SİYASİLER

Siyasetle tanışıklığım çocukluk yaşlarında başlar. 1970’li yıllar siyasetin ve siyasetçinin ne mühim şey olduğunu algıladığım yıllardır. Farkına vardığım diğer bir şey ise; siyasetçinin nasıl esir alınacağına dairdi.

Büyük şehirlerde modern merkezlerin etrafı binlerce on binlerce gecekonduyla kuşatılmıştı. Siyasetçinin oya, halkın ise işe, yola, elektriğe, suya ve sonrasında da tapuya ihtiyacı vardı. Yani karşılıklı win win durumları söz konusuydu.

Karşılıklı win/win sayesinde büyük şehrimizin hazine arazileri, her seçimde parça parça önce tapu tahsis, sonra da tapusu verilmek suretiyle devletten vatandaşın üzerine geçirildi. Siyasetçimiz halkımızdan, halkımız ise siyasetçimizden kurnazdı. Bu oyun seçimden seçime değişerek de olsa sürüp gitti ve gitmeye de devam etmektedir.

Gecekondular, derme çatma apartmana, apartmanlar dev kulelere dönüştü.

Büyük şehirlerde siyasetçinin artık halka vaat edeceği hiçbir şey kalmadı.

Maddi tavizler parsellendiğinden veya tükendiğinden, siyasilere oy alacakları yeni umut kapıları gerekiyordu. Sanırım onu da keşfettiler.

Pekala devletin manevi değerleri seçim malzemesi olabilirdi.

PKK sayesinde zaten piyasası da vardı.

O halde anayasal oyunları oy membaını harekete geçirebilirdi?

Hem ulus devletin etnik alt kimliklere ayırmasının kime ne zararı olabilirdi ki? İnsanlar bireysel ve etnik özgürlük talep ediyordu. Bunu ABD ve AB’de destekliyordu. Devletin kurucu değerleri, tüm özgürlüklerin önündeki en büyük engeldi ve baş düşmanı ilan edilmeliydi. Ulus devlete karşı harekete geçilmeliydi. Faşist devlet anlayışı yok edilmeliydi.

Anayasal haklar adı altında toplumun çeşitli katmalarına ayrıcalıklar ve haklar vermek, oy almak için büyük avantaj sağlayabilirdi. Önemli olan iktidar olmak ve iktidarda kalmak değimliydi zaten.

Yahut da herkese haklar vermek yerine, mesela kendini bu devletin kurucusu sanan Türkleri ve Türklüğü anayasadan çıkarmak hem akıllıca, hem mantıklı ve hem de pratik değil miydi? Böylece çok daha büyük kitlelerin oyu da alınabilirdi.

Ümmetçilerle, etnik hak peşinde koşanlar kolayca ittifaka veya koalisyona, işbirliğine girebirlidi. Bu gruplar birleşse karşısında kim durabilirdi ki?

Türk Milliyetçisi olduğunu söyleyen Bahçeli’mi? Ulusalcı olduğunu söyleyen Perinçek mi?

BAHÇELİ VE PERİNÇEK

Devlet Perinçek, Doğu Bahçeli, Bahçeli Doğu, Perinçek Devlet. Devlet Doğu. Böyle bir korelasyonda her kabak Recep Tayyip Erdoğan’ın ve Türkiye’nin başına patlıyor. Bu ikili Türk siyasetine kısa devre yaptıran siyasiler. Hele de Devlet Bahçeli.

Bu ikili, dün dediklerini bugün unutan, dün yan yana olduklarını bugün yerden yere vuran ikiz kardeşler. Bugün her ikisi de AKP’den ve Recep Tayyip Erdoğan’dan yana. Allah AKP’ye yardım etsin. İşi bu ikiliyle zor. Çünkü bu ikili, en ufak zarar gördüklerinde AKP’yi lime lime edecek söylemlere başlayacaklardır.

Bahçeli, geçmişin güçlü Türkeş ve MHP’sinin nimetlerinde siyasi hüküm sürüyor, Perinçek ise adeta bir cemaat lideri gibi. Radyosu var, gazetesi var, televizyonu var. Her ne hikmetse her zaman popüler. Gündemde kalmayı çok iyi biliyor.

İkisi içinde dün dediklerinin bugün için hiç bir değeri yok. Mesela daha düne kadar yere göğe sığdıramadıkları emekli amirallerimize, sırf iktidar da kızdı diye en ağır sözleri sarf edebiliyorlar. Geçenlerde düşüncelerini kamuoyuyla paylaşan yüz dört emekli amiralimiz için Perinçek başıbozuklar yakıştırmasını yaparken diğeri de ondan geri durmadı, rütbelerinin sökülmesi, emekli maaşlarının kesilmesini önerdi Ama olsun, Bahçeli ve Perinçek için bu tip atraksiyonlar önemli sorun değil. Yarın kalkar yine över.

Sevgili yüksek lisans ve doktora öğrencilerimize tavsiyem, bu ikiliyi özel olarak mercek altına alıp iyice analiz ediniz. Belki de literatüre büyük katkı sağlayacak siyasette keskin dönüşler üzerine Devlet Perinçek kuramını bile geliştirebilirsiniz.

Önceki ve Sonraki Yazılar