Haydar Yalçınoğlu

Haydar Yalçınoğlu

KAMU ALANI ve DEMOKRASİ

9 Ocak 1905 "Pazar günü, temiz ayin elbiseleri giymiş, aralarında kadın ve çocukların bulunduğu 100.000'e yakın işçi şehrin belirlenen yerlerinde toplanır, ellerinde Çar'ın resimleri ve ikonalar taşıyıp ilahiler söyleyerek Kışlık Sarayı'na doğru yürüyüşe geçer.

Gapon'un önderlik ettiği Putilov işçileri, Narva Zafer Anıtı'na geldiklerinde askerler ateş açar, 40 kişi ölür. Benzer durum, şehrin diğer yerlerinde de yaşanır. Resmi rakamlara göre o gün 130 kişi hayatını kaybeder; resmi olmayan kaynaklara göre olaylarda 4.600 kişi ölmüştür." H. zafer Kars- Emrah Maraşo " Asaya çağını Açan Devrimler 1905- 1911 " Kaynak, ist. 2008 sh: 26 )

Rusya'da1860- 1870 yılları arasına gerçekleştirilen toprak reformları sonucu kurulan Zemstvolar ( Eyalet Meclisleri) köylü, toprak sahibi ve kentli seçilmiş temsilcilerden oluşan otonom bir meclis idi. Kendiliğinden doğan bir yerel inisiyatif olmuş idi.

1905 tarihindeki Kanlı Pazar'dan sonra , baskıya karşı direnişler arttı, grev dalgaları yükseldi, çarlığın her türlü yasaklamasına rağmen gazeteler haberleri vermeye devam etti, işçiler, avukatlar, köylüler, öğretmenler, demir ve deniz yolu çalışanları "itaat etmeden", "korkmadan" ve "susmadan" ve hizaya gelmeden Rusya'yı Çarlık ve ona bağlı militarist bürokrasiye av alanı olarak terk etmeyeceklerini ilan ettiler.

"Çarlığa rağmen Aydınlar meslek birliklerinde örgütlenirler. Ocak 1905 te avukatlar ilk örgütü kurar. Nisan'ın sonuna kadar hekimler, gazeteciler, mühendisler, eczacılar, akademisyenler, muhasebeciler, tarımcılar, veterinerler, öğretmenler, demiryolu çalışanları, zemstvo eylemcileri, kadın hakları savunucuları ve Yahudi aydınlar tarafından 13birlik daha kurulur. Birliklerden seçilen delegeler Mayıs'ın başında Moskova'da yaptıkları kongrede Meslek Birlikleri Birliği'ni kurarlar. Birlikler Birliği, liberallerle devrimciler arasındaki temasalanı olur.

1905 ilkbaharında işçi sendikaları kurulmaya başlanır. İvanovo Voznesensk'te 12 Mayıs'ta greve çıkan dokuma işçileri, işverenle görüşmelerini "Sovyet" benzeri ilk işçi örgütlenmesi olan temsilciler kurulu aracılığıyla yürütürler. Bu kurul, milis gücü oluşturarak fabrikalarda ve şehirde düzeni sağlar, işçi mücadelesine önderlik eder. İşçi sınıfı, grevler, sendikalar ve temsilci kurullarıyla ayrı bir toplumsal güç olarak sahnede belirir." ( a.g.e sh: 29)

İşte devlet dışı, devlete rağmen ve ona karşın oluşan tüm bu özgürlük veya sivil alana "KAMU ALANI" diyoruz.

Daha önceki Ulus devletin Hukuki Alt Yapısı'nı anlattığım I-V makalelerde sunulan tüm olgular, bir yandan cumhuriyetin temel özelliği olan yasa yapma tekelinin kişi, gurup, zümre, kral, çar ..vb elinden alınarak, halkın temsilcilerinin yer aldığı yasama meclislerine verilmesi olan Cumhuriyet ve hukuk devleti ve hukukun üstünlüğü ile ilgidir.

Yasamanın kararname yolu ile yürütmeye devrinin cumhuriyetin sonu olduğunu ve 1918 yılında başlayan Weimar Cumhuriyet'inin 1933 yılında Hitler'e kararname vaz etme yetkisi ile sona erdiğini belirmiştim.

Kamu alanının varlığı ve korunması ise cumhuriyet ve hukuk devleti ile ilgili olmayan, aynı zamanda bunların üzerine eklenen bu rejimin demokrasiye evrilmesi ile de son derece ilgili olan özelliktir. yani bir ülkede cumhuriyet ve hukuk devleti olabilir, ama demokratik olmayabilir.

Bunun ölçütlerinden bir kamu alanının varlığıdır. Bizde idari cihaz 3 ayrı guruptan oluşur. Birincisi Cumhurbaşkanından başlayıp, köy muhtarı ile biten ve dikey bir hiyerarşinin söz konusu olduğu tüm bakanlık teşkilatlarıdır. İkincisi ise yerinden yönetimler olan belediyelerdir.

Üçüncüsü ise kamu kurumu niteliğindeki meslek teşekkülleridir. Bunlar barolar, tüm meslek odaları ..vb dir.

Buna ek olarak dernekler, işçi sendikaları, üniversiteler, basın- ayın bazı vakıflar, öğrenci çevre, kadın kollektifler gibi sivil toplum örgütlenmeleri vardır.

İşte kısmen yerinden yönetim, kamu kurumu niteliğindeki meslek teşekkülleri ile diğer sivil toplum örgütleri bu "kamu alanını" oluşturur.

Hitler ve Musolini işte ülkeyi bir av alanına dönüştürerek tek tek ve sonradan topyekün kamu alanını yok ederek işe başladılar. Bunun için bir yandan çıkardıkları yasaları kullandılar ( yasların kötüye kullanılması ve yozlaştırılması diyorum ben buna) , diğer yanda da para militer güçler kullandılar ( kara ve kahverengi gömlekliler, SA ve SS'ler ..vb).

Ülkemizde 2002 yılında işçilerin % 52'si sendikalı iken 2021 yılında bu oran % 14 tür. 2002 yılında 4C kapsamında kiralık işçi ( çağdaş köle işçi şirketleri ve rölövans sistemi) sayısı 20.000 iken bu sayı 2021 de 1.500.000'e ulaşmıştır. Bu 4C sistemi demokrasi için C4 den daha tehlikelidir. Önce kamu alanının temel unsuru olan tüm sendikalar ve işçi hareketi pasifize edildi.

Sonra tek tek kamu alanları tahrip edildi ve bu devem etmektedir. Ankara barosu bir defa beyanat veridiği için linç edildi ve bu son oldu, sessizliğe gömüldü. Savaşa karşı olan aydın kollektifi bir defa demeç verebildi ve yargılanıp saf dışı edildi. Metin Akpına'dan Müjdat Gezen'e kadar Anayasanın açıkça cevz verdiği fikir ve düşünce özgürlüğü kapsamındaki hakları yargı tehdidi ile ellerinden alındı ve artık konuşamazlar.

Üniversite öğrencilerinin en masum "parasız eğitim " pankartları yüzünden hayatları karartıldı.

Basın her türlü yolla saf dışı bırakıldı. Tek bir görüş açıklayabilen üniversite bile bırakılmadı. Örnekler çoğaltılabilir ve sadece görüş açıkladığı için cumhurbaşkanına hakaretten 70.000 kişi mahkemeler önüne sürüldü.

Dahası gazeteciler de dahil 1.700.000 kişi sudan bahaneler ile "terör" ile ilişkili ve iltisaklı olarak yargılanıyor.

Bolşevikler ilk iktidar geldiğinde yerel insiyatif olarak doğan ve otonomluğu bulunan Zemtsvoları fesh etti. Oysa hukukun üstünlüğü denen şey bir anlamda, devletin yasa yapması değil, ortaya çıkan hukuki yapıları kabul etmekten ibarettir. Türkiye de ise tek bir yerel insiyatif bırakılmadı.

Bu ülkenin otoriter- totaliter ve / veya faşizme doğru sürüklenişinin en önemli göstergesi, kamu alanın ve kamusal şahsiyetlerin ( bilim- sanat, edebiyat- gazeteci... vb) tek te avlanmasıdır. Ülke bir anlamda av alanına çevrilmektedir.

Öyle ki, Ankara barosunun beyanatına ve Amirallerin Montrö beyanatına karşı, Cumhurbaşkanı, tüm bakanlar, Diyanet, Danıştay, Yargıtay mensupları, Sahil Güvenlik ve Tapu idareleri ( Erzincan tapu kadastro çalışanları bunu yaptı), cemaatler, sözde STK'lar, odalar, borsalar gibi kurumlar bile linç açıklamalarında bulundu. Buna basın, yayın kuruluşları, köşe yazarları ve tüm trol tehditleri eklendi. tek bir yasal hak kullanımı ve en meşru hakkın kullanılması idi söz konusu olan. daha sonra amiraller savcıların önüne sunuldu.

En temel ve vazgeçilmez bir özgürlük olan vebu özelliği ile de anayasalara "hak" olarak girmiş bulunan düşünce özgürlüğü hızla kriminalize edilerek, yok sayılmakla kalmadı, yargı kararı ile bu durum haklı ve maddi gerçekmiş gibi sunuldu. Politikleşmiş bir hukuk halk nezdinde iktidarın haklılığının en dehşet verici kanıtıdır.

Buna muhalif tek bireye karşı bile, tecrit, ailevi iftiralar, yalan yayınlar, ahlaki ithamlar, uluorta sokak saldırıları ( Levent Gültekin örneği ), geçici gözaltılar ekleniyor.

Can Ataklı isimli gazetecinin bir konuşması için yurt çapında 4000 savcılık şikayeti yapıldı. Hayatı artık savcılık kapılarında bitmiş demektir ve ahir ömrünün kalanında artık hiç bir şey için zaman bulamaz ( bu taktik FETÖ'cüler ve Adnan Hocacılar tarafından muhalifleri saf dışı etmek için sık sık kullanılırdı).

Bu şartlar bana Cemil Meriç'i hatırlatıyor: "insanlar hür doğarlar , eşit haklara sahiptirler; hiçbir hülya ban bu kadar çocuksu, bu kadar anlamdan yoksun gelmemiştir".

Uzun mücadeleler ve kanlı çatışmalar sonucu insanların özgürlük alanları devlete karşı teminat anayasalar ile teminat altına alınmış ve hak kavramına dönüşmüştür. Bunlara "temel haklar" denilmiştir. Bu durum Anayasamızın 12. maddesi ile sert bir şekilde vurgulanmıştır. "Herkes, kişiliğine bağlı, dokunulmaz, devredilmez, vazgeçilmez temel hak ve hürriyetlere sahiptir."

Bunlar dokunulmaz, doğuştan gelen ve en önemlişi kişinin kendi isteği ile bile vazgeçemeyeceği, bir diğerine de devredemeyeceği haklardır.

Demokrasinin vazgeçilmezi olan bu haklar ( fikir, düşünce, örgütlenme, basın, toplantı hakkı, örgütlenme hakkı vb)

İşte sadece Fransa'da 1789 yılından itibaren 1700 ayaklanma ile elde edilmiş ve hukuki norma dönüşmüş kamu alanının bireysel özgürlükler kategorisi de demokrasinin temel niteliklerinden bir olarak "kamu alanı1nın Garnd Norm özelliği olmasına rağmen, Anayasa mahkemesi kararları ve AHİM kararları da hiçe sayılarak, hak ihlalleri tanınmayarak ( Osman Kavala ve Demirtaş örneği) demokrasi ve özgürlüklerin tarihsel kök sökümü de gerçekleştirilmektedir. Çünkü bu haklar tarihsel ve ilahi haklardır.

Bu şartlar altında ne yapılmak gerekir?

Tüm muhalefet partileri kızından kalıni almış babanın neşesi içinde uslu durun, seçimi bekleyin, kaos yaratmayın, kışkırtmaya gelmeyin, anti demokratik uygulamaları protesto etmeyin, evinizden çıkmayın seçimleri bekleyin rezonansı içerisindedirler.

Oysa açıkça bilinmelidir ve tarih bize göstermiştir ki, kamu alanının korunması , yani demokrasi ve özgürlük alanının korunması ve geliştirilmesi asla seçimler ile ilgili değildir. Ve siyasi tarihte bu tür mücadeleye EKONOMİZM denilmektedir ve asla başarı şansı olmamıştır. kamu alanının yok edilmesi, sırası ile hukuk devletinin ve devamında da cumhuriyetin ortadan kaldırılmasına kadar sıçrayacaktır.

Sonrası tufandır. söylenecek olan 1905- 1911 yılları arasında Osmanlı, Rusya, İran, Çin ve Moğalistan'da ne yapıldı ise ve ne yapılacak idi ise, onun yapılmasıdır.

Ey talip, onlar: işçiler, avukatlar, köylüler, öğretmenler, demir ve deniz yolu çalışanları, demokratlar, yurtseverler ve tüm ezilenler şöyle dediler: korkmuyoruz, itaat etmiyoruz, susmuyoruz, hizaya gelmiyoruz ve Rusya'yı Çarlık ve ona bağlı militarist bürokrasiye av alanı olarak terk etmeyiyoruz. Demokrasi isyanların rejimidir.

"Korkan varsa konuşmaya

Anlam yükleyip susmaya

Gerek kalmadı korkmaya

Çünkü korkulan olmuştur"- Ataol Behramoğlu

Kamusal alan ile demokrasinin can alaıcı bağıntısın da başka bir yazıya bırakalım.

i- Kalın: nişanlanan kızlarrdan alınan başlık parasına Anadolu'da verilen isim.

Önceki ve Sonraki Yazılar