Haydar Yalçınoğlu

Haydar Yalçınoğlu

TASAVVUFİ EPİSTEMOLOJİ VE AMPRİOKRİTİSİZM

TASAVVUFİ EPİSTEMOLOJİ VE AMPRİOKRİTİSİZM

ÇİLE VE HÜZÜN

Tasavvufi bilginin ilahi hakikatin bilgisini kesin olarak elde edilebileceği şeklinde bir epistemoloji geliştirdiğini belirtmiş idim.

Tanrı hakikatin bilgisi ise, bu bilgi neden bizden gizli kalsın. Tüm Eşari sistem bu bilginin vahyin son bulması ile sonuçlandığını belirtir. Zira son vahiy Kuran'dır. Bu nedenle de Eşari sistem agnostiktir ( bilinemezci).

İbn Arabi "Fusus'ul Hikem"de bu sistemi şiddetle eleştirir.

Vahiy ile gelen bilgi dikey bir bilgidir. Yukarıdan aşağıya doğru, peygamberler aracılığı ile iletilir. Oysa tasavvufta bu bilgi aşağıdan yukarıya doğrudur. Bireysel manevi irşat yolu ile kaynağa ulaşılır. Buna seyr- ü sülük denilmektedir. Bu süreç açık bir ÇİLE içerir.

Burada söz konusu İlahi hikmet maddi alemin bilgisi olmayıp; salt teorik- metafizik alana aittir. Bildiğimiz maddi ve somut dünyaya, fizik aleme ait bir bilgi değildir.

Bu bilgiye HAKİKAT denilmektedir.

Oysa fizik alemdeki maddi hakikatin akıl yolu ile kavranıp kaynamayacağı da epistemolojide sert tartışma konusu olmuştur. Bu reel alemin bilgisine ise GERÇEKLİK denilmektedir. Gerçekliğin keşfi ise seyri sülük yerine bir HÜZÜN GEREKTİRİR. HÜZÜN AYDIN OLMANIN YALNIZLIĞIDIR. O tek başınadır ve tıpkı Nuh gibi eşi bile kendisine inanmadığından çölde her canlının izi çift iken onunki tektir.

Batı'da hakikat kavramı yoktur sadece gerçeklik kavramı vardır. Bu bakımdan İslam coğrafyasında "çifte gerçeklik" hakimdir. Biri fizik alemin diğeri ise metafizik alemin bilgisi. İlkinin bilgisine bilim, ikincisine ise ilim demekteyim.

Hegel " gerçek olan aklidir, akli olan gerçektir" önermesini ortaya attıktan sonra , tüm felsefi tartışmalar bilgi teorisine kaymış ve felsefe varlık alanından çekilmiştir. Bu vahim bir hatadır ve sonuçları çok ağır olmuştur.

Maddi gerçekliğin kavranılması hususunda esasen ilk büyük tartışma V. İliç Lenin ile, Mach'çılar arasında yaşanmıştır.

Lenin ünlü eseri Materyalizm ve Ampriokritisizm" isimli eserinde insan düşüncesinin maddi hakikati yakınen tam bir biçimde kavrayabileceğini ileri sürmüştür. Burada "yakınen tam bir biçimde" cümlesi önemlidir. Bu bilgi , yani maddi hakikatin bilgisinin " kesin" bir bilgi olmayıp, yine de "göreli" olduğunu belirtir. Oysa tasavvufi bilgi asla göreli olmayıp " kesin" bilgidir.

Lenin Mach, Avenerius, Bogdanov ve takipçilerine karşı amansız bir polemik içinde söz konusu eseri yazar. Dokuz ayda yazılan bu eser sürecinde sürmenaj olduğu da bilinir.

Böyle çağdaş bilinemezciliğe karşı, yeni bir gnostisizm çağı başlamıştır. Bildiğim kadarı ile Einstein de bu görüşü desteklemiştir.

Maddi gerçekliğin "kesin" olarak bilinemeyeceği şeklindeki tartışmalardan çıkan sonuç şudur: Hakikat kuşatılamaz. Senin düşüncen ancak hakikatin bir kısmını temsil eder. asla tümünü değil.

O zaman çoğulculuk zorunludur. Asla solipsist bir egosentrik bir dünya görüşü gerçekçi değildir.

Öyle ise kendi bilincini tek bilinç tür olarak ileri sürmek faşizmdir. Bu veçhile gerek İslamiyet ( Şiilik, Sünnilik, Hanefilik, Selefiye ve ilh) Hiristiyanlık veya sosyalizmin telif hakları, patenti, lisansı, endüstriyel tasarım ve coğrafi işaret hakları kimsenin tekelinde değildir.

Evet sosyalist ülkeler tek parti diktatöryası ile bu ilkeyi ne kadar uyguladılar ve sonlar ne oldu! ( Bu zevat şöyle düşündü, madem gerçek olan akli, akli olan gerçek ise bu akıl kimin aklıdır. tabi ki en devrimci sınıf olan işçi sınıfının aklı. amenna! Bu aklı işçi partisi, bu partiyi merkez komite onu da parti sekreteri temsil ettiğine göre tabi ki onun aklı gerçeği temsil eder! )

İşte bu durumda gerçeklik veya hakikat tekel altına alınır ve bu kasaba ricali için üç tür dünya vardır artık. Kafasız bir dünya, dünyasız bir kafa ve kafadaki dünya. Onlar kafasız bir dünyanın tek kafasıdırlar ve eğer maddi gerçeklik ( dünya ) onların kafalarındaki dünyaya uymuyor ise vay gele gerçekliğin ( dünyanın) başına.

Prometus'un çarpım cetveline göre gerçekliği çarpıp bölerler. Hikayeye göre Prometus musalla taşındaki meyyitlerin boyu bu taşa uymuyor ise, meftayı ya keser ya da yamulturmuş.

Sonrası bir körleşme , kaos, iç savaşlar ve dünya savaşıdır. Elias Canetti. " Körleşme" isimli romanında işte böyle bir sürecin İkinci Dünya savaşına yol açacağını belirtir.

İşte ilahi hakikat ile maddi hakikat arasındaki ÇİLE VE HÜZNÜN DANSINA DİKKAT ETMEK GEREKİR.

Önceki ve Sonraki Yazılar