Ali Rıza Özkan

Ali Rıza Özkan

NE İŞİMİZ VAR, AFGANİSTAN’DA?

ABD’nin Afganistan’ı terk etmek konusunda aldığı karar, Almanya başta olmak üzere, AB ülkelerinde kullanılıp atılmışlık duygusunu tecrübe ederken, Afganistan hükümetinin de talebiyle, Türkiye'nin başkent Kabil’in uluslararası sivil havalimanını korumaya devam edeceğini duyurması, iç siyasette yine gerilime sebep oldu.

Afganistan'ı 2500 askerini kaybederek ve 25 binin üzerinde malul askerini ülkesine göndererek terk etmek zorunda kalan ABD'nin, tamamen iç siyasi nedenlerle böyle bir karar aldığını görmezden gelen "bizim muhalefet", iktidarın Kabil havalimanını koruma kararını ABD'ye göz kırpma olarak değerlendirmek gibi coşkulu çıkışları da kaydetti!

TÜRKİYE’NİN AFGANİSTAN’DAKİ VARLIĞI KİME HİZMET EDİYOR?

Kimileri, Türkiye’nin kararının ABD’nin talebi olduğunu öne sürüyor! Bu tezin sahiplerine göre, Türkiye, ABD adına orada havalimanını koruyacak!

Bu tez, Türkiye’nin 10 yıldır ABD ile “korakor” cephe savaşında olduğunu göz ardı ediyor ve Türkiye’nin ABD direktifiyle uluslararası arenada görevler üstlenebileceği fikrini işliyor.

Kosova’da, Bosna-Hersek’te, Doğu Akdeniz’de, Suriye’de, Irak’ta, Libya’da, Azerbaycan’da ve sair coğrafyada ABD kurmaylarının yönettiği vekil paralı askerlere karşı girilen sıcak çatışmalar, verilen şehitler vb. halüsinasyonlarımız olmalı ki, ahmaklık derecesindeki bu tezi sahiplenen azımsanmayacak bir “aydın” kitlesi var!

Bir tezin tutarlılığını sınamadan, sağlamasını yapmadan, sadece kamplaşma şiddetini artırmaya katkısına bakarak sahiplenmek, belki kasaba kurnazlarının yöntemi olabilir, ama yenilgi ve hüsran ile neticeleneceği de kesindir!

Bırakalım eski tecrübeleri, sadece yeni ABD Başkanı Biden’ın birkaç ay önce, Avrupa liderlerine direktif verirken çizdiği resme bakarak dahi, Türkiye’nin ABD çıkarları açısından “düşman ülke” statüsünde değerlendirildiği kuşkuya yer vermeyecek açıklıktadır.

Eldeki bu kesin, yaşanmış ve tecrübe edilmiş verilere rağmen, Türkiye’nin Kabil uluslararası havalimanının ABD nam ve hesabına koruduğu gibi bir saçmalığı iddia etmek, etki ajanlığı faaliyeti değilse, en hafif deyimle gerçeklerden uzaklaşmaktır.

YURTTA SULH, CİHANDA SULH!

Türkiye’nin Kabil uluslararası sivil havalimanını korumayı üstlenmesine itiraz eden ikinci kesim ise, Atatürk’ün “yurtta sulh, cihanda sulh” ilkesini gerekçe göstererek, “ne işimiz var Afganistan’da?” diyen kesim.

Türkiye Cumhuriyeti’nin kurucu Cumhurbaşkanı Mustafa Kemal Atatürk, 20 Nisan 1931 yılında, seçimlerle ilgili hazırlanan Millet Beyannamesi’ne şu cümleyi eklemişti: “Cumhuriyet Halk Fırkasının müstakar (karar kılınmış, yerleşik, değişmez) umumî (genel) siyasetini şu kısa cümle açıkça ifadeye kâfidir zannederim: Yurtta sulh, cihanda sulh için, çalışıyoruz.

Mustafa Kemal Atatürk’ün barış ülküsünü Türk milletinin ideal görevleri olarak belirleyişini, nasıl anlayacağız?

Ülkeler ve çıkarların egemenlik savaşlarının tüm devletlerarası ilişkileri belirlediği dünyanın en çıplak gerçeği şudur: sadece uğruna savaştığınız bir barışı hakim kılabilirsiniz.

Türkiye’nin devlet varlığının garantisi olan Lozan Barışı’nı dişe diş savaşarak yaratan Atatürk’ün de çok iyi bildiği şu atasözümüzdeki formül, barışın parolasıdır: “Hazır ol cenge, eğer ister isen sulh û salâh!

DÖNÜŞEN DÜNYANIN DEĞİŞEN KOŞULLARI

Sovyetler Birliği’nin yıkılmasının küresel egemenlik mücadelesinden kendisine sağladığı avantajı küreselleşme adı altında tüm dünyayı köleleştirme fırsatına çevirmeye kalkışan ABD, istemeden yeniden devletlerarası kutuplaşmanın katalizörü oldu.

Belki, küreselleşme hamlesi, etki-tepki diyalektiği içerisinde ABD imparatorluğunun toptan çöküşüne neden olacak, şimdilik bilemeyiz. Ancak, bildiğimiz şey ise, ülkelerin bağımsızlık ve egemenlik konseptlerinin değiştiği.

Örneğin, tüm Avrupa Birliği ülkelerinin göç tehditini önleme politikaları açısından, egemenlik hattı Türkiye ile Yunanistan/Bulgaristan sınırlarından geçmektedir. (Tek başına bu “konsept” dahi, Türkiye’nin hiçbir zaman AB üyesi olmayacağının kanıtıdır. Ancak, “devlet aklı” modernizm bayrağını topluma AB hedefi ile t(y)utturduğunu sandığı için, bu yalanı bile-isteye tekrarlamaktan çekinmiyor.)

Yani, Almanya, Hollanda, İngiltere ve diğer Avrupa devletleri “göç tehditi”ne karşı iç barışın teminatını kendi sınırlarını korumaktan ibaret görmüyorlar!

Yine aynı şekilde, Türkiye de iç güvenliğini sağlamak için, Suriye ve Irak’taki terör oluşumlarını takip ve yok etmek zorundadır. Dolayısıyla, Türkiye’nin egemenliğinin Irak’ta, Suriye’de başladığını anlamak zorundayız.

Her iki örnekten de anlıyoruz ki, devlet sınırlarını aşan güvenlik/barış konseptleri ülkeleri yeni bir egemenlik anlayışına zorlamaktadır. Uluslararası ticaret, enerji nakil hatları, uluslararası göç, uluslararası uyuşturucu trafiği ve benzeri olgular küresel çapta egemenlik konseptlerini değiştiriyor.

İç barışı korumak, ancak pek çok devletin egemenlik sahalarında, çok ortaklı işbirlikleri ve ortak operatif hamlelerle mümkün hale geliyor. İkinci Dünya Savaşı’nın öncesinde başlayan ancak, savaşın sağladığı konsensüsle hakimiyetini ilan eden mali sermayenin uluslararasılaşması ilk etapta Batı devletlerinin egemenlik gücüne darbe vururken, şimdi gelişen ortak egemenlik konseptleri ile devlet yapıları da dönüşmek zorunda.

TÜRKİYE, DÖNÜŞÜMÜN NERESİNDE?

Tüm dünyada küresel egemenlik tanımları yeniden masaya yatırılırken, Türkiye’nin üstleneceği roller, çok daha tartışmalı hale geliyor.

Atlantik zincirinden kurtulmak isteyen Avrupa ile tarihsel-kültürel bağlar, Sovyetler Birliği’nin yıkılması ile ortaya çıkan Türk devletleri, Müslüman coğrafyada İran/Suudi çatışma eksenin zayıflamasıyla belirginleşen yeni eksen arayışları ve soğuk savaş döneminin Atlantik karşıtı devletlerinin küreselci saldırıya karşı kurdukları direniş cephesi, dünyada etkili olabilecek 4 ayrı ortak egemenlik sahaları oluşumuna gebedir.

Somut olarak konuşursak, Afganistan, bu 4 konseptin üçü için hedef ülkedir.

Uluslararası ticaret yolunun açılarak Hint Okyanusu’na inmek isteyen Türk devletleri, Atlantik karşıtı cephenin savunma tahkimatı ve Müslüman coğrafyanın yeni eksen arayışları gibi jeo-politik konularda Afganistan son derece kritik öneme sahiptir.

Dolayısıyla, eğer, ABD’nin BOP operasyonunda da açıkça ifade ettiği gibi, Türkiye’nin haritadan silinmesi hedefinin tellalları değiller ise, “ne işimiz var, Afganistan’da?” itirazının Türkiye’yi yok olmaya götüreceği açıktır.

Afganistan barışı tüm bölge devletlerinin olduğu gibi, Türkiye’nin de iç barışının bir parçasıdır.

Afganistan'da uyuşturucu ekimi ve uluslararası uyuşturucu trafiğinin engellenmesi, ülkenin asli unsurları olan Özbek, Türkmen ve Kızılbaşların güven içinde yaşamaları, Kazakistan, Kırgızistan, Özbekistan ve Türkmenistan’ın ürünlerini uluslararası pazara çıkarabilmeleri ve Müslüman coğrafyada barışın sağlanması gibi sorunlar Türkiye’nin de doğrudan muhatap olduğu ve iç barışı doğrudan etkileyen konulardır.

Dolayısıyla, Türkiye, eğer Kabil uluslararası havalimanını koruyorsa, bu Antalya’ya gelen turistler, Rize’de çay, Adıyaman’da tütün, Çukurova’da pamuk, Trakya'da ayçiçeği eken köylüler, İstanbul, Ankara, İzmir ve diğer şehirlerimizde yaşayan yurttaşlarımız; velhasılı bütün Türkiye güven ve barış içerisinde yaşasın, diyedir.

Önceki ve Sonraki Yazılar