Haydar Yalçınoğlu

Haydar Yalçınoğlu

İNFAZ ŞEKİLLERİ - KAPİTALİZM, ŞİZOFRENİ VE HAPİSHANLER

Emekli generallerin elektronik kelepçe takılması ve Ömer Faruk Gergerlioğlu'nun gözaltına alınış ve infaz şekilleri büyük eleştirilere neden oldu.

Açıkça, basitçe, kısaca ve mütavazice konuşursak özel mülkiyet , devlet ve aile aynı süreçte ortaya çıkmıştır. Bunlar birbirlerinin tarihsel önvarsayımı ve aynı zamanda sonucudurlar.

Halen amazon Ormanlar'ında yaşayan Maire- Macura topluluklarında olduğu gibi, uzun bir süre doğumda erkeğin rolü bilinmez idi. Maire- Macura'da kadınlar bahar ile birlikte çimlere sürtünerek, doğa tanrısı tarafından döllendiklerine inanırlar.

Ne zaman ki, erkeğin doğumda rolü anlaşıldı, bu defa toplu kadın evleri mızraklar ile basılarak erkekler kanlı bir katliam ile çocuklarının annesi olan kadınları kendi kulübelerine kapattılar.

17 yaşına gelmiş bir genç mızrakla kadın evine saldırırken cesaret bulmak için babasının pipisinden bir parçayı kesip , kanını içip cesaret bulurlar idi. İşte sünnet ilk defa baba sünneti olarak böyle ortaya çıktı.

Çocuk olgusu ile birlikte mülkiyetin aktarımı için, bugün halen genetik bir ırkçılık temelini koruyan miras hukuk da doğmuştur.

Bugün Afrika Massaileri dediklerime açık kanıttır. Onların yaşadığı topraklarda ortak mülkiyet - kullanma olduğu için ne yoktur: devlet yoktur, yasa yoktur, ceza yoktur, hapishane yoktur, şizofreni yoktur, hapishane yoktur, miras yoktur, hiyerarşi yoktur, vali , polis, zabıta, şef yoktur. Çünkü mülkiyet yoktur.

Buraya kadar olanı konumuz dışındadır.

Oysa tıpkı özel mülkiyet, aile ve devletin eş zamanlı ortaya çıkışı gibi şizofreni, hapishaneler ve kapitalizm de eş zamanlı bir süreçte ortaya çıkmıştır. 17. yüzyılın ortasına kadar bugünkü anlamda bir hapishane yoktur. Daha ziyade idam edilecekler kaçmasın diye bir zindan niteliğindedir. Veya siyasi muhaliflerin berteraf edilmesi için daimi ikametgah yeridir bu zindanlar.

Çünkü feodal çağ boyunca tüm cezalar uzuv kesme şeklindedir. El kesme, taşlama , kırbaç, atlara çiğnerme, gergi, çengele asma ve ilh. Yönetici sınıfın bu konudaki yeteneği hayal gücünün sınırlarını dahi aşmaktadır.

Decamvirist'ler döneminde ( M:Ö 386 ) alacaklı alacağı karşılığında borçlunun bedeninden kallavi bir parça kesip alabilirdi. ne kadar az alacağı ise Roma'lı asaletine bağlıdır ki, bu daha sonra Romalı ERDEMİNE dönüşmüştür. İşte erdem düşüncesinin altında yatan bu vahşetin unutulması ROMA ASİLLİĞİ olarak ortaya çıkmıştır.

Abbbasi İmparatorluğuna karşı görüş derdest eden ve bir sufi olan Şair Hüzai'nin cesedi bir yıl etleri sinir tellerinden kopana kadar Bağdat'ta asılı bırakılmıştır.

Solgun şafak yıldızı Şair Nesmi'nin derisi 1327 yılında Tatar Memluklülerince Halep'te derisi yüzülerek tuz ekilmiştir.

Hallac - ı Mansur'un el ve ayakları çapraz kesilmiştir. Giardino Bruno dünya yuvarlaktır dediği için 1601 yılında Roma'nın çiçek meydanında kellesi vurulmuştur. Oysa bilim adamlarından binlerce yıl önce Roma'lı orospular dünyanın top olduğunu zaten biliyorlar idi.

Bu ve bunun gibi bir seri tarihsel örnekler gösteriyor ki, bugünkü infaz şekilleri birer lükstür ve bugün sıcak rahat evlerinde , ayaklarında pranga bile yokken, huzur içinde yaşayan generaller tarihsel gerçeklerden haberdar değillerdir. Buna rağmen general yapılmışlardır.

Bence biraz Napolyon tarihi okumuş olsalardı egemenlik denen şeyin madden ve manen kuvvete tekabül eden bir keyfiyet ( nitelik) olduğunu bilmeleri gerekir idi, tarihin maddesini bilmeleri gerekir idi. Değilse nitelik ve töz arasındaki ya da 1. kata hauto ile 2. kata hauto arasındaki farkı açımlayan Aristocu öğretiyi bilmelerini beklemiyoruz onlardan.

1628 yılında Melami dervişi Sütçü Beşir Ağa 90 yaşında iken, sadece padişahın maddi otoritesini ( egemenliğini ) tanımadığı, Sadece Allah'ın egemenliğini tanıdığı için şeyhülislâm Sun'izâde'nin fetvasıyla ve zındıklık - mülhidlik ile suçlanarak boynu vurulup, ölüsü Haliç'e atılmıştır. Bir gün sonra 40 dervişi padişah baş vurarak ya şeyhlerinin masum olduğunu kabul etmesi, ya da kendilerinin de öldürülmesi talebinde bulununca kırkının birden başı vurularak haliçte balıklara atıldılar.

Bu konuda Ahmet Yaşar Ocak'ın "Osmanlı Toplumunda Zındıklar ve Mülhidler" isimli çalışmasını öneririm.

Kapitalizmin getirdiği en büyük lüks hapishanelerdir. Buna şükretmek yerine "ben bunca yıl devlete hizmet ettim", bu mu yapılacaktı teranaeri ile yakınmaya gerek yoktur. Bunlara Topkapı Sarayı'nın avlusunda bulunan " kelle ezme dibeğini hatırlatırım. Öyle ben generalim, babam da Bosna Hersek Ayan'ıdır gibi terennümlere kimse bakmaz. Saray varsa her zaman bir dibek de var olacaktır. Bundan böyle bu gerçekleri bilerek görüş dermeyan etmelerini salık veririm.

Eskiden olsa en iyi ihtimalle yargılama sonucunu bekler iken, Zindankapı'da oyulmuş bir kütüğün içine çivilenerek bekletilmeleri de hiçten değildir. Zindakapı'da içi oyulmuş kütüğe çivilenen kişiler bir köşeye konulup bekletilir idi. ta ki hünkara boyun eğip suçlarını itiraf edene kadar. Yatıp kalkıp sivil toplumu icat eden ve bu generallerin kendilerinin de varlığını borçlu olduğu modern orduların da temelini atan burjuvaziye dua temennisi ile; yarın da ceza infaz şekillerini yazayım.

Önceki ve Sonraki Yazılar