TÜRKİYE, MİLLİ MENFAATLERİ İÇİN TARAFSIZLIĞINI İLAN ETMELİDİR!

Ukrayna ve Rusya Arasında ki Kriz Savaşa Dönüşmeden Önce, Türkiye, Kendi Milli  Menfaati İçin  Doğru Diplomasiye Dönmelidir ve  Bu Konuda Tarafsızlığını İlan Etmelidir.

Ukrayna ve Rusya arasında ki kriz bir savaşa dönüşmek üzere olduğu gözükmektedir. 
Bu yüzdende Ukrayna’yı destekleme konusunda taraf olan NATO, kırmızı alarm derecesini tam teyakkuz da tutmakta ve alarmı 5. Derece olan savaş derecesinden bir önceki  derece olan 4. derceye çıkartmıştır. 

Böyle bir durumda  ise Merkezi İstanbul-Maslak’ta  bulunan NATO’ya bağlı ve Komutası Türkiye’de olan NATO Çevik Kuvvet Kolordusunun kullanımı söz konusu olacaktır. Bu ise Türkiye’nin NATO istemi içinde savaşa girmesi demektir. 

ABD’nin Ukrayna’ya destek için savaş gemilerinin Boğaz’lardan  Montrö’ye uygun olarak  Karadeniz’e geçirmesini durdurması ise, Rusya ve Ukrayna arasında savaş olasılığının büyüdüğünüde  göstermektedir.   

Bıu anlamda ABD’nin bu iki savaş gemisinin geçirmemesinin buradaki tamamlayıcı anlamı ise iki farklı biçimde şöyle özetlenebilir.

Birincisi, Ukrayna ve Rusya arasında kısa süre içinde bir sıcak çatışma ihtimalinin yüksek olmasıdır. ikincisi ise,  böyle bir durumda ABD gemilerinin Savaş bölgesinden uzakta tutulması ve zarar görmedini önleme olasılığıdır. 

Bugün 100.00 kişi ile Ukrayna Ordusu’nun Dombas’ta ki havaalanına doğru harekete geçmesi, Rusya ve Ukrayna arasında  olabilecek bir askeri çatışma ve savaş ihtimalini yükseltmektedir.

Aynı zamanda Rus Ordusu’nun, bölgeye 300 Savaş uçağı konuşlandırması, iki mekanize ve iki hava indirme Tümenleri olan 80-100.000 arasında tam teçhizatlı bir askeri güç ile bölgeye askeri yığınak yapması, Ukrayna’ya ve destekçilerine karşı büyük bir göz dağıdır ve bu aynı zamanda Rusya tarafından Ukrayna ve destekçilerine karşıda caydırıcı bir güç gösterisi anlamınada gelmektedir.

Rusya bunun dışında ve buna paralel olarakta, Rusya’nın Murmansk’ta ki  Kuzey Filosu, Kaliningrad’daki Baltık Filosu, Hazar Denizindeki Hazar Filosu, Kırım’da ki Karadeniz  Filosu ve Viladivostok’taki Pasifik Filosu en yüksek alarm seviyesinde tutulmaktadır.

Bu filolar atom savaş başlıkları taşıyan ve uzun menzilli balistik füzeler ile techizatlandırılmış filolardır. 

Buna paralel olarak Rusya’nın tüm Silahlı Kuvvetleri son 15 gündür ise Tüm ordunun savaşa hazırlık seviyesi için iç denetimlerini bitirmiştir.Hazırlıklar her türlü savaş ihtimaline göre tamamlanmıştır.

Rusya bu anlamda her an savaşa hazır olduğunu dünyaya ilan etmiştir. 

ABD ise, Ukrayna’nın yanında olduğunu ve Ukrayna’nın NATO’ya üye olmasını desteklediğini açıklamıştır. 
Herhangi bir durumda ABD’nin Ukrayna’nın yanında olacağını ve Ukrayna’yı destekleyeceği doğrultusunda ise Ukrayna’nın Devlet Başkanı’na da teminat vermiştir.  

Batı Avrupa ülkeleri ise, özellikle Fransa ve Almanya bölgede her hangi bir askeri çatışma istememektedir. 

İki ülkede Ukrayna’ın yanında gibi gözüksede, iki ülkede Ukrayna’nın gerçekte doğrudan yanında olmaktan kaçınmaktadır. 

Çünkü iki ülkede, ABD baskısına rağmen enerji tedarik ettikleri Rusya ile iyi geçinmek istemekte, Rusya ile olan  karşılıklı milli menfaatlerini ABD’ye rağmen bu krizden daha önde tutmaktadır. ABD’yi eskisi gibi dinlememektedir. 

Diğer NATO ülkeleri arasında da Ukrayna ve Rusya arasındaki kriz ve alınacak tavırlar konusunda da  tam bir görüş birliğide sağlanmış değildir. 

 Tüm fotoğrafa baktığımızda ise, gerçekte mevcut durumda ABD ve Ukrayna büyük ölçüde yalnızdır. Avrupa’da  ki müttefiklerden ABD ve Ukrayna’nın istediği ve  beklenen açık destek gelmemiştir.

ABD bu durumu gördüğü için, bir yandan krizin dozunu Rusya’ya karşı  Ukrayna’yı kışkırtarak artırırken, diğer yandan da tek başına bu yükün altında kalmamak için, ABD  Devlet Başkanı olarak Biden kendisinin bizzat dün katil dediği Rusya Devlet Başkanı Putin’e telefon edip üçüncü bir ülkede bu krizi görüşme ve aşma  konusunda bir görüşme teklifi yapmıştır.  

İçinde bulunan bu durum 1961 Küba krizi’ni andırmaktadır. 

Biden‘de aynen ABD eski Devlet Başkanı Kennedy gibi, ilk baştaki saldırgan ve tehditkar tutumundan ve Rusya’nın kararlı duruşundan dolayı bir şekilde  geri adım atmış ve  sorunu doğrudan bizzat Rusya ile görüşerek ‘çözmeye’ çalışmaktadır. ABD’de bu konuda sıkışmış gözükmektedir. 

Bu durumda görünüş odurki, ABD kışkırttığı Ukrayna krizinden bir şekilde ve sorun çok dibe vurmadan ve kendisine tüm sorun mal edilmeden kurtulmak istemektedir. 

Rusya ise olayı iyi analiz etmekte ve konumundan taviz vermemektedir. 

Askeri gücünü gerekirse kullanacağı konusunda kararlı gözükmektedir.

Türkiye’de ki Erdoğan yönetimi ise, ABD’den de daha fazla olaya angaje olmuştur. Sanki ortada bir savaş ihtimali yokmuş gibi, Ukrayna’ya 2019’da sattığı SİHAlardan bu yıl Haziran ayına kadar 46 tane daha satacağını beyan etmiştir.  

Rusya Erdoğan’ın bu tutumunu çok sert bir şekilde eleştirmiş ve bunu Rusya’ya karşı Ukrayna’yı kışkırtma ve destekleme olarak algılamıştır.  

Rusya’nın bu konudaki tutumunu  en yüksek perdeden resmi olarak deklare etmiştir. 

Ayrıca Ukrayna Devlet Başkanı Zelinsky ve Erdoğan arasında yapılan görüşmelerden sonra açıklanan yazılı metin/deklerasyonda ise,  Rusya’nın hedefe oturtulduğu, 4 defa metinde Rusya’nın işgalci olduğunun ve bir kerede Ukrayna’nın NATO’ya girişinin desteklendiğinin belirtilmesi, Rusya açısından bardağı taşıran son damlalardan biri olmuştur.. 

Bu Rusya tarafından mevcut savaş tamtamlarının çaldığı bir atmosferde, Türkiye’nin diplomatik nezaketi aşması ve Rusya karşıtı cephede yer alması olarak görülmüştür.

Gerçekte ise, bu tip bir yaklaşım geleneksel Türk diplomasisinde asla yoktur. 

Hiç bir denge politikasında veya tarafsızlık politikasında da yoktur. 

Erdoğan burada Rusya’ya karşı olumsuz açıklama, Ukrayna’ya silah satma, İngiltere’nin bizzat  organize ettiği uluslararası Kırım Platformuna katılma istemi ve bunun esasında ön görüşmeleri için Hulusi Akar’ın güya Chattam House konferansına katılma bahanesi ile Londra’ya gitmesi Rusya tarafından, Türkiye’nin Rusya karşıtı eylem içinde olduğu gibi not edilmiştir.

Rusya bu yüzden, sadece ABD ve Erdoğan aradındaki gizli Montre’yi delme görüşmelerinden değil, aynı zamanda Erdoğan’ın tüm diğer tavırlarından dolayıda 4 defa  arka arkaya Türkiye’yi üst perdeden uyarmıştır. 

Ve Erdoğan’nın bu konuda ki ‘güvenilmez’ tutumlarından dolayıda çok rahatsızdır. Bunu açıkçada hem Rusya Devlet Başkanı Putin Erdoğan’a telefonda hemde Rusya Dışişleri Bakanı Lavrov Mısır’da ki ziyareyi sırasında beyan etmiştir. 

Türkiye’nin tavrının  bu konuda sürmesi ve değişmemesinden dolayıda Rusya Türkiye’yi   cezalandırma ambargosunun ucunuda Rusya’dan Türkiye’ye uçak seferlerinin çoğunu  durdurarak göstermiştir. 

Rusya burada hızlı davranmıştır. Acil bir adım atarak Normalde hergün  olan ve Rusya’nın 21 değişik havaalanından Türkiye’ye 150 sefer düzenlenmektedir. Rusya Türkiye’nin tutumunu değiştirmemesinden dolayı uçak mevcudiyetini haftada sadece 2 defa olmak üzere ve  Moskova’dan uçması kaydı ile iki uçağa indirmiştir. 
Rusya tüm yorumcuların üzerinde birleştiği gibi bu şekilde Türkiye’yi “pandemi bahanesinide” gerekçe göstererek   öncelikle turizm alanında cezalandırmıştır. Türkiye’yi turizm geliri açısından çok büyük zarara sokmuştur. Bu durumda 2019 verilerine göre Türkiye’ye 7 milyon Rus turistin geldiği ve ortalama her Rus turistin  ise otel masrafkarının dışında Türkiye’ye tüketim olarak 800 dolar bıraktığı  gelirden mahrum olma ile Türkiye  karşı karşıyadır. 

Bu cezalandırma  bugün itibarıyla 1 Haziran 2021’e kadar devam edeceği belirtilsede, bu esasında, Rusya’nın Türkiye’yi,  Ukrayna krizinde ki tavrından dolayı ucu açık bir şekilde bir cezalandırma yöntemi olarak görülebilir.  

Türkiye’nin Rusya ve Ukrayna krizi karşısında aldığı mevcut tutumunun bu şekilde sürmesi dahilinde ise, Rusya’nın bunu Libya , Suriye, Irak ve tarım ürünleri ithalatı vs gibi diğer  başka alanlarada yansıtacağını söylemek ise fazla abartılı görülmemelidir. 

Kısaca konuyu özetlersek, durum her anlamda Türkiye’nin aleyhine işlemektedir. 

Türkiye daha şimdiden zarardadır. 

Erdoğan’ın  şahsım devletin edasıyla bu uluslararası krizi Türkiye açısından  yönetemedipi ortadadır. Erdoğan bu konuda taraflı davranmadı, Türkiye’nin milli menfaatlerine uygun düşmemekte ve Türkiye’nin milli menfaatlerine katmerli bir şekilde  zarar vermektedir. 

Ve Türkiye’yi bölgede telafisi belkide mümkün olmayan ve  bedeli çok ağır olacak olan çok zor durumlara sokmaktadır. 

Burada Türkiye açısından yapılacak olan ise, Türkiye’yi daha kötü durumlara sokmamak için, Türkiye’de ki aklı başımda ki kanaat önderlerinin, siyasi partilerin, STK’ların birlikte Türkiye’nin bu Krizde tarafsız olmasını sağlayacak bir iklimi yaratmak için çaba göstermeleri, aklı selim davranmaları, Atatürk’ün  diplomasi yolunu izlemeleri, kamuoyu oluşturmaları ve iktidarı bu ve Erdoğanın şahsım devleti ve sırf ABD’ye yaranmak için yanlış kararlar alma konusunda uyarmaları ve iktidar üzerinde siyasi bir baskı oluşturmaları gerekmektedir.

Şu anda bu konuda bunlar acilen yapılmalı, insiyatif alınmalı ve önümüze gelecek olan kızılcık şerbetlerinin Erdoğan’ın hatalarından dolayı Türk Milleti’ne içirilmesi süreci mutlaka durdurulmalıdır. 
Bu konuda zaman lüksü kalmamıştır.

Vakit tamamdır! Tercih ve söz milletindir.

Önceki ve Sonraki Yazılar