Abdullah Gürgün

Abdullah Gürgün

BURASI AYDEM’İN ÇÖPLÜĞÜ MÜ?

Muğla – Milas – Bafa’da elektriği AYDEM’den alıyoruz. Hem de çok pahalıya. Geçen yıl 300 TL geldiğinde “ah – vah” ediyorduk; şimdi 3000 – 3500 TL geliyor “YANDIM ALLAAAAH” diye bağırıyoruz. “Yankısı: BETERİNİZİ BULUUUN!”.

Ver Allah’ım ver…

Milas AYDEM önünde protesto eylemi yaptık. Faturalarımızı cümleten yaktık. Gülüp geçtiler. Anladık, iktidardan umut yok. Dağı toprağı, ormanı kömürcüye veriyor. Zeytinlikleri bile bunlara açmak için yönetmelik çıkarıyor. Dağlar tepeler rüzgardan enerji elde edebilmek için vantilatör dolduruldu. Temiz enerji elde etmek bahanesiyle jeotermineler kuruldu tarım arazisi bırakılmadı. Ama elektrik yine de ucuzlamadı. (sırada zeytinlikler var). “Karadeniz’de gaz bulduk” diye avunduk; o söz de boş çıktı.

Ya muhalefet? Sayın Kılıçdaroğlu, faturayı ödemiyorum dedi, kesti attı. Acaba ödemiyor mu? Peki, biz de ödemeyelim, adam elektriği kesti, alacağı için icraya verdi; NE OLACAK? Mahkeme masraflarımızı kim ödeyecek…

AYDEM’de başka numaralar da var… İnsanlarımız elden geldiğince az elektrik kullanmaya çalışıyor. Evlerimiz saray değil ki “ihtişamdan, şaşaadan tasarruf edilmez” deyip evin her yerini ışıl ışıl parlatalım. Duyduk ki dönüşümlü olarak kullanma yolu varmış. Gece saat 22.00’den sonra ucuzmuş. Çamaşır, bulaşık yıkama, ütü yapma, ekmek pişirme vs. vs. işlerini 22.00’de yapmaya başlamalıymışız.

Hanım “aman ne güzel” deyip saati 22.00’ye kurdu. Gece vardiyasına geçtik.

Sonra yeğen, “dikkatli olun; AYDEM’in saatleri bir saat ileri. Yani 22.00’de değil 23.00’te başlayacaksınız…” Hanım bir kontrol edeyim dedi gitti saati kontrol etti; Aaaaa, gerçekten de öyle. Siz 22.00’de ucuz diye faaliyete geçince pahalı pahalı ödemeye devam ediyorsunuz… Vay uyanıklar…Meğerse elektrik sayaçları Avrupa’dan ithal olduğu için Avrupa saatine göre çalışıyormuş.. Sizi ucuz elektrik kullanmak için gidip tarife değiştiriyorsunuz ama kimse sizi bu konuda uyarmıyor… Orada da katakulli…

Alt yapı iyice bozulmuş. Bunca para ödüyorsunuz ama hizmette kusur var. Olur olmaz elektrikler kesiliyor. Hele yağmurlu havalarda saatlerce karanlıkta kalabiliyorsunuz. Buzdolabındaki yiyecekler bozuluyor. Çamaşır makinasının, televizyonun, bilgisayarın, internet sisteminin kafası keşkeğe dönüyor…

Gelelim son numaraya…

Elektrik direklerini değiştiriyorlar. Ne güzel. Çünkü artık besbelli ki bu M.Ö 12.000 yılında yapıldığını sandığım sistem sorunlu… Sevindik.

Arazimin temizliğini yapıp Gemlik zeytin fidanları dikeceğim. Dikim zamanı geldi. Mart ayı başı arazinin ortasında upuzun devlerin devi, tonlarca ağırlıkta paslı bir demir direk zebella gibi yatıyor. Yeni direği dikmişler; eskisini götürmek ya da kıyıya usturuplu bir şekilde yatırmak yerine arazinin orta göbeğine BENDEN İZİN ALMADAN uzatmışlar, öylece terkedip gitmişler… Ne traktör sokabilirsiniz ne de kepçe… Yandık…

 Derhal AYDEM’e telefon ettim. Tamam, kaldıralım dediler. İki haftadan fazla zaman geçti, kaldırmadılar. E-Postalarına bir ileti yazdım. Tık ses yok. Milas’taki binalarına gittim. Memure hanımefendiye durumu anlattım. Hemen şefe bildireceğim, kaldırsınlar beyefendi dedi. Ne anlayışlı memure diye düşünerek içtenlikle çok teşekkür ettim, dilekçemi de bıraktım.

Bekle Allah bekle, gelen giden yok…

Belediyeye de bir dilekçe verdim. Ardından da CİMER’e… Bekliyorum. Ama 4 Nisan’da yurtdışına gitmem lazım. En az iki ay kalacağım. Bizim fidan dikim işi gelecek seneye kaldı…

Ve’l ü hasıl ı kelam (özetle) fidan dikme zamanında benden izin alınmadan arazime demir elektrik direği keyfi bir şekilde bırakılmıştır. AYDEM ile aramızda bir kira anlaşması yoktur. Ne bu geçen zaman için işgaliye parası anlaşmam ne de gelecek yıla kadarki kaybım için tazminat sözleşmem var… Arazimin önüne de “BURAYA PASLI DEMİR DİREK KONMASI YASSAKTIR!” tabelası da koymadım. Ne olacak şimdi?

Ben bu bir yıllık kaybımın AYDEM tarafından tazmin edilmesini istiyorum. İsteyenin bir yüzü; vermeyenin iki yüzü DEĞİL; yüzsüzlüğü…

Arazi vergisi veriyorum, koruma parası ve çöp vergisi de ödüyorum. Peki benim arazime bu AYDEM denen şirket nasıl sanki babasından miras kalmış bir araziymiş gibi çöpünü, pisliğini bırakabiliyor!?.

Bir yurttaş olarak bu keyfi uygulamanın sona erdirilmesi, direğin derhal kaldırılması ve sorumlular hakkında yasal işlem uygulanması ve tarafıma bir yıllık kira ödenmesini talep ediyorum.

Günümüzde, “Ali kıran baş kesen” diye bir söz var. “Dediğim dedik, astığım astık, benim dediğim olur” diyen çamur tipler için kullanılır.

Ali kıran baş kesen” sözü “Dal kıran, baş keser” atasözünden galattır. (yanılmadır)

Eskiden Türklerde ağaç kutsal kabul edilirdi. “Dal kıranın, baş kesmiş kadar suçlu olduğu” toplum içinde yaygın bir anlayıştı. Bir dalın kırılması bir insan başının kesilmesi gibi ağır bir suç olarak görülürdü.

Fatih Sultan Mehmet’in “Ormanlarımdan bir dal kesenin başını keserim” sözü ünlüdür.

Günümüzde artık, “Ormanlarımdan bir dal kesenin başını keserim” diyenlerin değil; “Ali kıran Baş kesenlerin” sözü geçer oldu…

Kim Allah aşkına bunlar? Hiç kimseye, hiçbir kurala, hiçbir yasaya uymama hak ve yetkisini nereden buluyorlar?

Saygı yok, sevgi yok, erdem yok, ilim, irfan yok… Keyifleri istediklerini yapıyorlar. Kimse bunlardan hesap sormuyor.

Sahipsiz mi bu ülke, bu halk?

Adalet paslı teneke devrini mi yaşıyor?    

Önceki ve Sonraki Yazılar