YAŞANAN HİÇBİR ŞEY KARANLIKTA KALMIYOR!

Sokakta top oynarken, yanlış bir vuruş sonucu komşu evin camı kırıldığında “kim kırdı” diye sorulur!

Trafikte, iki aracın kazası yapmasın ardından, araç kullanıcıları dinlenerek suçun “kimde” olduğu öğrenildikten sonra ceza kesilir!

O0nlarca kişinin yaşamını yitirdiği bir olayda, sorumlularının “kim” olduğu için araştırma komisyonu kurulması önerilir!

“Kim” olduğunu öğrenmek, en azından “ikinci kez” yinelenmemesi yönünden önem taşır!

“Kimin” kırdığını, “kimin” vurduğunu”, “kimin” yaptığını, “kimin” işini kötüye kullandığını öğrenmemek, ya da bunların “kim” olduğunu gizlemek/ engel olmak sorunların kabarmasına neden olacağı gibi, toplumun da “yaşananlara” karşı yüzleşmesini/ öz eleştiri yapmasına zara verir!

“Güneş balçıkla sıvanamaz” sözünün, bunlara benzer olgular nedeniyle söylenmiş olma olasılığı çok büyük!

Çünkü er ya da geç “güneşe” sıvandığı düşünülen “balçık” dökülüyor; kimi zaman merak, kimi zaman yürek acısı, kimi zaman geçmişi anlama yoluyla ortaya çıkıyor!

Ama geç, ama erken…

***

2016 yılının sonlarında, Eski İçişleri Bakanı Mehmet Ağar, TBMM Darbe Girişimini Araştırma Komisyonu'nda konuşuyor, diyor ki: "Sol örgütler de bizim sandığımızın tersine, zararsız, eline bıçak almamış insanlar çıktı."

Onlarca yıldır “hayın” sayılan, görüldükleri yerde “ezilmesi” istenen solcu gençler “demek ki” neymiş? Geleceği yok edilen, ailesi/ sevdikleri/ bildikleri kahredilen “gençler” kimlermiş?

Yine Kanlı Pazar diye bilinen, 16 Şubat 1969'da 6. Filo'yu protesto eden gençlere saldıran sağ görüşlülerin polisin de yanlarında olmasıyla iki kişinin yaşamını yitirmesine neden olmuş, onlarca genç sopalarla yaralanmıştı. Birkaç yıl önce saldırganlar değil de, 6. Filoya karşı olanlar o yıllarda anlaşılmış olsaydı bölgede daha da güçlü olacağımızın altını çizdi, milli Görüş geleneğinden gelen bir politikacı. Bazı sağ parti sözcüleri de “orada olduklarının” kanıtları olmasına karşın, olayla hiç ilgilerinin olmadığını, dönemin iktidar partisi olan AP’nin ABD’ye yaranmak için yaptırdığı bir eylem olarak anlattı!

Öyle ya da böyle, elli yıl aradan sonra “asıl” nerede olunması gerektiği konuşuluyor; o gün yapılanların “sorumluları” aranıyor!

Elli yıl; bir olayın bilinmesi, anlaşılması, ders alınması için uzunluğu/ kısalığı konuşulsun!

***

Muhalefetin, araştırılması istemiyle Meclis’e sunduğu “araştırma önergelerini” anımsayın… Hepsi “iktidar” ile destekçisinin oylarıyla reddediliyor.

Reddedilen öneriler arasında “FETÖ, IŞİD saldırıları, Çorlu tren kazası, kadın cinayetleri, çocuk istismarı, orman yangınları, altın madenciliği, ekonomik kriz, yolsuzluklar, insan hakkı ihlalleri gibi birçokları var!

“2003,2020 yılları arasında yalnız deprem ile ilgili 58 araştırma önergesi iktidarın oylarıyla reddediliyor!”

Onlarca yurttaşımızın canını yitirmesine neden olan FETÖ, IŞİD, deprem, tren kazası, kadın cinayetleri ile diğerlerinin “ne için” reddedildiğini bilen var mı bilmiyorum! Gizlenmesinin, bilinmemesinin “haklı” gerekçesi ne gösterilebilir; düşünemiyorum bile!

***

Covid 19 nedeniyle, politikacılar “video konferans” adlı bir etkinlik düzenliyor!

Kimi il başkanlarıyla, kimi muhtarlarla, kimi sivil toplum örgütleriyle, kimi yandaşlarıyla benzer toplantılar düzenliyor.

En son CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu’nun lise, üniversite öğrencisi ile yeni mezun işsiz gençlerle yaptığı bir video konferans” oldu.

“Lise, üniversite öğrencisi ile yeni mezun işsiz gençler” denilen katman, bir ülkenin geleceği…

Şu an yaşadıkları olaylar, içinde bulundukları koşullar, psikolojileri, yarından beklentileri çok önemli…

Konferansın basına yansıyan bölümünü okurken içim titremedi dersem yalan olur!

Üniversite mezunlarının birkaç sözü şöyle:

“Boğaziçi’ndeki son iki dönemimi hem çalışarak hem okuyarak geçirdim. Part-time sigortasız yaklaşık bir yıl çalıştım. Bu yorucu ve yoğun dönemi geçirmemin tek nedeni mezun olduğumda işsiz kalmak istememdi.

Üretken olabilecek insanlar gençler bugün ya çalışamıyorlar çalışamadıkları için ailelerine bağlı kalıyorlar maddi olarak ya da o kadar düşük ücretlerle çalışıyorlar ki maddi destek almak zorunda kalıyorlar ailelerinden.

Şuanda 25 yaşında yetişkin bir insan olarak ailemle yaşamak zorunda olduğum için babaannemin emekli maaşından arttırdığı parayı kendime harçlık edindiğim için kendimden utanıyorum ama bunun benden kaynaklanmadığını bilerek utanıyorum…”

***

Hiç kuşku olmasın ki, yaşanan “hiçbir şey” karanlıkta kalmıyor!

Bu ülkeye yapılanların, bu ülkenin insanlarını açlığa tutsak edenlerin, bu ülkede yaşanan olayları gizlemeye çalışmaların, bu yurdun gençliğinin “kendimden utanıyorum” demesine neden olmaların haklı” yanı olamaz!

Yaşamını şatafata bürüyüp, insanları “yokluğa/ bıkkınlığa/ geleceksizliğe/ bilinmezliğe” sürükleyen kimse “yaşarken” yüzüne söylenebilmeli!

Önceki ve Sonraki Yazılar