TÜRK SİLAHLI KUVVETLERİ GÜÇLENDİRME VAKFI

1945 sonrası ABD güdümüne giren , 1952 yılında NATO’ya Kore Harbi sonrası kabul edilen Türkiye için şartlar yıllar içinde enteresan olaylara neden olmaya başlamıştı. En başta da Türkiye’nin ve Türk insanın sanayi alanında attığı adımlar adeta gizli bir el tarafından engelleniyordu. NATO’cu ve ABD sevdalısı zihniyetlerin burun kıvırmasıyla hor görülen sanayi ve bilim insanlarının önü bir bir kesiliyordu. Özellikle Türk Silahlı Kuvvetleri iğneden ipliğe misali her alanda ABD ve Avrupa ülkelerine göbekten bağlı hale getiriliyordu. Güya görünüşte Türkiye NATO üyesiydi ve bu nedenle ABD’nin, Avrupa devletlerinin eşiti bir devletti. Ancak ABD; hem NATO’yu kullanarak, hem de kendi örgütleriyle Türkiye’yi içten içe ele geçiriyordu.

Türkiye, NATO üyesi olduktan sonra hızla ABD ve NATO gladyosunun eğitim ve test alanına dönüşmüştü. Türkiye’de ABD ve NATO gladyosu, ABD ve NATO çıkarlarına hizmet etmeyecek hiçbir hükumeti iktidarda tutmuyor, hiçbir oluşuma da yaşama hakkı tanımıyordu. Türkiye sürekli olarak iç huzursuzluklara meşgul ediliyor, sağcı-solcu, dinci-laik, Kürtçü Türkçü etnik, dini ve ideolojik ayrışmalara mahkûm hale getiriliyordu.

NATO gladyosu ele geçirdiği saklılarla, parçalara böldüğü Türk toplumunu ve kamuoyunu istediği gibi maniple ederek, çeşitli sebepler yaratarak Türkiye’yi iç istikrarsızlığa, kaosa sürüklemeden de geri durmuyordu. Sözüm ona her kaosun ardından da iç huzur sağlama, ülkenin bölünmez bütünlüğünü muhafaza adına anti demokratik darbeleri peş peşe yaptırıyordu. En acil ve en başarısız darbesini 15 Temmuz 2016 tarihli darbesiydi. ABD ilk defa askeriyenin dışından birilerinin organizasyonu (FETÖ) ile darbe planlaması yapmıştı. Hedefi büyüktü, ancak hezimeti de büyük oldu ABD kuklası FETÖ’cülerin darbe girişimi Türk halkı ve ulusal & milli bilince sahip asker ve polisleri tarafından çok büyük bozguna uğratıldı. Artık FETÖ’nün ve PKK’nın ABD, AB ve hatta NATO’nun gladyosunun güdümünde olduğunu alenen deşifre olmuştu.

Aklı başında her vatanseverin, ülkesini ve milletini seven her yurttaşın anlaması gereken uluslararası gerçek; ABD, AB ve NATO devletlerinin Türkiye’ye karşı beslediği tarihsel bir kin ve öfkelerinin varlığıydı. Onlar Selçuklu ve Osmanlı İmparatorluklarından, kendilerini dünyaya rezil eden Atatürk’ten, Silahlı Kuvvetlerimizden, Türkiye’mizden ve Türklerden hiç hoşlanmamışlardı. Bir asır önceki tutumları neyse dünde aynıydı, bugünde aynı ve gelecekte de aynı olacaktı.

1963 yılı Aralığında EOKA’cı Rumların Kıbrıs Türklerine yönelik katliamları sonrası Türkiye’nin adaya müdahale etme düşüncesi ABD, AB ve NATO devletlerince en başta şiddetle reddedildi. Sözde hepsi Türkiye’nin müttefikiydi ancak bırakın yardımı, kendilerinden tedarik edilen savunma teçhizatının Türkiye kendi ulusal çıkarları için dahi kullanamayacağı tehdidini savurdular. Geçen o sürede ne yazık ki EOKA’cı militanalar binlerce Kıbrıs Türkünü katlettiler.

İşte bu durum karşısında ulusal savunmayı güçlendirmek adına 1965 yılında çıkarma gemilerinin yapılması için “Türk Donanma Cemiyeti”, “Kendi Gemini Kendin Yap” kampanyası,

Ardında “kendi uçağını kendin yap” sloganı ile “Türk Hava Kuvvetlerini Güçlendirme Vakfı” da 1970’de kurulmuştur.

1974 Kıbrıs Barış Harekâtı sonrası Türkiye, ağır silah ambargosu ile karşı karşıya kalmıştır. O yıl “Türk Kara Kuvvetlerini Güçlendirme Vakfı” kurulmuştu ve Türk halkı çok büyük özveride bulunarak Kara, Deniz ve Hava Güçlendirme Vakıflarına çok büyük bağışta bulunmuştu.

Türkiye; Uçak Sanayi Anonim Ortaklığı (TUSAŞ), 1973 yılında, ASELSAN (1975), İŞBİR (1978), ASPİLSAN (1981), HAVELSAN (1982), ROKETSAN(1988) gibi şirketleri kurmaya başlamıştır. Kara, Deniz ve Hava Kuvvetlerini Güçlendirme Vakıfları, 17 Haziran 1987 tarihinde 3388 Sayılı Yasayla birleştirilerek Türk Silahlı Kuvvetlerini Güçlendirme Vakfı kurulmuş ve 26 Eylül 1987 tarihinde faaliyete başlamıştır.

“Türk Silahlı Kuvvetlerini Güçlendirme Vakfı, 6 ortaklığı, 8 iştirakinin yanı sıra yurtiçi ve yurtdışında pay sahipliği bulunan şirket sayısı her geçen gün artarak devam etmektedir.

İşte bugün göğsümüzü gere gere öğündüğümüz savunma sanayimizin doğuş hikâyesi böyledir. Siz siz olun etrafınızdaki ister resmen, isterse kinayeli olarak milli savunma sanayimizin gösterdiği atılım ve başarıları hor görenlere itibar etmeyin. Bilin ki bunlar siyasi partilerin iktidar kavgalarında aşırı kutuplaşmış insan suretlerindedir.


 

Türkiye Savunma sanayi alanında son derece isabetli adımlar atmaktadır. Yeterli midir? Elbette ki değildir. Savunma Sanayimize destek artarak devam etmelidir. Hatta Türkiye milli nükleer teknolojiye ve silahlara da sahip olmalıdır.

Her şeye, olumlu adıma rağmen bir fısıltı olarak kulağımıza, savunma sanayine kifayetsiz tiplerin siyaseten doldurulmaya başladığı haberleri gelmektedir. Doğruluğu araştırılmalıdır.

Sevgili gençler; siz sakın ola Türkiye’nin iç siyasi çekişmelerine aldanmayın, hükumetin halkın ekonomik sıkıntılarını gidermedeki başarısızlıklarına yenik düşmeyin. Dayanın. Kifayetsiz bazı siyasetçilerin ülkenin önünü tıkayan beceriksizliklerine, her türlü engellemelerine itibar etmeyin. Basiretsiz ve beceriksiz siyasi manevralara rağmen Türkiye, artık geri kalmışlığından kurtulan bir ok gibi ileriye fırlamıştır. Artık bu gidişi durmanın imkânı yoktur.

Bizi ancak bir başka ülke işgal ederek veya bizi, Türk Milletini mağlup ederek durdurmaya kalkabilir. Böyle bir olasılık anında da Türkiye ile harbe tutuşacak devletlere ve milletlere Allah akıl fikir versin. Türk Milleti hiçbir şeyi yokken süngüsü ile Türkiye’yi kurmuş, emperyalizmi dize getirmiştir. Bugün ki şartlarda bizimle harbe tutuşacak devletler, yok olmayı ve parçalanmayı da göze almak zorundadır.

Son cümle; Türkiye ve Türk Milleti hem Milli Savunma Sanayine, hem de savunma sanayimizin ana gücü olan Türk Silahlı Kuvvetleri Güçlendirme Vakfı’na var gücüyle sahip çıkmalı ve desteklemelidir. Çünkü bizi dünya kötülüklerinden koruyacak Silahlı Kuvvetlerimizdir. SİLAHLI Kuvvetlerimiz milli silahlarımızı kullandıkça Türk Devleti dünya siyasetinde oyun kurucu olacaktır. Bunun gerçekleşmesi içinde genç bilim insanlarımıza sahip çıkmak ve onların başarılarına destek olmak bir vatan görevidir.

Savunma Sanayi mühendislerine yapılan suikastlar deşifre edilmedikçe, hain şer odakları hâlâ ülkemizde, içimizde varlığını sürdürüyor demektir. Türkiye Cumhuriyeti Devleti kendini güvende hissetmemelidir.

Önceki ve Sonraki Yazılar