Güneş Gürseler

Güneş Gürseler

DAĞINIK SİYASET ANILARI-3

DYP-SHP KOALİSYONU KURULUYOR

Ertesi gün öğleye doğru Genel Merkez'e geldiğimde kapıda çok sayıda gazeteciyi görünce; "Eski bir milletvekili için abartılı bir karşılama arkadaşlar, teşekkür ederim." şeklinde takıldım. Fakat rağbet Genel Başkan'ın daveti üzerine Genel Merkeze gelen Deniz Baykal'a idi. Merkez Yürütme Kurulu'nu toplanıp seçim sonuçlarını değerlendirmeden bu görüşme de ne oluyordu. Bu şaşkınlıkla odama çıktıktan bir süre sonra birlikte öğle yemeğine gidileceği bildirilince daha da şaşırdım. Biraz sonra İnönü, Baykal, Çetin, Günay, Sağlar ve ben RV lokantasında aynı masadaydık.

Baykal, "utanç verici" bir başarısızlıkla karşı karşıya olduğumuzu, bunun sorumlusunun yönetim olduğunu, derhal olağanüstü kurultayın toplanmasını, koalisyonun daha sonra düşünülmesini söylüyordu. Baykal koalisyona da karşıydı; "Seçmen sağ partilerin koalisyonunu istiyor, bize muhalefet görevi verildi, muhalefette kalmalıyız." diyordu.

Ankara'ya döner dönmez bu tartışmaların içine düşmüştüm. Bir fırsatını bulup Genel Başkan'a Tekirdağ'a dönme kararımı söyledim. Koalisyonun kurulabileceğini, sonuçlanmasını beklememi istedi.

Bundan sonra bütün çalışmalar koalisyona odaklandı.

MYK'da genel eğilim DYP ile koalisyondan yana idi. Genel yaklaşım seçim başarısızlığının ancak başarılı bir iktidar ortaklığı ile giderilebileceği yönünde idi.

Demirel ve DYP yetkililerinin basındaki demeçlerinden onların da SHP ile ve bence, İnönü'lü SHP ile koalisyon arzusunda oldukları anlaşılıyordu.

Ön temasları Hikmet Çetin yürütüyor bizler de kamuoyu oluşturmada destek oluyorduk. Kamuoyunda Demirel ve İnönü'lü bir hükümetin yararlı ve başarılı olacağı beklentisi oluşuyordu.

Demirel, hükümeti oluşturmak üzere lider ziyaretlerine başladı, ilk ziyareti de 4 Kasım günü SHP'ye yaptı. Necatibey Caddesindeki Genel Merkez'e gelen Demirel'i binanın kapısında ben karşılayacaktım. Aşağıya indim. Kapıda bekleyeceğim derken kendimi caddede buldum. İktidar partisinin ne demek olduğunu, iktidarın ne demek olduğunu ilk kez bu karşılama sırasında gördüm ve yaşadım. Demirel henüz sadece hükümeti kurma görevi almış bir parti lideri idi. Fakat SHP Genel Merkezine başbakan gibi geldi. Necatibey Caddesi tümüyle tarafiğe kapatılmış, vatandaşlar kaldırımları doldurmuştu. Demirel'in arabası etrafını saran polis araçlarının ışıldaklarının yaydığı parıltılar içinde yüzer gibi geliyordu. Siren sesleri binalardan yankılanıyordu. Demirel'i karşılayıp, asansörle İnönü ve MYK üyelerinin beklediği dördüncü kata çıkardım. İnönü, asansörün kapısında karşıladı. Önce hepimizin katıldığı geniş bir görüşme yapıldı ardından iki lider baş başa görüştüler. Demirel, birlikte hükümeti oluşturma isteğini belli ediyordu. Sosyal demokrat bir parti ile merkez sağda bir partinin koalisyonunun ülkenin demokratikleşme sürecindeki etkisini önemsediği anlaşılıyordu. ANAP'la yapılacak bir koalisyon sağ ve sol yeni bir cepheleşme demekti.

Ardından protokol hazırlıklarına başlandı. Komisyonda görev aldım. Protokolün ekoloji-ekonomi, çevre-kalkınma ilişkilerini kuran bir politika belirlemesine gayret ettim.

Protokol benimsendi.

Sıra bakanlar kurulunun oluşturulmasına gelmişti. Bakanlıklar nasıl paylaşılacak ve kimler bakan olacaktı?

Koalisyonun kurulabileceği anlaşıldıktan sonraki ilk MYK toplantısında Genel Başkan, milletvekili olmayanlardan bakan atamayacağını genel kuralı olarak açıkladı. MYK'nın milletvekili seçilemeyen üyeleri olarak bizler rahatladık, tabi bizi rakip gören milletvekili arkadaşlar da rahatladı. MYK'dan ben, Yiğit Gülöksüz, Cevdet Selvi, Ertuğrul Günay, Eşref Erdem, Korel Göymen, Birgen Keleş, Sedat Doğan milletvekili değildik. Böylelikle diğer üyeler, Hikmet Çetin, Abdülkadir Ateş, Ercan Karakaş, Mehmet Moğultay ve Fikri Sağlar için bakanlık yolu gözüküyordu. Bu açıklama bakan olacakların belirlenmesinde Genel Sekreter Hikmet Çetin yerine benim İnönü ile çalışmam fiili sonucunu doğurdu. Hikmet Çetin Dışişleri Bakanı olmayı bekliyordu.

Önce Demirel bakanlıkların nasıl paylaşılacağı konusunda seçenekli bir liste gönderdi. İki partinin TBMM üye sayılarının oranlanması ile SHP'ye 12 bakanlık düşüyordu. Demirel bu 12 bakanlık için Dışişleri­ - Milli Savunma, Kültür – Çevre gibi ikişer ikişer eşleştirdiği 12 seçenek öneriyordu.

Bu seçenekler arasında nasıl bir tercih yapılacağı konusunda MYK'da iki ilginç olay yaşadık. Hikmet Çetin'in Dışişleri Bakanı olmak istediği daha koalisyon görüşmelerinin başladığı günlerden biliniyordu. Milletvekilliği döneminde öncelikli olarak çevre sorunları konusunda yoğunlaşan birisi olarak yeniden seçilememem ve Fikri Sağlar'ın eşinin Devlet Tiyatrosu sanatçısı olmasından da kaynaklanan özel ilgisi karşısında bu iki bakanlığın yani Dışişleri ile Kültür Bakanlığı'nın tercih edileceği belli olmuştu. Çetin de, Sağlar da sonuca kesin gözüyle bakıyorlardı. Hikmet Çetin bu konuda kulise gerek görmüyor, DYP ile olan ilişkilerde yoğunlaşıyordu.

Konunun görüşüldüğü, Genel Başkan'ın TBMM'indeki odasında yapılan toplantıda Dışişleri Bakanlığı'nın tercihine karar verildikten sonra Hikmet Çetin rahatladı ve dışarı çıktı. Onun hemen ardından Ertuğrul Günay, Milli Savunma Bakanlığı'nın önemini, Dışişlerinin seçmene yönelik bir olanak sağlayamayacağını anlatarak tercihimizin Milli Savunmadan yana olması gerektiğini vurguluyordu. Bu öneri birdenbire genel bir destek bulunca Genel Başkan'da tereddüde düştü; "Değiştirelim ama Sayın Çetin ne der?" diye sorunca dışarı çıkıp koridorda gazete muhabirleri ile sohbet eden Hikmet Çetin'i "İçeri gel, Bakanlık gidiyor." diyerek çağırdım. Toplantıya döndüğümüzde, İnönü, Çetin'e, "Arkadaşlar, Milli Savunma Bakanlığının tercih edilmesinin daha uygun olacağı görüşündeler. Ne düşünürsünüz?" diye sorunca, Hikmet Çetin; "Nasıl isterseniz öyle yapın." diyerek tepki ile toplantıyı terk etti. Durumu gören İnönü, "Yeni sorunlar yaratmayalım, kararı değiştirmeyelim." diyerek benden Çetin'i tekrar çağırmamı istedi ve sorun tatlıya bağlandı.

Bu toplantıdaki diğer ilginç anım da Çevre Bakanlığı ya da Kültür Bakanlığı tercihi tartışmaları ile ilgili:

Milletvekilliği dönemimde çevre sorunları ile olan ilgimi daha önce anlatmıştım. Bu çalışmalarımın yarattığı beklenti seçimden sonra benim Çevre Bakanı olacağım yolunda idi. Yeniden milletvekili seçilemeyince ve Genel Başkan da dışarıdan bakan atamayacağını açıklayınca böyle bir beklenti içine girmemiştim. Ancak özellikle yıllardır çevre sorunları konusunda birlikte çalıştığım, desteklediğim, onların da beni desteklediği Çevre Bakanlığı bürokratları SHP'nin tercihinin çevre'den yana olmasını ve benim de bakan atanmamı arzuluyorlardı. Bu konuda bir de rapor hazırlayıp bana vermişlerdi. Bu raporda, bütün dünyada olduğu gibi Türkiye'de de çevre sorunlarına sahip çıkmanın sosyal demokratlığın çağdaş bir gereği olduğu vurgulanıyor ayrıca Çevre Bakanlığı'nın siyaseten sağlayabileceği olanaklar sıralanıyor ve boş bulunan 370 kadrodan da söz ediliyordu. MYK'da bu konu görüşülürken sonuç alamayacağımı bildiğim halde bu raporda belirtilenleri anlattım. İçgüdüsel bir tepki ile Fikri Sağlar da Kültür Bakanlığı'nın önemini ve nimetlerini anlattı. En önemli sorun benim parlamento dışında kalmam olduğu için Kültür Bakanlığı tercih edildi. Diğer tercihler de yapıldı ve DYP'ye sonuç bildirildi. Daha sonra Fatih Çekirge, "İktidar Oyunu" isimli kitabında bu kadro tartışmasını yazdı.

Tercih edilenler: Denizcilikten Sorumlu Devlet Bakanlığı, Kadın ve Aile Sorunlarından Sorumlu Devlet Bakanlığı, İnsan Haklarından Sorumlu Devlet Bakanlığı, Yerel Yönetimlerden Sorumlu Devlet Bakanlığı ile Dışişleri, Bayındırlık ve İskan, Çalışma ve Sosyal Güvenlik, Sanayi ve Ticaret, Kültür ve Turizm bakanlıkları idi.

Sıra bakanların belirlenmesine gelmişti.

Bu aşamaya gelindiğinde parti içindeki güvensizliğin ne kadar ileri boyutlarda olduğunu bir kez daha gördük. Parti ikiye bölünmüştü ve iki tarafta birbirine güvenmiyordu. Deniz Baykal ve arkadaşları koalisyon ortağı olunmasına karşıydılar. Gerçi Baykalcı bilinen bazı arkadaşlar bana yaklaşıp mesaj vermeye çalışıyorlardı ama ne Baykalcılardan ve ne de HEP kökenlilerden bakan atanmayacaktı.

İsim belirlemede öncelikle muhalefet döneminde oluşturulan Gölge Kabineden yararlanılması düşünüldü. Gölge Kabinedeki bakanlığını alabilecek sadece Fikri Sağlar vardı. Gölge Kabine üyelerinin büyük bölümü yeniden milletvekili seçilememişti. Seçilenlerin bakanlıkları ise DYP'de kalmıştı. Hazırlık olmak üzere seçenekli listeler hazırlayıp sunuyordum.

Seyfi Oktay, Grup Başkanvekili olarak görevine devam edecekti.

Genel Başkan, Mümtaz Soysal'ın kabinede yer almasını istiyordu fakat Hikmet Çetin, Dışişlerinde ısrarlı olduğu için ancak Devlet Bakanlığı olabilecekti. Bunu da Mümtaz Soysal kabul etmedi.

Onur Kumbaracıbaşı kesinlikle kabineye girecekti. Ekonomi ile doğrudan ilgili bakanlıklar DYP'de kaldığı için bu konuya en yakın ve Yüksek Planlama Kurulu'na girebilecek şekilde Bayındırlık ve İskan Bakanlığı uygun olacaktı.

Kadın ve Aileden Sorumlu Devlet Bakanlığı için tek bayan milletvekili Güler İleri'den başka seçenek yoktu.

İnsan Haklarından Sorumlu Devlet Bakanlığı için Güneydoğu kökenli Mehmet Kahraman,

Denizcilikten sorumlu Devlet Bakanlığı için Karadeniz kökenli İbrahim Tez,

Şehircilik ve Yerel Yönetimlerden Sorumlu Devlet Bakanlığı için eski belediye başkanı Erman Şahin,

Adalet Bakanlığı için avukat Mehmet Moğultay,

Çalışma Bakanlığı için gençlik kolları ve sendikal deneyimi olan Mehmet Dönen,

Sanayi ve Ticaret Bakanlığı için ODTÜ mezunu, makine mühendisi ve milletvekilliği öncesi ticaretle uğraşan Tahir Köse,

Turizm Bakanlığı için uzun yıllar yurt dışında bulunan öğetim üyesi Abdülkadir Ateş.

Son durum böyle idi ve liste ertesi günü Demirel'e gönderilecekti. Son çalışmayı Genel Başkan'ın TBMM'deki odasında yaptık. Genel Başkan listeyi Özel Kalem Müdürü Kemal Bey'e verip daktilo ettirdi.

Meclis'ten birlikte çıktık Genel Başkanı Pembe Köşk'e bıraktım. Bütün korkum listede olmayanların durumu öğrenip baskı yapmaya çalışmaları idi. Liste ertesi gün açıklanacağı için bakan atanacaklara hazırlanmalarını sağlamak üzere haber vermek için izin istedim, uygun gördü. Eve gelince durumu atanacaklara bildirdim.

Sabah erkenden Genel Başkan'a ulaştım. Mecliste buluştuk. Mecliste bir sürprizle karşılaştık. Seyfi Oktay, bakan atanmadığını öğrenmişti, tepkili ve üzgündü. Halkçı Parti döneminden beri yaptığı çalışmaları, yargı reformu konusundaki hazırlıklarını anlatıyor ve Adalet Bakanı olmak istiyordu. Genel Başkan'ın makamından çıktım. Yaklaşık 45 dakika odada kaldılar. Özel Kalem Müdürü liste elinde Demirel'e gitmek için emir bekliyordu. Seyfi Oktay çıktığında, Genel Başkan beni çağırdı ve; "Listeyi göndermeyin, Sayın Oktay Adalet Bakanı oluyor." dedi. Korktuğum başıma gelmişti. Kim liste dışı kalacaktı? Moğultay kalamazdı, MYK üyesi idi. Sonunda kabak Mehmet Dönen'in başına patladı ve liste dışı kaldı. Halbuki bir gece önce kendisine bakan atandığını ben söylemiştim. Şimdi ne diyecektim. İş gene bana düştü. Mehmet Dönen olgunlukla karşıladı, tepki göstermedi. Fakat ben çok üzüldüm. Allahtan daha sonra Karayalçın döneminde Mehmet bakan atandı da ben de bir mahcubiyetten kurtuldum.

Bu döneme ilişkin bir başka anımı hatırladıkça Erdal İnönü'ye olan saygım artar. Olay şöyle gelişmişti: Hükümetin kurulmasından hemen sonra 25-26 Ocak 1992 tarihlerinde kurultay toplanacaktı. Bütün dengeler bıçak sırtında idi. Kurultayı zora sokacak hiçbir risk göze alınamazdı. Bu düşünceden hareket eden Sedat Doğan ve Mehmet Moğultay, liste çalışmaları sırasında bana ısrarla Ertuğrul Günay'ın kabinede yer almasının gerektiğini aksi halde Kurultay'ın tehlikeye gireceğini anlattılar ve durumu Genel Başkan'a sunmamı istediler. Gerekçelerini haklı bulmuştum fakat Genel Başkan, milletvekili olmayanlardan bakan atamayacağını çok önceden açıklamıştı. Bu kararını değiştireceğini sanmıyordum. Ayrıca, dışardan bakan atanmasına milletvekilleri tepki gösterecek ve kurultay için gene önemli bir tehlike ortaya çıkabilecekti. Bütün bunlara rağmen liste çalışmaları sona ermeden durumu Genel Başkana anlattım. TBMM'indeki odasındaydık ve yalnızdık. Arka taraftaki toplantı odasında ayakta elini duvara dayayıp bir süre düşündü ve bana cevabı; "Sen ne olacaksın, eşinin yüzüne nasıl bakarım." oldu. Böyle bir cevap insana siyasette çektiği bütün çileyi bir anda unutturacak bir cevaptı. Ayaklarımın yerden kesildiğini sandım.

Sonunda DYP-SHP Koalisyon Hükümeti kuruldu.

Önceki ve Sonraki Yazılar