TUZ BİLE KOKTU

Ne kadar sakınsak, görmemezlikten gelse de en nihayetinde gönül gözü yine de görüyor. Gönül dili susmuyor.

Türkiye’de olup bitenden haberi olmayan yok gibi. Yolunu bulanlar, işini uydurup üç beş yerden maaş alanlar, mafyamsı çökmeler, kalkmalar almış başını gidiyor. Bu uyanıklar nasıl bir zekâya sahip de, böyle fırıldaklar dönerken aklı başındaki devlet adamlarımız olup biteni nasıl fark etmiyor, ahlaki , hukuki ve etik değerler açısından “hop bir dakika devlet var” demiyor.

İnsanoğlu komaya girdiğinde, uyutularak acılarından kurtarılmaya ve iyileştirilmeye çalışılır. Demek ki koca Türkiye uyurgezerler ülkesine dönmüş. Görüntüde hepimiz uyanığız, her şeyin farkındayız, ağzımızda dolu dolu yaldızlı laflar var, ama gel gör ki işin aslı, kıçımızdan donumuzu alsalar sesimiz çıkmayacak kadar derin uykudayız. Ne bir tepki, ne bir serzeniş yok.

Burada vatandaşı suçlamak ahmaklık olur. Vatandaş, ölümüne kurduğu devletini ehil ellere teslim ettiğini düşünerek günlük nafakası peşinde koşarken, halkın adına haksızlıkların yakasına yapışması gereken devletimizdir,devlet adamlarımızdır, yargımızdır.

Günümüz Türkiye’sinde her şey usulüne uygun, her minareye bir kılıfı var misali idare edilip gidiliyor.

Aslında bu ülkede, bir karış toprak veya üç beş kuruşluk miras yüzünden babalarla oğulları, kardeş kardeşi, karı kocayı bir anda defterinden siler ve hesabını görmeye kalkar değil mi?

Geçenlerde Sedat Peker’in iddia ettiği OYAK’la ilgili Demirören sözleri canımı çok sıktı. Neticede OYAK, ben ve benim gibi on binlerce askerin görev başındayken kanından canından artırarak, maaşından ödediği aidatlarla varlık bulan bir ekonomik kuruluştur.

Yani biz emeklisi-muvazzafı askerler OYAK’ın gerçek sahibiyiz. Kendimizi böyle görüyoruz. Bizim adımıza da kanunun belirlediği yetkililer paramızı, OYAK’ı idare ediyor.

Sedat Peker’in iddialarına göre işte bu OYAK’a birileri çökmüş. Biz askerlerinin alın terinin göz dikmiş ve bizim refah ve mutluluğumuza harcanması gereken parayı cukka etmiş.

İnsan malına sahip çıkmaz mı? Elbette sahip çıkar.

Bu düşünceyle işin aslını OYAK’da sordum henüz cevap gelmedi.

Ama insan oğlu şüphecidir. Acaba OYAK’ın paraları bu şekilde daha önceden de çarçur edildi mi diyede düşünmeden edemiyor?

Ama yine kendi kendine diyorsun ki; bu kurumun başında emekli generallerimiz var , Milli Savunma Bakanı bile emekli general. Her halde bizim alın terimizi kimseye yedirmezler diye düşünüyorsun.

İnşallah da bir saflıkla düşünmüyoruzdur.

Çünkü bizim emekli generallerimiz var.

Anlı şanlı emekli generallerimiz yıllarca emir komuta ettiği mahiyetleri askerlerinin hakkını, alın terini kimseye yedirmez değil mi?

İşte bu konuyu, kapalı bir emekli subaylar sosyal medya grubuna da yazım. Çoğu OYAK üyesi olduğunu düşündüğüm binlerce emekli subaydan 927 emekli subay paylaşımımı görmesine rağmen, okumasına rağmen sadece en fazla beşi yorum yazmış, yazımı beğendim diyen de kırk kişiyi geçmemiş. Yazımı okuyan dokuz yüz kişiden fazlası, düşüncesinin kırıntısını ifade edecek adım dahi atmamış.

Yahu insan malına sahip çıkmaz mı? Malının peşine düşüp hakkını aramaz mı?

Demek ki böyle de oluyormuş.

Olsun.

Askerde “tam siper” diye bir tabir vardır ya, aynen herkes tam siper yapmış bekliyor.

Sadece askerler mi ülkedeki herkes tam siperde.

Ortalığın kendileri için uygun olmasını bekliyorlar.

Tıpkı cırcır böcekleri gibi sessizler.

Ortalık durulunca tekrar cırıldamaya başlayacaklarını düşünüyorum.

Bunu daha önce Ergenekon ve Balyoz süreçlerinden bolca şahit oldum.

Bir sosyolog olarak yaşadığımız tepkisizliğin nedeni şunlara bağlıyorum.

Herkes kendi yaşadığı dünyada, yani kendi gettosunda bir düzen tutturmuş gidiyor. Mahalle gevezeliklerinde, ayaküstü sohbetlerde herkes filozof, herkes her şeyin en doğrusunu biliyor. Akşam çökerken veya karnı acıktığında evin yolunu tutarken, içi rahat. O mühim fikirlerini, tıpkı kendisi gibi lüzumsuz mühim kişilere, mühim şekilde açıkladığı için kendinden gurur duyarak ve kendisini biraz daha mühim hissederek gününü sonlandırmanın hazzı içinde ömründen bir günü daha geçirmiş oluyor.

Türkiye’nin iktidarı- muhalefeti, yandaşı- karşıtı kendi gettosunda yaşamayı sürdürdükçe biz halk olarak daha çok cambaza bak oyunu izlemeye devam ederiz. İktidarın yandaşları ve destekçileri nasıl iktidarın nimetlerinden nasipleniyorsa, muhalefetten yapar görünerek, muhalefette durmanın nimetlerinden yararlanan nice kelli felli tiplerin oluğunu hepimiz biliyoruz. Çünkü muhaliflerin elinde de her ne kadar iktidar kadar olmasa da azımsanmayacak kadar olanaklar (belediyeler) var. Buradan da muhalefetin çıkarcılarının yararlanması olasıdır.

Keşke herkes Mansur Yavaş gibi devlet adamlığı gösterse.

İktidar yandaşıysan saldır muhalefete. Muhalefet yandaşıysan saldır AKP ve MHP’ye günün geçip gitsin.

Herkes kendi dünyasında mutlu ve mesut.

İyi de “sen ağa, ben ağa bu ineği kim sağa” sözünden olduğu gibi;

Halkın gerçek enflasyon karşısında, hele de bu pandemi yasakları süresince, kaderine terk edilmiş fiyat artışları karşında, gün geçtikçe aşırı şekilde yoksullaştığını yeterince anlamayan, anlamadığı içinde anlatmayan, ya da anlatmaktan aciz, halkın çilesini içinde hissetmeyen nice iktidar veya muhalefet yalakası gazetecilerin veya siyasetçi geçinen tiplerin yaşadıkları hayatın, halkın çektiği sıkıntılarla yakından uzaktan ilgisinin olmadığı herhalde herkesin malumudur.

“Yaşasın iktidar” diyen yalakalığın ve yandaşlığın nirvanasındaki gazeteciler, iş adamları, bürokratlar, irili ufaklı yerel siyasetçiler ve “mutlaka önümüzdeki seçimlerde iktidarı alaşağı edeceğiz” diyen yalancı pehlivan kılıklı muhalifler ve destekçisi çapsız gazeteciler ve cingöz siyasetçilerinin keyfinin gıcır olduğuna da hepimiz görmüyor muyuz?

İşte bu ahval ve şartta evlenmeyi düşünen gençler, önce eğitiminizi tamamlayın, sonra işinizi garantileyin ve en son olarak da eğitim seviyenize, kültürünüze ve işinizin gelir düzeyine uygun yaşamayı bilecek eşler seçmeye çalışın. Öyle armut piş ağzıma düş evlilikleri ancak filmlerde görürsünüz.

Ülkedeki bu ağır hayat pahalılığında, Sedat Peker bile parti kursa muhalefetten fazla oy alacağı bir ortamda, evlenmeyi düşünüyorsanız, demin yazdıklarımın yanı sıra evleneceğiniz kişinin huyunun, karakterinin nasıl olduğunu da iyice öğrenin.

Eşinizin dilini, yani senin dilini konuşuyorum’u ve beden dilini de öğrenerek yuva kurun.

Bunları hallettiniz mi hayattan hiç korkmayın.

Basiretsizlere, yalakalara, hırsızlara , rüşvetçilere kanunsuzluklara bakarak sakın ha hayata küsmeyin.

Allah hepimize yaşamamız için sadece bir ömür vermiş.

Onun için bir kerelik yaşam hakkınızı ziyan ve kendinize zindan etmeyin.

Lüksten ve gösterişten, israftan yaşadığınız sürece sırtınız yere gelmez. Üzerinize top atsalar yuvanızı kimse dağıtamaz.

Tabi siz bir yandan bunları yaparken, diğer yandan da sizin seçtiğiniz ve sizin adınıza devleti yöneteceklerin, devletin olanaklarını vatandaşlara, yani hepimize eşit paylaşmasını sağlayacağını da düşünmek zorundasınız.

Sizin kendi kişisel gayretlerinizle hayat standardınızı yükseltmeniz, diyelim ki yüz üzerinden elliyse, devletin adil olması sayesinde bu oran yetmişlere seksenlere yanaşacaktır.

Devlet, eğitimiyle, sağlığıyla, adaletiyle güvenliğiyle, sosyal hukuk anlayış ve yanıyla, gelir dağılımında eşitliğiyle vatandaşını hayat standardını yükseltir. Ki benim sosyal devletten anladığım budur.

Yaşamak ve hele de mutlu bir yuvada yaşamak, insanı daha yaşarken cennete götürür. Yeter ki insan kendini tanısın. Yeter ki devletimizi de azıcık vicdanlı devlet adamları cesur ve yürekli yargı mensupları yönetsin. Gerisi çorap söküğü gibi gelir.

Yukarıda devletle ilgili, evlilikle ilgili yazdıklarım ne yazık ki ütopik bir yazı havasında olduğunun farkındayım. İnsanca yaşama isteği bile insana ütopik geldiği günlerdeyiz. Enflasyon ve ayyuka çıkan talan haberleri hayatımızı gün geçtikçe çekilmez hale getiriyor. Allah hepimizin yardımcısı olsun. Çünkü artık Allahtan başka sığınacak kimsemiz kalmadı.

Tuz bile koktu.

Önceki ve Sonraki Yazılar