Haydar Yalçınoğlu

Haydar Yalçınoğlu

KAYNAKLARIN LANETİ - YOTABE SAVAŞI

Biraz uzun bir bölüm ile kaynakların lanetinin teorik açımlamasını sonlandırıyorum. 6. bölüm olarak da kısa bir savaşın teolojisini yazacağım. Burada Kerbela'da 685 yılında İmam Hüseyin'in katli üzerine kız kardeşi Zeyneb'in Ortadoğu halklarına bedduasına dikkat çekmek isterim.

Şimdi de bu coğrafya da devletlerin nasıl biçimlendiğine bakalım:

Şu kritik emtiaları akılda tutalım

1- BAKIR- ALTIN- GÜMÜŞ- SONRALARI GEMİ YAPIMINDA KULLANILAN ZİFT-

BAHARAT- İPEK- PAMUK ( ipek 16. yüzyıldan sonra yaygın üretim idi)

HURMA- İNCİR- ÜZÜM ( bozulmadan kalan önemli besin maddeleri, çok fazla kıtlık olan Ortaçağ için kritik önemi olan besinler). Bu besin ve hammadde kaynakları ile yine açık olması gereken ipek- baharat yolu. (1)

Tüm bu hammade ve besin akışının tek merkezi tarih boyunca Ortadoğu ve Mısır olmuştur.

2- Bu coğrafya yoğun nüfusu ile her zaman mamul maddeler için geniş bir pazardır.

Romadan Pers'lere, Timurdan Cengiz Han'a, Portekizden İngiltrey'e, Ruslardan Almanya'ya kadar tüm güçlerin bu coğrafyaya tek ilgisi bu iki neden dayanır. Ama hem geniş tüketim pazarını hem da mal ve hizmet dolaşımını teminat altına alacak bir DÜZEN – bu düzen'in kelimenin iç semantiğine de uygun aolarak ceberrut olması ve halkı zaptu rapt altına alması şarttır- ve GÖRÜNÜŞTE – ŞEKLİ - BİR HUKUK REJİMİ veya EN İYİSİNDEN REKABETÇİ OTORİTER BİR REJİM. (2)

VI. yüzyıl başlarında Hindistan ve Çin yolu Persler tarafından kapatılınca, oraya ulaşmaya çalışan Bizanslılar Ortadoğu- Kızıldeniz- Aden yolunu açık tutmak için Persler ile doğrudan savaşmanın bir sonuç vermeyeceğini anlamışlar idi.

Bunun için Bizans kendi çöl sınırlarında bugünkü Ürdün'ün bulunduğu yerde “ Gassani Beyliği” ni destekledi, eğitti ve donattı. Gassani beyleri Konstantinapolis'e çağrılarak patrici ilan edildi, altın ve silah verildi.

Persler ise aynı bölgedeki “Hira Beyliği”ni aynı usullerle besle- donat yaptılar.

Bu ticaret yolunun denetimi için 527 yılında iki beylik arasında başlayan savaş yıllarca sürdü. Bu vekalet savaşının arkasında zamanın iki süper gücünün ticaret yolları ve bölge zenginliklerini kontrol amacı yatmakta olduğu aşikardır.

Yine Sina Yarımadasına “Yotabe” isimli bir tiran da aynısını yaptı.

Bu Tiranlara titan da deniliyor idi. Titan yarı Tanrı özelliklerine sahip yöneticidir.

BU SİZE BUGÜNKÜ SURİYE VE IRAK'TA OLANLAR İLE İLGİLİ BİR ŞEY ANIMSATIYOR MU?

Bugün Ortadoğu coğrafyasını mezbahaneye çeviren ve yüz binlerce insanın canına mal olan, kanla ve barutla, zulümle ve ölümle, kılıçla ve tehcirle yürütülen savaşlar da ;bir taraftan vekalet savaşı olarak aynı karekteri taşıdığı gibi, diğer taraftan “KAYNAKLARIN LANETİ” yasasının aynen işlediği, savaşa katılanların da sadece haraç, yağma, talan, ganimet ve yolla metaları değil , yalınkılıç bir zulüm ile insan bedenlerini de ticaret mevkiine sundukları bir savaştır.

Bu savaşın içinde devletler ve 2000 kadar kendine İslami refarans ile hareket ettiğini beyan eden örgüt yer almaktadır.

Bunların birbirleri ile alan ve ham madde kontrolü için hunharca bir boğazlaşma içerisine girdiğini, ve yukarıda özetlediğimiz gibi her birinin arkasına bu yağmadan esas payı alan veya almak isteyen devletlerin olduğunu biliyoruz. Bu savaş bir YOTABE savaşıdır.

Bu savaşçıların sahip olduğu silahları satanlar, verenler, militanları büyük bir network içinde devşirenler Pariste 7 0cakta “CHARLİE HEBDO “ dergisinin kurbanları için yürüyüş düzenlediler.

Şundan emin olunuz ki, Başta François Hollande ( Fransa'nın sosyalist cumhurbaşkanı) olmak her katilin mutlaka cinayet mahalline gitmesi gibi, tüm katiller o seremonide idi. (3)

Daha kasım 2014) Suriye'deki savaşçılara (IŞİD- EL NUSRA VE İLH) silah yardımı yaptığını söyleyen Hollande idi ve belki de bu silahlar kendi silahları ve saldırıyı gerçekleştirenler de kendi kamplarında eğitim almış idi.

Eleştiri silahının silahların eleştirisine dönüşmediği sürece; tüm silah sanayini elinde bulunduranların kimseyi katillik ile suçlamaya hakları var mıdır? Her üretim aracının nihai tüketimde üretiliş amacına uygun tüketilmesi ve mümkün olduğunca sık ve fazla tüketilmesi amaç değil midir? Bu tüketim zaten üretimin gerekli ve zorunlu tek neden değil midir?

Bu tıpkı, kimya fabrikalarında baz morfin üretimi ve satışını destekleyen sanayi ülkelerinin uyuşturucuya karşı mücadele etmesine benzemektedir.

Burada söyleyeceğimiz tek söz Roma Hukukunun altın kuralıdır: NEMO AUDİTUR TURPİTUDİNEM SUAM ALLEGANS ( kendi ahlaksızlığına dayanarak hak iddia edenin iddiası dinlenmez).

İmdi, neden Müslüman ülkelerin büyük çoğunluğunda kıyasıya bir katliam ve iç savaş olduğunu tüm İslami entellektüellerin şapkayı öne koyup düşünmesi gerekmektedir.

Bütün komplo teorilerini bir yana bırakın. Nepotist- Kleptokratik- Klienteist OLİGARŞİLERİN hiç bir hukuki alt yapı ile donatılmamış zulümlerine karşı, sahip oldukları tek İslami dünya görüsü ile başkaldıran kütlelerin isyanı ile doğan boğazlaşmaya "yaratıcı kaos "deniliyor. (Yaratıcı kaos terimi Condoleezza Rice'a ait) .

Titanlar iktidarı bırakmıyor ve sürekli kan akıtıyor ve başlayan BAHAR kabusa dönüşüyor.

İmdi Sudan'ın ikiye bölünmesine yol açan , dünyanın en barışçıl tasavvufi hareketlerinden biri olan Koptlar üzerine hunharca gönderilen Cancavit (El Beşir tarafından donatılmış, Koptların tarlalarını yağmalayan, onları katleden atlı – palalı süvariler) ler midir? Yoksa bu İslam düşmanı batı mı ?

Nitekim, hiç bir ülkenin Finlandiya'yı karıştırmak ve komplolar ile alt üst etmek gibi bir girişimi olamadığı gibi zaten bu da mümkün değildir.

O zaman oturup mevcut sonuçları doğuran asıl nedeni, etkin nedeni düşünmek zorundasınız. Bir üretim ve hukuk altyapısı olmayan, eşit ve özgür yurttaşlığı sağlayamayan, iktidarda da demokrat olunacağını bir türlü gösteremeyen İslami ve sair yönetici elitin KAYNAKLARIN LANETİNE UĞRAMASI KAÇINILMAZDIR. Şu uyarıyı yapmadan edemeyeceğim; böyle giderse İslam coğrafyası POTASİNİN YIKINTILARININ ALTINDA KALACAKTIR ve tarih hürmete layık tek bir cümle ile bile bahsetmeyecektir.

Hebdo baskınında tüm İslami mütefekkirler koro olarak sanki İslamiyetin tüm telif hakları kendilerinde imiş de marka hakları ihlal edilmiş gibi şunu söylediler: İŞID'in Müslümanlık ile bir alakası olamaz, çünkü bunu yapan Müslüman olamaz. Tamam da kimin Müslüman olduğuna kim karar verecek?

Diğer taraftan demokrasi, insan hakları, hukuk devleti, çoğulcu demokrasi, sosyal devlet, yasa önünde eşitlik, güçler ayrılığı, özgür ve tarafsız bir yargı, basın , din ve vicdan, düşünme ve ifade özgürlüğü gibi tüm kavramlar haklar ancak ve ancak üretim toplumlarının ( bunu yarattığı refah toplumlarının) sonucudur.

Demokrasi, laisite ve hukuk devleti üretim toplumu ve bunun yarattığı orta sınıfın varlığının uzantısıdır. Rant, para sermayeci, talancı ve üretim dışı toplumların doğal sonucu tefeci bezirgan zihniyetli bir monarşi, otokrasi, totaliter bir oligarşi ve en iyisinden bizde olduğu gibi “zımparalanmış cam kapaklı bir demokrasi” dir. (bu son terim Hikmet Kıvılcımlı'ya aittir). Bunun yarattığı paradoks aynı zamanda bir dilemma ve real kontroversy( gerçek karşıtlık) dır.

Bu bakımdan üretim ile hukuk , demokrasi ve sair tüm haklar birbirinin aynı zamanda tarihsel önvarsayımı ve sonucudur. Biri neden olduğu yerde, aynı zamanda sonuç ve visa versa.

Bu fasit dairenin bir yerden kırılmadığı taktirde İmam Hüseyin'in kız kardeşi Zeynep'in laneti hep geçerli olacaktır ve Küfe halkının (siz bunu Ortadoğu olarak okuyun) yüzü hiç gülmeyecektir.

Zeynep; İmam Hüseyin'i yezidin zulmüne karşı isyanın başına geçmek üzere çağırıp, Kerbele'da tek başına bırakan Küfe'lilere şöyle seslenir: “Ey küfe halkı! Ey hileci ve hiyanetkar halk! Sizi gibi günahkarlar. Şimdi ağlıyorsunuz ha....Allah gözyaşlarınızı asla dindirmesin. Gözlerinizden yaş hiç eksik olmasın. Sinelerinizin feryatları asla dinmesin. Kalpleriniz acı ve keder içinde yansın.

Ne sizin anlaşmanıza bir değer verilir ne de sözlerinize itibar edilir. Laftan, öğünmekten, gösterişten, cariyeler gibi dalkavukluk yapmaktan ve düşmanla gizli işbirliği yapmaktan başka neyiniz var sizin. Bilin ki siz şirretsiniz...karaktersiz ve alçaksınız.

Şimdi kardeşim ve bizler için mi ağlıyorsunuz? Onun için mi hazin ve acıklı çığlıklarınız göğe yükseliyor? Evet vallahi ağlayın da ağlayın! Çünkü siz ancak ağlamaya layıksınız!.....sizinki öyle bir utanç ve alçaklık ki, hiçbir suyla yıkanmaz. ....Siz imam – ı zamanın katline ortak en azından seyirci kalma alçaklığını içinize sindirdiniz. ONUN MÜBAREK KANININ PIHTILARI HALA ELLERİNİZDE VE SİZ ONLARI ASLA TEMİZLEYEMEYECEKSİNİZ. “

TC'yi kurucu babaları – Yemen, Filistin- Irak..vb- tecrübeleri ile Ortadoğu jangılından uzak durmanın ülkenin geleceği bakımından en evlası olacağının bilincinde idiler. Osmanlıcılık gibi alt emperyal niyetler ile başını uzatmış bulunan TC'nin de aynı lanetin içerisine girmesi kaçınılmazdır.

Bu coğrafyanın egemenleri eskaza 'medeniyet’, ‘sosyal adalet’, ‘demokrasi’ ve 'özgürlük’ kavramlarını kullanmışlarsa bile, aslında 'cehalet’, 'nepotizm’, 'despotizm’ ve 'esaret’i kast etmiş , istemiş ve fiiliyata geçirmişlerdir. Bunlara karşı halkların topyekün başkaldırı hakkı vardır, bu hak daimidir , bu hak kaimdir ve bu hak lexia divina haklardandır.

(1) - Baharat yolunun açık tutulmasının ve onca savaş verilmesinin nedeni, baharatın et ve ürünlerini uzun süreli bozulmadan saklamanın tek nesnesi olmasından dolayıdır. Değilse sırf zevk için bunca sefere değmez idi.

(2) -Rekabetçi otoriterlikt şöyle tanımlanıyor: “Düzenli seçim yapılıyor, seçimlere büyük çapta hile karıştırılmıyor..

Buna karşılık, iktidardaki parti devlet olanaklarını dibine kadar kullanıyor.. Yardım ağı yaratıyor, medyayı kullanıyor, muhalefetin medyayı yeterince kullanmasını engelliyor.. Kendi işadamlarını yaratıyor.. Karşı çıkanlara sinsi cezalar uyguluyor.. Vergi memurlarını gönderiyor, kendine bağlı yargıçlar devreye giriyor , bütün devlet kurumları iktidarın iktidarda kalması için araç olarak kullanılıyor. Baas'çı Arap rejimleri tarihte en iyi örneğini teşkil etmektedir”

(3) - Charlie hebdo baskını sonucu Türkiye'de yapılan tüm tartışmalara bakın. Etkin nedenin,”herşeyi çekip çeviren ve çekip çevirmekte olan tek bir şeyin” - Heraklitos- gözden kaçırılmasının ortaya çıkardığı tüm olası sonuçları gördük.

Bunlar: a- mazeret mucitliği ile birlikte yürütülen her şeyin makul bir izah tarzının bulunması, b- Olası tüm sonuçların – biraz da komplo krokileri ile- maruz gösterilmesi, c- Tüm kavramların subjeklifterilip ülkeye- kişiye- duruma ve koşullara göre yeniden tanımlanması, d- algıda paralaks bir ambivelansi ve şizofreni ve islamofobi .. vb yaratılması , e- Olguları kendi anlam dünyalarına salt kendilerini haklı çıkarır şekilde eğip bükerek transfer edilmesi ve olguları okuma biçimi denen abuk bir tarz geliştirilmesi f- Çözümde sallapati şekilde karanlığa top atışı yapılması, g- tarihin mukayesseli olarak anakronik bir şekilde tahrifi veya ırzına geçilmesi, g- özneye göre yorumlama veya yorumsama, h- bitmez tükenmek bilmez anolojik ve siligonomatik ilkel bir mantık yürütme şeklinde cereyan etti.

ı- En son olarak yapılan da kabahatin merkezini dışsallaştırmaktır. Rizeli biri Almanya'ya çalışmaya gider. Her gün arabası ile uzun bir yol kat etmektedir. Fakat her gün tünel girişinde bir ışık patlaması görür. Derken eşine, hanım der, ben erdim galiba. Neden dersen her gün tünele girerken bir nur doğuyor ve bu nur beni koruyor. Aradan bir ay geçince eve yüklü bir trafik cezası gelince yorumu şudur: Almanya'da ermişlere para cezası kesiyor gavurlar.

Bu aslında algı nedenleri hiç düşünmeden kabahatin merkezini dışsallaştırmaya iyi bir örnektir

Önceki ve Sonraki Yazılar