Haydar Yalçınoğlu

Haydar Yalçınoğlu

HEGEL'İN ÖZGÜRLÜK MANİFESTOSU

Aşağıda Hegel'in notları arasında 100 yıl sonra bulunan ve Hegel!e atfedilen bir metindir.

Hegel ilk defa bu kadar radikal bir çıkış yapmış gözüküyor. Burada dikkat edilmesi greken devletin her türlü mistifikasyonu, kutsallaştırılması ve fetiş haline getirilme tehlikesine karşı Hegel devletin "mekanik" bir kurumdur ve mümkün olduğunda içinde "düşüncenin en bulunduğu" bir makina.

"Devlet ebed müddet", ya "devlet başa ya kuzgun leşe" gibi devleti Tanrı yerine koyan otoriter ulus devletçi yaklaşımlara karşı Hegel özgürlüğü koyar. Çünkü O'na göre devlet özgürlüğü "tehdit eder" ve özgürlüğün nesnesi " düşüncedir" ( ideadır).

Diğer taraftan salt politik toplumlar çökmek zorundadır. Bunlara çöküntü toplumlar diyoruz. Sinirlerin ve kasların gerildiği diş diş siyasal mücadeleye girişmiş toplumlar çözülmek zorundadır. Hegel buna karşı estetiği koyar.

Oysa aynı havuzda kalıp da, birbiri ile mücadele eden taraflardan birinin ben kirlenmeden kaldım demesi imkansızdır; aynı havuzun içerisinde isek "dim dik ayakta kalmak zorundayız, çünkü boğazımıza kadar bok içerisindeyiz." ( Dari Foe)

Sorun havuzun dışında kalmaktır. Bu herkese rağmen ve her şeye kaşın kendin olabilmektir. Kovanında bir balın olmaktır ki, arısı Bağdat'tan gelsin. Buna ontolojik varoluş diyoruz. Türkiye'de bir ontoloji, nihilizm ve paradoks kültürü yoktur ve salt politik vardır.

Yalınkılıç politik mücadele tarafların kendi varoluşlarını ortadan kaldırmaktadır. Bunun her alanda örneklerine rastlayabiliriz. Örneğin solun bir Nazım Hikmet'i, Aziz Nesin'i, Ahmet Arif 'i , Kemal Tarhir, Doğan Avcıoğlu'su yoktur. Bir Mahsuni, Aşık veysel, Aşık Daimi, Feyzullah Çınar'ı yoktur. Diğer tarafta bir Necip fazıl, Yahya Kemal, Ahmet Hamdi Tanpınar da yoktur. Bir İsmet Özel de yoktur vesselem.

Hukuk alanında da bir Sıddık Sami Onrar, Oğuzman, İmregün, Hıfzı veldet, Sulhi Dönmezer de yoktur. Bir gidip Çapa ve Cerrahpaşa'ya bakın o hocalar da yoktur. Ömer Lütfi Barkan ve Köprülü çapında tarihçi de yoktur.

Birbiri ile dalaş yerine her kesim kendi ontolojik varoluşunu kursa, sanatını, estetiğini, şiirini oluştursa; politikanın yanında ekonomi ve felsefe ile de uğraşsa çöküntü engellenebilir idi.

Oysa İslami kesimden hiç kimse ( Dilipak ve Ali Bulaç dahil) 20 yıldır tek bir eser vermediler.

Aleviler dahi bir Davut Sulari, Aşık Daimi, Neşat Ertaş, Aşık Veysel çıkaramadılar, çünkü onlar da kentleşerek havuzun içine girdiler.

Alman proletaryası Alman felsefesinin eseridir. Alman ulusu ve bilimi ise Hegel'in eseridir. Einstein Hegel'in kaputundan çıkmıştır. Bunu yazın bir tarafa. (kaput Rusça palto, Türkçe de ise prezervatif anlamına gelir!)

HEGEL ŞU ÜNLÜ SÖZÜ İLE MENİFESTONUN ÇEVİRİSİNİ YAYINLIYORUM.

Dünya tarihi, özgürlük bilincinin gelişmesinden

başka bir şey değildir” G. W. F. Hegel

HEGEL ÖZGÜRLÜK MANİFESTOSU:

Çeviren : Haydar Yalçınoğlu

"Etik: bundan böyle tüm metafizik ahlakın içinde yer alacağı için; - kant bunun pratik postülatlarının sadece iki örneğini verip, sonunun getirmemektedir- bu etik bütün düşüncelerin tekmil bir sistemi veya onunla aynı anlama gelen tüm pratik postülardan başka bir şey ihtiva etmez. İlk idea haliyle, saltık özgür bir varlık olarak bir ben – nefis- kavramıdır. Bu özgürlük sayesinde , kainatın tümü olarak 'kendinin bilinci' kavramı kendiliğinden – hiçlikten, sadece hiçliğin gerçek ve kavranabilir yaratımından- belirir ( tecessüm eder) . Burada Fiziğin alanına gireceğim; soru şudur: Ahlaksal bir varlık için dünyanın nasıl inşa edilmesi lazım gelir. Burada, meşakkatli bir şekilde deneylerle gelişen ve yeniden kanat çırpmayı bekleyen bizim fiziğimizi örnek vermeyi yeğlerim.

Böylece, felsefe düşünceleri, deney de verileri sağladığı zaman, nihayetinde tümüyle fiziği elde edebiliriz. Bunun ileride olacağını umuyorum. Günümüz fiziği bizim var olan veya olması gereken yaratıcı tinimizi tatmin edebilecekmiş gibi gözükmüyor.

Doğadan sonra insan yaratımlarına geliyorum. İlk sırada insan ideası gelir- devlette bir idea yoktur çünkü devlet bir nevi mekaniktir, ideanın mümkün olduğunca az bulunduğu bir makine yani.

Özgürlüğün nesnesi ( amacı) denilen şey sadece idea olarak ( düşünce) adlandırılır. Bu nedenle devleti ötelemeliyiz. çünkü tıpkı mekanik işleyiş gibi her devlet de özgür insanlığı tehdit etmek zorundadır; ve bunu yapmadığı zaman , tam da bu nedenle o sönümlenmelidir ( son bulmalıdır).

Burada ebedi barış vb gibi tüm düşüncelerin daha üstün bir düşüncenin sadece tali unsurlar olduğunu kendiliğinden anlarsınız. Aynı zamanda burada insan aklının tarihinin prensiplerini ortaya koymak ve devlet, anayasa, hükumet, yasama gibi absürd insan yaratımlarını açıklamak istiyorum.

Sonuçta ahlak, dünya düşünceleri, kutsal, ölümsüzlük - ardından şimdilerde ussal olarak görünen ruhbanlığın zulmü gibi ( saçma sapan) fiktif doktrinlerin devrilmesi gelir. Kendi içinde entelektüel dünyayı barındıran tinin mutlak özgürlüğüdür, ve ne Tanrıyı ne de ölümsüzlüğü kendi dışında aramayabilir.

Sonunda bunları hepsini birleştiren düşünce, güzellik düşüncesidir, kavram en üst ve daha üst platonik anlamda kullanılmıştır. Şuna inanmaktayım ki, içinde tüm düşünceleri ihtiva eden, usun en üst edimi estetik bir edimdir ve bu hakikat ve iyilik sadece güzelliğin içerisinde kız kardeşler gibidirler. Ve filozoflar en az şair kadar estetik kudrete de sahip olmak zorundadırlar. Estettik idraki olmayan filozoflar ahkamcı filozoflardır. Çünkü tinin felsefesi bir estetik felsefesidir. Estetik bir idrak olmaksızın , bir kimse hiç bir şeyden anlamaz ve tarihi uslamlama da yapamaz. Bu burada ortaya konulmalıdır ki, ideden anlamayan kimseler gerçekten nakıs kimselerdir – ve her şey ayan beyan ortada iken, ( indeks ve haritaların dışına taşan) her şey onlara muğlak görünür.

Şiir böylece, daha yüksek bir onur kazanır; bir felsefe yok ise bir tarih de olmayacağı için - insan ırkının ( tarihinin) öğretmeni olarak hem başlangıçta hem de sonda yer alır. Şiir sanatı tek başına diğer sanat ve bilimlerin hepsinden daha fazla yaşayacaktır.

Aynı zamanda geniş yığınların duyusal bir dini olması gerektiğini de duyarız. Sadece geniş yığınlar değil, filozofların bile buna ihtiyacı vardır. Aklın ve kalbin vahdeti vücüdu , sanatın ve imgelemin çokluğu ; işte ihtiyacımız olan şey budur.

İlk olarak burada, bildiğim kadarıyla, daha önce hiç kimsenin zihninde belirmemmiş olan bir ideadan bahsedeceğim. Biz yeni bir mitolojiye sahip olmalıyız; her şeye rağmen , bu mitoloji ideaların hizmetinde ve bir us mitolojisi olmalıdır.

İdeaları estetik, yani mitolojik haline getirinceye kadar, bunlar halkın ilgisini çekmeyecektir ve buna karşın , mitoloji ussal hale gelmedikçe, filozoflar ondan arlanmalıdırlar. Böylece aydınlık ile karanlık el ele olmalıdırlar ( leylim olmalıdırlar); mitoloji felsefik, halk ussal olmalı ve felsefe de duyusal hale gelebilmek için mitolojik olmalıdır. O zaman insanlar arasında zahiri bir birlik hüküm sürecektir. Bir daha küçümseyici bakışlar asla olmayacaktır, bir daha din ve bilim ( bilge) adamların karşısında halkın batıl diz çöküşü, titreyişi olmayacaktır. Sadece o zaman sadece bir bireyin değil, aynı zamanda tüm bireylerin güçlerinin eşit gelişmesinin aydın şafağındayız demektir. Yetilerinin eşit gelişmesi mutlaka gerçekleşir. Hiçbir güç artık hükmetmediği zaman, tinin eşitliği ve umumi özgürlük hüküm sürecektir-- cennetten kopup gelen kamil bir tin bizim aramızda bu dini inşa etmelidir, bu da insan ırkının son ürünü olacaktır."

Önceki ve Sonraki Yazılar