım gücü” yitirmişlik süreğinin “şiddete” yönelmesini önleyemezsiniz!

Sokağa çıkma yasağının olduğu süreçte, sokakta insanların öldürüldüğüne tanık olunmasının anlamı başka ne?

***

Bilmiyorum, hiç kendine soran oldu mu, televizyonlarda yayınlanan dizileri…

Rtük, en küçük bir “iktidar” sıkışmasında “ceza yaptırımını” gerçekleştiriyor da, günün her saatinde/ küçük çocukların bile izleyebileceği/ yönlenebileceği düşünülmeden, “uygun” kuşaklarda yayına konulan “diziler” konusunda neden duyarlılık gösterilmiyor?

Bir değil, üç değil, beş değil; uzun yıllar yeni serüvenleriyle “intikam” duygusu anlatılır!

Sokaklarda, okullarda “dizi karakterlerinin” oluşması özendirilir!

Diziler, derken…

Karakterler, daldan elma toplar gibi insanları öldürüyorlar…

İlle de “biat” edeceksin,

İlle de alanlarında bulunmayacaksın,

İlle de karşısında eğileceksin,

İlle de yapılan haksızlıklara/ çirkinliklere boyun eğeceksin…

Yoksa bilindiği gibi; silahlı adamlar sokakta, dağda, deniz kıyısında insanları “cansız hedef” gibi yere seriyor!

Bunlar insanın yaşamının neresinde yer bulmalı, neresinden bir tutam alıp yaşama iliştirmeli; soran var mı?

İlk, orta, lise öğrencilerinin okulda/ sokakta dizi kahramanlarından esinlenerek karmaşık duygular/ olaylar içine girebileceklerini düşünen hiç yok mu?

***

Sorarsanız, “şiddetin” karşısında olmayan yok!

“Sen bensiz yaşamazsın” demenin, “sen istediğini söyleyemezsin” demekten ayrı bir bakış olduğu ileri sürülecek fırsat verilse…

Biz her seçim öncesinde, “iktidarın” istediği gibi düşünmüyoruz diye “hayın, yaramaz, kendini bilmez, olanlardan anlamaz” sayılmadık mı?

“İktidarın” ayrıştırıcı tutumunu savunuyor/ beğeniyorsan önün açılıyor,

“İktidarın” katı/ ayrıştırıcı/ yandaş kayırıcı tutumunu beğenmiyorsan yolların tıkanıyor!

Yalan, deyin size binlercesini göstereyim!

Bu olguyu “şiddetten” ayıran bir özellik gösterin hadi!

Daha sekiz-on yıl önce kendilerinin imzaladıkları, imzalarken muhalefetin de onayladığı İstanbul Sözleşmesi’ni şimdi yerlerde sürüklemelerinin anlamı ne acaba!

***

Umut Vakfı’nın hazırladığı raporda bölgelere göre “şiddetin” dağılımına da yer verilmiş…

Şiddetin en çok yaşandığı yer İstanbul. Dörtyüzkırkbir olay yaşanmış! olay­larda ikiyüzbeş yurttaşımız yaşamını yitirmiş, dörtyüzyetmişsekiz kişi de yaralanmış!

Şiddetin en çok yaşandığı ikinci kent Samsun, yüzseksenyedi olay yaşanmış, ellidokuz kişi yaşamını yitirmiş, yüzaltmışüç kişi de yaralanmış!

Şiddet olayı Artvin’de bir kez yaşanmış, bir kişi de yaşamını yitirmiş…

Bölgesel olarak ilk sırayı Marmara Bölgesi alıyor… Onu sırasıyla izleyen bölgeler şöyle:

İç Anadolu, Ege, Akdeniz, Karadeniz, Güneydoğu, Doğu Anadolu bölgeleri izliyor…

“Şiddet” olaylarının en az yaşandığı Doğu Anadolu Bölgesi’nde beş yıl önce yüzotuzdört olaya tanık olunurken, sayı beş yıl sonra yüzde altmış artışla ikiyüzondörde yükselmiş!

***

“Şiddetin” yükselmesini salt “yaşayanlara” verilecek ceza ile çözme anlayışı doğru olmadığı görülüyor!

“Cezalar” verilmekle birlikte, “asıl sorun” üzerine çözümler de üretilmeli…

“Şiddet” neden oluştu, neden gerek duyuldu, neden gelişmeler oraya vardırıldı…

Bu soruların yanıtını bulmadan yapılanlar salt “bastırılmışlıktır”!

Zamanı geldiğinde ortaya çıkacak yer bulur!

Önceki ve Sonraki Yazılar