Haydar Yalçınoğlu

Haydar Yalçınoğlu

KÖTÜLÜĞÜN ŞEFFAFLIĞI - TANRI HOLOCAUST ANINDA SESSİZDİR

Hegel'in "Özgürlük Manifestosu" üzerine bir eleştiri yazısı yazacaktım ama onu bir sonraki yazıya bırakıyorum.

Çünkü 1 Nisan 2021 tarihinde Boğaziçi'li öğrencilere çok sert müdahalede bulunuldu. Bir kız öğrenci saçlarından tutularak yerlerde sürüklendi. Bunun üzerine aşağıda kötülük problemi üzerine kısa bir yazı kaleme almam zaruret hasıl etti.

Lactantius M.S 240 civarı - 320 arası yaşamış Kuzey Afrikalı din adamı ve ve hatip şöyle yazar:

"Tanrı, ya kötülükleri yok etmek ister ama yapamaz; ya yapabilir ama istemez; ya ne ister ne de gücü yeter; ya da hem ister hem de gücü yeter. Eğer ister ama gücü yetmez ise zayıftır - ki bu Tanrı kavramı ile bağdaşmaz. Eğer gücü yeter ama istemez ise kıskançtır- ki bu, aynı zamanda tanrı'ya yabancıdır. Eğer ne ister ne de gücü yeterse hem kıskanç hem de zayıftır; bu nedenle o zaman tanrı olmaktan çıkar. Eğer hem ister hem de gücü yeterse- ki bu sadece Tanrı'ya yakışır- öyle ise neden kötülük vardır ve niçin tanrı kötülükleri ortadan kaldırmaz".

Lactantius'un " Zalimlerin Ölümü Üzerine" isimli bir eseri Türkçeye de çevrilmiştir.

Aynı düşünce Hume tarafından kopya edilerek aktarılmıştır. Bu bölümün daha iyi bir çevirisi Albert Sorel'in VII ciltlik " Avrupa ve Fransız İhtilali" isimli eserinde mevcuttur.

Kötülük problemi semavi dinlerde aslında kader problemi ile ilgilidir. Sorun şöyle ortaya konulur: O kadar zulüm var, zorbalık var, sefalet var, eşitsizlik var, kıyım var, sürgün var , kan ve barut var, kılıç var, tehcir var. Büyük paralara Avrupa'dan Hindistan'a seks turizmi var. 13- 14 yaşında bekar kız çocukları önce uyuşturuluyor ve uyanıncaya kadar aristokrak beyler ona dokunuyor ve sonrası vahşet.

Yahudiler Auscwitz ve diğer toplam kamplarında ki, bunların toplamı 24 tür, soykırıma uğradıktan sonra şöyle düşündüler. Biz ki Tanrı'nın seçilmiş kullarıyız ve Tanrı neden bize yapılanlara seyirci kalıyor.

Bir kısım Yahudilerin bu tartışmalar sonucunda ateizme kaydığı bilinir.

Elie Weisel yahudi kamplarından sağ çıkmayı başaran biridir. " Holocaustun Boyutları" isimli eserinde Tanrı " holocaust anında SESSİZ" diye yazar. Evet tanrı zorbalık sırasında sessizdir. Şöyle der Weisel:

" Gece gündüz eziyet edilecek milletler arasında bizi, babalarımızı, annelerimizi, kardeşlerimizi krematoryumlarda ölürken görmek için seçen Sen mübareksin, sonsuzusun, evrenin sahibisin; bizi altarında kurban etmeyi seçen Sana , Senin kutsal adına nasıl olur da övgüler olsun derim".

Buna karşı Yahudi teologlar, bu durumun Tanrı'nın bir kızgınlık anı olduğunu ve Tanrı'nın kızgınlık anında hürriyetlere müdahale etmeyeceğini savunmuşlardır.

Bu konuda iyi bir çalışma için Muhsin Akbaş'ın " Holocaust ve Tanrı" isimli eserine bakılabilir.

Tanrı'nın kızgınlığı geçene kadar özgürlüklere devlet müdahale edecektir. Bu Hegel'in cennetten doğacak bir özgürlük dini olana kadar devlet var olmaya devam edecektir tezi ile yakından bağıntılıdır.

" Cellatların hayatı iyi geçer. paraları vardır. iyi yemek yer ve istedikleri zaman votka içerler. Rüşvet alırlar. Dayak cezasına mahkum olan mahkum oaln siviller cezanın infazından önce cellatlara para verirler" der, Dostoyevski.

Roma'dan Bizans'a, Kutsal Germen İmparatorluğundan İspanya'ya kadar ölüm mahkumları infazdan önce boyunlarına inecek kılıcın keskin olması yani bilenmesi için , bir seferde iş görmesi ve acı çekmemesi için kendilerine afyon temin etmesi için cellatlarına yüklü rüşvetler veriler idi. Celladından merhamet dilenmek, tarihin hem bir ironisi hem de cilvesidir. Sadece imgelem yolu ile romanlara konu olur. Öyle ki, afyon gelirlerinden Bizans İmparatoriçesi Theodora'ya gerekli payı vermediği için kellesi giden cellatlar bile olmuştur.

Yukarıdaki alıntının yapıldığı " Ölüler Evinden Anılar" da psikolojik analizde bulunur. " En iyi insanlar bile sırf alışkanlı yüzünden birer vahşi hayvan haline gelebileceğini kabul ediyorum" der ve devam eder Dostoyevski, " Kan ve kudret, zorbalık ve sapıklığı doğurur. Akıl ve ruh en doğa dışı zevklere alışır. ZORNBANIN İÇİNDEKİ İNSAN KAYBOLUP GİTMİŞTİR. Onun insan vicdanına geri dönmesi, pişmanlık duyması ve yeni bir hayata başlaması imkansızıdır" .

" Cellat zorda kaldığı için adam dövmeye başladığı halde dayak atmaktan zevk de alır. Ama dövdüğü kimseye şahsi bir kin duymaz...... rastladığım bütün cellatların zeki, güzel konuşan ve onurlarına düşkün kimseler olduklarını hayretle görmüştüm".

Bir yerde Dostoyevski dövülen kimsenin dayak attırana yalvarmamasını kendine hakaret saydığını ve yalvarması için fazladan 50 sopa daha vurduran bir subayın " Başka türlü hareket edemezdim. Çok küstah bir adam " dediğini yazar.

Evet onur kırıcı şekilde hareket eden ve bir türlü yalvarmayan herkese 50 sopa daha. Sizin ne hakkınız var ; bu durumda " başka türlü hareket edilemez, eğer söz konusu olan özgürlük talebi ise, yapılan küstahlık ve bağışlanamaz.

Bu nedenle dünyada hiçbir şey kötülükten daha makul, somut, açık ve şeffah bir nedenEedayanamaz. Makuldur çünkü gerekli bir neden dayanır, somuttur çünkü anında hissedilen somatik bir etki yaratır, açıktır çünkü gösteri halinde yapılır. daha 1960 yılına kadar idamların Sultanahmet Meydanı'nda şölenle yapıldığını ve ahalinin ma aile mangal yapıp seyre gittiği bilinir. ŞeffaFtır çünkü kayıtlara geçer ve üzerinde spekülasyon yapılamaz.

Önceki ve Sonraki Yazılar