Abdullah Gürgün
MİLLİ ATLET METİN ALTINIŞIK ÖLDÜ
Metin Altınışık İsveç'in en renkli kişilerindendi. Tanımadığı yoktu. Seveni çoktu. Şeytan tüyü olanlardandı. Hemen dost oluverirdi. Çok yardımseverdi. Güzel anılarımız oldu.
Metin ile tanışmamız 1969 yılına gidiyor. İstanbul'da Laleli'de üniversitenin dibinde, bir süre kaldığım bir öğrenci yurdunun sokağında fırınları vardı.
Simit, ekmek alırken sohbetimiz selamlaşma, azıcık da havadan sudandı. Samimiyetimiz yoktu. İsveç'te samimiyetimiz artınca o hatırladı. Anlatınca fırın sahibinden çok, yardım eden biriymiş gibi duran ve öğrencilere hafif gülümseyerek sevecen bakan, Karadeniz tipli, bizden birkaç yaş büyük genç adamı anımsadım.
Bir de 1980'li yılların sonlarında İsveç Televizyonu için "İki Dünya" belgeselinin çekimi için İstanbul'a gittiğimizde karşılaşmıştık. İsveçli eşi İsveç Başkonsolosluğu'nda çalışıyordu. Bize ellerinden gelen yardımı yaptılar. Evlerinde çekim yaptık. Eşinin Türkiye izlenimleri hakkında söyleştik.
Altınışık ailesi zaman zaman İsveç'e gelip bir süre kalıyordu. Sanırım 1980'li yılların sonlarında ya da 1990'lı yılların başlarında Stockholm'e yerleştiler. Metin, İstanbul belediye başkanlarından birinin basın danışmanlığını da yapmıştı. Nurettin Sözen miydi acaba?
Aslında gazeteci değildi. Milli atletti. Koşucuydu. Turizmciydi. Hasta Galatasaraylıydı. Sporun her çeşidine ilgi duyardı. Yazı, çiziyle arası yoktu. İyi kötü resim, video çekmesini öğrendi. İHA muhabiri oldu. Asıl gücü, herkesi tanımasında, herkesle iyi ilişki kurmasında ve bilgi toplamasındaydı. Burnu iyi koku alır, kulağı iyi duyardı.
Benim, etnikçi, dinci, mezhepçi diye itibar etmediğim herkesi tanır bilir etkinliklerine giderdi. Kendi kurumunun işine yaramayacağı bilgileri paylaşırdı. Türk ve Türkiye düşmanlarını tanırdı, etkinliklerine de giderdi ama aslında yurtseverdi. Yaptıklarını kesinlikle tasvip etmezdi.
Büyükelçilikle, Türk makamlarıyla, kurum ve kuruluşlarıyla arası çok iyiydi. Çevresi çok genişti. Yabancı gazetecileri pekçok kez Türkiye'ye ve Kıbrıs'a götürmüş, olumlu yazılar çıkması için çalışmıştı. O nedenle Türk ve Türkiye düşmanlarının oklarına hedef olmuştu.
Kendi yazamayacağı şeyleri kulağıma fısıldardı. Türkiye kökenlilerin hepsini bilirdi. Kim, hangi örgüt, tarikat, cemaat, dernek hakkında soru sorsam ya yanıtlar ya da bir süre yanıtlardı. Türkiye'den kim ne zaman İsveç'e gelecek, bilirdi. Ben sürekli kara listede olanlardan olduğum için çoğu kez bildirilmezdi. Metin'in bana kefil olup kara listeden çıkarılmam için çalışmışlığı bile vardır. Zaman zaman başardı da. Olsun, Metin sağ olsun, dolaylı da olsa haberleri gene alırdım.
Zaman zaman kameraman gerektiğinde hiç ikiletmez gelirdi. Bir keresinde ünlü İsveçli Jan Myrdal ile görüşmeye gitmiştik. Saatlerce ormanda ünlü yazarın evini aramıştık. Neyse ki, bulunca Myrdal çok konuksever davranmış, kahve İsveç çörekleri ikram edince keyfimiz yerine gelmişti. Artık Myrdal da yok Metin de... Güzel maceralar, dostlar olarak anılarımda, fotoğraflarımda yaşıyorlar.
Bugün, 27 Eylül Salı günü kızı Melisa Facebook'ta hiç beklemediğimiz ölüm haberini duyurdu. Herkes gibi ben de şaşırdım. Bildiğimiz ciddi bir rahatsızlığı yoktu ama gece Stockholm'deki evinde aniden fenalaşmış. "Her ölüm erken" derler ya, bu da öyle.
Sararmış bir yaprak daha düştü dalından. Bir dost daha aramızdan ayrıldı.
Şeytan tüylü, güler yüzlü, cin bakışlı, uyanık mı uyanık dostum artık yoruldu. Dinlenmeye, sonsuz uykusuna çekildi.
Altınışık ailesinin acısını yürekten paylaşırım. Başımız sağ olsun.
Spor ve basın dünyamızın başı sağ olsun.
İsveç'teki Türk toplumunun başı sağ olsun.