Osman Selim Kocahanoğlu

Osman Selim Kocahanoğlu

MUSTAFA KEMAL'İN ANNESİ İLE İKİ VEDA GECESİ

Balkan Harbinden sonra Selanik düşünce Mustafa Kemal  annesi ve kardeşini Akaretler'de kiraladığı 76 numaralı eve yerleştirmişti. Sultan Aziz zamanında saray ağalarına lojman olarak yapılan buradaki sıra evler, daha sonra kiraya verilmişti. Zübeyde hanım ve Makbule 1918'e kadar burada kaldılar, daha sonra Şişli'deki eve taşındılar. 1922 yılına kadar da bu evde kaldılar. Mustafa Kemal Paşa Samsun öncesinde yaptığı 6 ayın tüm görüşmelerini  Şişli'deki bu evde yapmıştır. 

Mustafa Kemal, Samsun'a gitmeden önceki  son ziyaretini 15 Mayıs 1919'da Vahdeddin'e yaptıktan sonra Şişli'deki evine geldi. Ertesi gün İstanbul'dan  ayrılacağına göre annesi  ve kardeşi Makbule ile son gecesi olacaktı. Annesi Zübeyde Hanım kalp hastası olduğu için, gündüzleri minder üzerinde oturup cam kenarından caddeden gelip geçenleri seyrediyordu. Paşa evladı yarın yola çıkacaktı. Zaten onunla ne zaman doğru dürüst beraber olmuşlardı ki... 

Mustafa Kemal Paşa hayatının dönüm noktası olan bu veda gecesini hiçbir yerde anlatmadı. Bu geceyi kardeşi Makbule Hanım (Atadan)  yıllar sonra bir söyleşide şöyle anlatacaktır: 
Ağabeyim Anadolu'ya giderken annem kalbinden rahatsız bulunuyordu. O gün ağabeyim bana şunları söyledi:

– MAKBUŞ, bu akşam eve kimse gelmeyecek. Ben yemeği annemin odasında yemek istiyorum. Onun karyolası yanına bir yer sofrası hazırlarsın…

Makbule Hanım o gün için patates püreli rosto ve ıspanaklı yumurtadan ibaret bir yemek hazırlamış; Mustafa Kemal de annesinin elini öperek yerdeki mindere bağdaş kurrmuştu. Hem lokmaları isteksiz çiğniyor hem konuşuyordu: 

– Elimden ne gelirse yapacağım anne.. Fakat bu işte tehlike çoktur. Hesapta ölmek, gidip gelmemek de var. Bana hakkınızı helal ediniz. Sen de iyi dinle Makbuş. İşler fenaya giderse sakın buradan ayrılmayın. Bütün paranızı sarfedersiniz, paranız biterse halılarınızı, kıymetli eşyanızı satarsınız. Ne olursa olsun yola çıkmaya kalkışmayın. Muvaffak olamazsam zaten sizi öldürürler, o zaman ben de ölmüş olurum.

Mustafa Kemal içinden geçenleri söylüyordu. Sarışın Paşanın bu sözlerini anne kız bir bardak sudaki acı ilaç gibi yutmuşlardı. Makbule'nin boğazı kurumuş, Zübeyde Hanımın kalbi sarsılmıştı… Nefes alması için pencereleri açıp Zübeyde hanımı sofaya çıkardılar. Mustafa Kemal annesini teselli etmek zorunda kaldı: 

– Merak etme bu kadar üzülme anne... Ben size en kötü ihtimalleri söyledim. Muvaffak olma ihtimalim de kuvvetlidir. Tekrar buraya döner, sizi yanıma aldırırım.

Tam bu sırada Mustafa Kemal'in yakın dostu Dr. Rasim Ferid  Bey [Talay] eve geldi. Zamanında yetişmese Zübeyde Hanım yığılıp kalabilirdi. Makbule Hanım ağabeyinin veda gecesini sesi titreyerek, göz yaşlarını silerek anlatmaya devam eder. Bu duygusal sahneyi belki de çok az kimse yaşamış olmalıdır. Makbule Hanım: 

– O veda sahnesi hafızamda hala yaşıyor. Ağabeyim annemin yatağına oturdu… Kollarıyla sıkıca sarıldı… Ellerini ve yüzünü defalarca öperek, anneciğim bana hakkını helal et diyordu....

Ailecek nasıl uyudular bilinmez. Belki hiç uyumadılar. Sabah olmuştu. Mustafa Kemal, paşa üniforması ve ciddi bir yüzle odadan çıkarken, kardeşi Makbule ile merdivende son kez göz göze geldiler. Hüzünlü bir bakışma sahnesi... 

Makbule Hanım devam eder. Ona nasıl bakmışım bilmiyorum. Aniden bana dedi ki:

–  Bana niçin öyle bakıyorsun, Makbuş?..

– Nasıl bakayım ağabey? Bu nasıl ve nereye gidiş? Muharebeye değil, vazifeye değil, TERFİ ederek değil…

Ağabeyim cevap vermedi. İnce dudakları kısılmıştı. Annemin duaları, benim hıçkırıklarım arasında koşarcasına merdivenlerden indi. En son ayak seslerini duydum... Son vedamız işte böyle oldu... (Bkz. Atatürk-Vahdeddin Kavgası kitabımız)

Mustafa Kemal o gün anne kucağından Tarihin Kucağına atılıyordu. 16 Mayısta BANDIRMA vapuruyla Karadeniz'e açıldı. 23 kişilik karargahı ile Samsun'a çıkmışlardı. Ancak O bir vapur yolcusu değil kurtuluş yolcusuydu. Samsun'a inince tüm gemileri yakacak, dönüşü olmayan bir yola girecekti. 

Mustafa Kemal Anadolu yollarına düştüğünde dağ başlarında çoban ateşleri dışında ışık görünmüyordu. Samsun'da beş gün kalarak Havza'ya oradan Amasya'ya geçti. Amasya Genelgesi ile ilk işaret fişeğini  atmıştı. 50 gün sonra afaroz edilip nişan ve rütbeleri geri alındı. Erzurum ve Sivas kongreleri ardından Milli Hareketin başına geçerek Kongre Paşası diye anılmaya başlanmıştı.

TBMM'ni açacak noktaya getirmiş, ancak sarayın isteğiyle Dürrizade Abdullah katli vacip fetvası çıkarmıştı. Kürt Mustafa divanı harbi idama mahkum edecekti. 

Bunlar yaşanırken Zübeyde Hanım de sıkıntılı günler geçiriyordu. Kızı Makbule ile Şişli'den tekrar Akaretler yokuşundaki bir eve taşındılar. Kızı Makbule ile subaylıktan ayrılıp ticarete atılan kocası da yanlarındaydı. Makbule okula verilmemişti. Annesinin yanından ayrılamıyordu. Hükumet ve işgalcilerin baskısı artmıştı. Bir gün "oğlunuz idama mahkum oldu" haberini getirmişlerdi. Zübeyde hanım bu haberi oğlunun öldüğü şeklinde anlamış, bunu duyunca  felce uğramıştı... 

Zübeyde Hanım kalp hastası ve kısmen de felçliydi. Paşa evladı TBMM reisi olmuştu. Hem sıkıntıdan bunalıyor, hem adını duydukça hasreti kabarıyordu. Büyük Taarruz öncesi günlerde oğlunun talimatıyla İstanbul'dan İzmit'e getirildi (18 Haziran 1922). Kızı Makbule tekrar  İstanbul'a döndü. Ankara'ya getirilen Zübeyde Hanım, Çankaya köşkünde  kalmaya başladı. Ama oğlunun yüzünü gene göremiyordu. Oğlu bir gün mecliste bir gün cephedeydi... 

Büyük Zafer ardından Mustafa Kemal daha rahat etsin diye Zübeyde Hanımı  İzmir'e gönderdi. Latife Hanım belke daha fazla ilgilenirdi.Yavaş yavaş kurtuluştan kuruluşa doğru geçiliyordu. Mustafa Kemal İzmit Konferansı denilen bir toplantı için trenle yola çıkmıştı. Eskişehir yolunda gece vakti İzmir'den Salih Bozok'tan bir telgraf gelmişti (14 Ocak 1923). Mustafa Kemal  uykudaydı. Telgraf Salih Çavuş'un eline verilmişti. Salih Çavuş kapı önünde dolanıp duruyor bir türlü içeri giremiyordu. Ancak Mustafa Kemal'in sesi duyuldu içerden :

- Çavuş ne dolanıp duruyorsun kapıda?

- Uyku tutmadı da Paşam?

- Yoksa annemden bir haber mi var?

- Nerden anladın Paşam?

- Ben de uyuyamadım Salih Çavuş. Rüyama girdi annem...

- Başın sağolsun Paşam...

Mustafa Kemal annesinin ölümünü  böyle öğrendi. Annesinin yüzünü göremeden işte böyle veda ediyordu. Cenazeye mi yoksa konferansa mı gitmeliydi? Düşündü. Vatan vazifesi karşısında hiçbir hissin hükmü yoktur diyerek, İzmit Konferansına katılmayı tercih etti. İzmir'deki yaveri Salih Bozok'a bir telgraf yazdırdı: 

"... Verdiğiniz elim haber beni çok müteessir etti. Merhumenin defin merasimini münasip bir tarzda ifa ettiriniz. Cenabı Hak millete hayat ve selamet versin..." 

Mustafa Kemal Konferans sonrası tekrar Eskişehir'e geldi. İstasyon kalabalıktı. Kalabalık arasında bir didişme görülüyordu. Siyah yazmalı bir kadın Mustafa Kemal'e doğru ilerlemek istiyor, korumalar bırakmıyordu.Kadın  acı acı sesleniyordu.

Mustafa Kemal bunu görünce, bırakın kadını gelsin, belki söyleyeceği bir şey var dedi. Yolu açılınca kadın yanına geldi. MÜŞFİK  gözlerini Sarışın Paşa'ya dikmiş, bir eliyle omuzuna dokunuyordu. Tıkanık bir sesle şunları söyledi:

- Duydum ki Paşam anneniz ölmüş. Başın sağolsun.!

Mustafa Kemal bu şefkatli sözlere duygulanıp biraz durakladıktan sonra, şunları söyledi:

- Evet anam öldü Bacım. Fakat vatan anamız sağolsun!

Mustafa Kemal Eskişehir'den İzmir'e geldi. Ömrünü oğluna vermiş talihsiz anne Karşıyaka Ferik Osman Paşa camii avlusuna defnedilmişti. Hayata veda ederken oğlunun yüzünü görememişti.

Mustafa Kemal annesinin mezarı başına geldi. Bir huşu içinde biraz sessiz kaldıktan sonra bir fatiha okudu. Müezzin de sala veriyordu.  Anne evlat ilişkisi  onun içinde sıcak bir duyguydu. Yalnız olsa belki ağlayabilirdi. Mezarı başında duygularını dile getirdi. Söylediğine göre, Nemrut Mustafa Divan-ı Harbinin idam kararı annesine duyurulunca, kadıncağız oğlunun infaz edildiğini sanmış. Bunun üzerine felçe yakalanmıştı.   Karabekir ve Fevzi Paşa da ayakta ve mezar başındaydı.  

Bu manzaraya bir cümle de biz ekleyelim. Mustafa Kemal 26 Ağustos şafağında Kocatepe'de taarruz vaktini beklerken, bir taşın üzerine oturmuştu. Topların çelik ağzı hücum marşı çalınca yerinden doğruldu. Ağzından çıkan şu sözlerdi: 

- "...Ey Rabbim. Şu gök kubbeyi başıma yıkma, Türklüğün ve Müslümanlığın düşman ayakları altında ezildiğini gösterme. Anacığım bize dua et..." 

Mustafa Kemal'in taarruz öncesi de annesi aklına gelmiş, onun duasına sığınıyordu.. 9 gün sonra ordusuyla İzmir'i girmişti. O daha İzmir'e girmeden, Uşşakizadelerin güzel kızı Latife ona fotoğrafından  aşık olmuştu. Mustafa Kemal artık şöhretin zirvelerindeydi. Kurtuluş bitmiş sıra kuruluşa gelmişti. İzmir'de toplanan İktisat kongresini açacaktı. İsmet'in Lozan'dan gelen telgrafı  konferansın kesintiye uğradığını yazıyordu. 

Mustafa Kemal kongreyi Karabekir Paşa'ya bırakıp Ankara'ya döndü. Meclis hararetli konuşmalara sahne olacak, taraflar kıyasıya kapışacaklardı. Hepsi O'nu bekliyordu. Tarihin  bize bıraktığı nota bakınız ki:  19 rakamının üç defa tekrarlandığı  tarihte Samsun'a çıkan Adam, eskisi değil artık ihtilalciydi. Sanki  O'nu annesi değil tarih doğurmuş; annesinin değil tarihin memelerini emerek büyümüştü. Vicdanı kararmış tezek kafalı günümüz nankörleri şunu iyi  bilseler ki, O, dev uykusunda yatan bir millet için sadece kurtarıcı değil  kurucu olarak gönderilmişti.   

Önceki ve Sonraki Yazılar