Şerif Tekben anlatıyor: Elazığ'a Cumhuriyet gelmemiş!

Akçadağ Köy Enstitüsü kurucu müdürü Şerif Tekben'in 60'lı yıllarda yazdığı bir yazıyı okurlarımıza sunuyoruz. Cumhuriyet ülküsünün Anadolu'da karşılaştığı zorlukları çarpıcı bir örnekle anlatan Şerif Tekben'e Allah'tan rahmet diliyoruz.

Şerif Tekben anlatıyor: Elazığ'a Cumhuriyet gelmemiş!

"Mustafa Kemal, şapka devrimi için Kastamonu'ya geldiğinde öğretmen okulunun ikinci sınıfındaydım. Bir arkadaşla onu şapkalı olarak karşılamayı tasarladık. Etüt saatlerinde mukavvadan birer şapka yaptık. Üstüne siyah bez geçirdik. Bir de beyaz şerit. Ertesi gün başımızın üstünde kalpak yerine şapka vardı.

Mustafa Kemal fırtına gibi gelip geçtiği bu yerde, iki gün içinde herkes şapkalı oluvermişti. Terziler harıl harıl şapka dikiyorlardı.

Ne günlerdi ne hızdı o.. On beş dakkada devrim yapılırdı. Mantonun giyilmesi, tekkenin kapanması, imam yerine nikah memurunun oturması, yazının değişmesi hep böyle yıldırım hızıyla olmuştu. (25 yıldır bir toprak reformu yapamıyoruz)

Cumhuriyetin gelişi de böyle oldu. Bir gün toplar atıldı, bayraklar asıldı.. şehrin valisi ve hükümet adamları, okullar bayram yaptılar. Cumhuriyet ilan edildi, yaşasın cumhuriyet.

Bu devrimleri halka indirmek, daha doğrusu halka yükseltmek mümkün olamamıştır. Hala bugün de böyle.

Bu kadar yıl geçtikten sonra anlıyoruz ki bütün değişmeler şekilde. Birtakım isimler değişmiş, kapılardaki levhalar indirilmiş, yenileri asılmış ama yapı aynı yapı. Meşrutiyet Gazinosu Cumhuriyet Pavyonu olmuş, içindeki hava o hava. Neden bu böyledir? Cevabı çok basit: Kadro aynı kadro da ondan. Yani Osmanlı, alaturka kadro kılık değiştirmiş, oyununa devam ediyor. Ağalar, paşalar, sömürenler, sürünenler...

Sizin anlayacağınız, kardeşlerim, biz bu memlekette hala cumhuriyeti yerleştirmeğe çalışıyoruz. 1923’den bu yana, 40 yılda bu halkı okur-yazar bile yapamadığımız için bu böyle.

Elâzığ’ın bir köyüne okulu sokamıyorduk. Köyün, şehirde oturan bir ağası vardı. Bu ağa CHP’nin de il başkanı idi. Beş köy taşıyla, toprağıyla, adamlarıyla bu ağaya bağlıydı. Direniyor, savsaklıyor, tehdit ediyor, okul yapımını engellemek için her şeyi yapıyordu.

Bir gün Tonguç geldi. Yücel'i de getirmiş. O civarın mevkili hükümet adamlariyle birlikte bu köye gidildi. Ağa da yanımızda. Halkı köy meydanına topladılar. Ağa ile büyükler arasında görüşmeler olurken birden Tonguç halka döndü:

-- Siz köyünüze okul yapılmasını istemiyor musunuz?

Ortalığı tam bir sessizlik kapladı. Ne isteriz ne istemeyiz diyen var. Büyükler bu soru ile pek ilgili görünmediler. Orada köyün yetkili ağası varken köylü ile görüşmek neye?

Kalabalığın arasından kirli, yertek kasketi elinde biri yavaş yavaş ilerledi. Tonguç'un önünde durdu. Çömeldi. Elindeki çöple yere bir dörtgen çizdi. Başını kaldırdı.

--Aha beğim bizim köyün torpağı.. Bu torpakların hepsi ağamızın. Sonra yerdeki şeklin köşesine ufacık bir dörtgen daha çekti.

--Bizimki de bu.. 280 kellenin torpağı.

Kalktı:

--Okula torpak istenir; bizden. Para istenir, salma yapılır; bizden. Neresi bunun cumhuriyet, demez mi?

Umum müdürler, müşavirler fena halde bozuldular. Birbirlerine bakakaldılar.

Tonguç söyleniyordu:

--Elâzığ’a cumhuriyet gelmemiş...

Bugün de cumhuriyetten habersiz yerler var. 29 Ekimleri kutlayanlar da maaşlılar kadrosu ile okullar değil mi?

Evet dostlar, eğitimle desteklenmeyen bütün değişimler şekilde kalıyor."

 

Şerif TEKBEN