YARINLARA HAZIRLANMAK YA DA HAZIR OLMAK -2

İkinci dünya savaşı galibi kapitalist ABD, ekonomik ve güvenlik çıkarlarına aykırı gördüğü sosyalist Rusya’ya karşı dünyayı iki kutuplu hale getirirken, askeri amaçla oluşturduğu Kuzey Atlantik Antlaşması Örgütünü (NATO) kurmuştur. Avrupa özelinde “kara hudut tehlikesi olmayan” bir çok Avrupa ülkesi, NATO şemsiyesi altında oldukça az masraf yaparak kendine aşırı güvenlikli ortamı sağlarken, dünyanın dinamit fıçısı bölgeleri olan Ortadoğu, Kafkasya ve Balkanlar bölgesinin tıkacı konumundaki Türkiye, hem jeopolitik, hem jeostratejik ve hem de tarihsel misyonu gereği ağır bedeller ödeyerek NATO ülkelerini koruma uğruna dev gibi ordular beslemek zorunda kalmıştır. ABD ve NATO Türkiye’yi her zaman için kontrol altına alınmasına ihtiyaç duyulan bir ülke olarak ağır bedeller ödetilerek NATO üyeliğine kabul edilmiştir. Türkiye NATO üyesi olduktan sonra, ABD Türkiye’nin topraklarında, ticaretinden , siyasetine ve özellikle güvenlik alanında cirit atamaya başlamış ve Türkiye’nin içişlerine müdahil olacak yöntemler geliştirmiş ve müdahil de olmuştur.

Açıkça ifade etmeliyim ki Türkiye, NATO üyesi olduktan sonra darbeler ülkesi haline getirilmiştir. ABD, NATO üzerinden Türkiye’nin devlet, siyaset, ekonomik ve askeri alanlarına nüfus etmiş ve Türkiye’yi bu kontrol noktaları üzerinden dizayn ederek ABD’nin çıkarlarına her zaman için uygun hale getirilmiştir. Türkiye’nin darbeler tarihi incelendiğinde Türkiye’nin içinde husumetler ayrışmalar başlamış, Türk Devleti’nin ülkesi üzerindeki hâkimiyeti ABD etki ajanları tarafından sürekli olarak sabote edilerek Türkiye, ABD çıkarları açısından bloke edilmiştir.

ABD, 12 Eylül 1980 ihtilaline kadar birçok etkili fraksiyonlar üretip kullansa da, özellikle temellerini 1960’larda attığı FETÖ’nün yanına 12 Eylül sonrası Türkiye’yi kontrol altına almak ve ABD çıkarlarına hizmet edecek şekilde ıslah etmek üzere PKK silahlı terör örgütünü Türkiye’de oluşturmuş, desteklemiş ve önce Türkiye’de sonra da Ortadoğu’da ve tüm dünyada kullanacak hale getirmiştir. 2002 yılı sonrası PKK ve FETÖ eylemleri ile önce halkın gözü korkutulmuştur. ABD, 2002 sonrasında PKK ile terör, her türden hileyle de FETÖ’nün düşük yetenekli militan müritlerini Türkiye’nin ticaretinden, siyasetine, üniversitesinden ve devlet kurumlarının, yargısına, polisine ve askerinin içine kadar sızdırıp yerleştirmiş ve ardından da 16 Temmuz 2016 da başarısız bir kanlı FETÖ darbesi ile Türkiye’de yönetimi ele geçirmeye çalışmıştır.

Esasında ABD, 16 Temmuz 2016 tarihli FETÖ darbesi ile Türkiye’nin üzerindeki bütün etkisini kaybetmiş, Türkiye’yi kontrol eden büzün alt yapısı çökmüş ve adeta ABD, Türkiye’den sürgün edilmiştir.

İşte bu gerekçelerle ABD, geçen 2020 yılı ocak ayında yayınlanan ve dünkü yazımızda da değindiğimiz "Turkey's Nationalist Course;Implications for the U.S.-Turkish Strategic Partnership and the U.S. Army" isimli raporda yer alan şu ifade raporun da özeti gibidir. “RAND araştırmacıları, önümüzdeki on yılda ABD-Türkiye ortaklığının karşılaştığı temel zorlukları değerlendiriyor ve çalkantılı bir dönemde bunu sürdürmek için olası girişimleri tavsiye ediyor. Araştırmacılar, Türkiye'nin iç dinamiklerini ve küresel çıkarlarını değiştiren siyasi, sosyal ve ekonomik eğilimlere odaklanıyor; Türkiye'nin kilit komşuları ve ortaklarıyla değişen ilişkilerini araştırmak; ve Türkiye'nin çıkarları ile komşularının ve ortaklarının çıkarlarının nasıl bir noktada birleştiğini, farklılaştığını veya çatıştığını karşılaştırın. Son olarak, araştırmacılar bu eğilimlerin Türkiye'nin gelecekteki seyri, ABD savunma planlaması ve ABD Ordusu üzerindeki etkilerini değerlendiriyor.”

ABD Türkiye’deki etki ajanlarını ve membaını kaybetmenin telaşı içerisindedir. ABD, bir bütün olarak kaybettiği Türkiye’yi yeniden kontrol etme ve tekrar ele geçirme telaşındadır. Çünkü çok ciddi silah pazarını kaybetmektedir. Çünkü barut fıçısı bölgesinde tepe tepe kullandığı Türkiye, artık eski Türkiye değildir. Bu yazdıklarımla ABD’nin Türkiye’den korktuğu anlamı da çıkarılmamalıdır. Fakat ABD, özellikle savunma sanayisi ile güçlenen Türkiye’nin ABD’nin ulusal çıkarlarına zarar vereceği öngörüsü, Türkiye gibi güçlü bir partneri Kürt Devleti kurma uğruna kaybediyor oluşu ABD’yi telaşlandırmaktadır.

Türkiye, 15 Temmuz 2016 sonrası ABD’nin derin yapılanmasının etkisinden tamamen kurtulmuşa benzemektedir. Ancak Türkiye bu durumu gerçekten kendi iç huzurunu sağlayarak avantaja çevire bilecek midir? Yoksa siyasilerin ve diğer güç odaklarının aralarındaki iktidar veya çıkar mücadelelerinde ABD’yi yanlarına alarak veya ABD olanaklarını kullanarak rakiplerini yok etmek için Türkiye’yi ABD’ye peşkeş mi çekecektir? Tüm bu soruların cevabı önümüzdeki ilk seçimlerde ortaya çıkacaktır.

Türkiye, ABD’nin yaptırdığı 15 Temmuz 2016 kalkışmasını kendi iç dinamikleri ile yenmiştir. Ancak bu tarihi fırsat AKP tarafından güçlü şekilde kontrol edilmeye başlayan Türkiye’yi başka bir eksene savurmamalıdır. Türkiye anayasasında belirtilen esaslar çerçevesinde demokratik laik sosyal hukuk devleti çizgisinde kalmalıdır. Türkiye bağımsızlık yönünde politikalar geliştirirken asla ve asla Atatürk’ün yolundan sapmamalı, sosyolojik yeni planlara tabi tutulmamalıdır. Türkiye laik yapısını korumalıdır. Anayasasının başlangıç değerlerinden ve değişmez maddeleri esaslarından taviz vermemelidir. Aksi takdirde seçimlerde çoğunluğu elde edecek her hangi bir partinin keyfiyeti doğrultusunda anayasal düzeni her seferinde sarsıntıya uğrayacaktır.

"Turkey's Nationalist Course;Implications for the U.S.-Turkish Strategic Partnership and the U.S. Army isimli raporun öneriler kısmında sıralanan ABD açısından çözüm önerileri virgülüne dokunulmadan aşağıdaki gibidir.

  • Amerika Birleşik Devletleri'nin Türkiye ile ilişkilerini son yıllarda yaşanan yıkıcı gelişmeler karşısında tamponlayacak uzun vadeli bir stratejiye ihtiyacı var. Ayrıca, önümüzdeki on yıl boyunca ortak çıkarlara uyma konusunda işbirliğini sürdürebilecek ve Türkiye'nin daha işbirlikçi bir müttefik ve güvenilir bir bölgesel ve küresel ortak olarak rolünü eski haline getirmek için demokratik bir muhalefetin ortaya çıkması durumunda güvenilir bir stratejik ortaklığın yeniden kurulmasına yardımcı olabilecek girişimlere de ihtiyacı var.

  • Suriye konusundaki farklılıkların ortadan kaldırılması, ABD'nin Türk müttefikleri ve Kürt ortaklarıyla çevik bir diplomatik ilişki kurmasını ve muhtemelen daha fazla politika ayarlamasını gerektirecektir.

  • Türk Silahlı Kuvvetleri ile devam eden ABD ve NATO askeri angajmanları, Rusya'nın Türkiye'deki etkisini dengelemeye yardımcı olabilir.

  • ABD savunma planlamacıları, Türkiye'deki İncirlik Hava Üssü'ne ve diğer ABD ve NATO tesislerine erişimin geçici ve hatta kalıcı olarak kaybedilmesiyle başa çıkmak için hazırlıklı olmalıdır.

  • Türk savunma bakanının artan önemi dikkate alınarak, ABD ordusu ve Türk Genelkurmay liderleri arasındaki diyalogları derinleştirmek ve ABD-Türkiye Üst Düzey Savunma Grubu'nu yeniden canlandırmak için daha fazla çaba gösterilmelidir.

  • ABD ordusu, Türkiye'nin yeni Ulusal Savunma Üniversitesi'nde müfredat geliştirmesine yardım etmeye çalışabilir ve Türkiye, ABD'deki okullara subay göndermeye devam edebilir. Bu adımlar, Türkiye'deki sivil-asker ilişkilerinin iyileştirilmesine yardımcı olabilir ve Türkiye ile ikili ve NATO işbirliğini uzun vadede güçlendirebilecek şekillerde Türkiye ordusunun gelecekteki seyrini etkileyebilir.”

Bu ve buna benzer raporların kamuya yayınlanmasındaki ana hedeflerden biri de hedef ülkeye “ayağını denk al” demek olarak da algılanmalıdır. Bu raporda suçlanan taraf Türkiye’dir Türk hükümetidir. ABD, Türkiye ile yaşadığı sorunların esas kaynağının kendisinin olduğunu aklına getirmemektedir.

Türkiye artık ABD için hedef ülkedir. Türk siyasetçileri şahsi siyasi ikballeri uğruna veya partilerinin çıkarları uğruna ABD’nin değirmenine su taşıyacak olurlarsa onlara da yuh olsun demek şarttır. Böyle insanlar ve böyle yapılara, ABD’ye hay olsun diyeceklere yazıklar olsun deyip hesap sormakta hem vatandaşın hem de devletin görevi olsun.

Önceki ve Sonraki Yazılar