Haydar Yalçınoğlu

Haydar Yalçınoğlu

ULUS DEVLET ve HUKUKİ ALT YAPI -II

Ulus devletlerin ortaya çıkışı ile bu devletlerin tek meşruiyetinin hukuk olduğu anlaşılmış idi. Sorun burada bitmiyor. Bu hukukun yasalarını kim yapacaktır ?

Yasa esasında kralın nefyidir. Tüm ortaçağ boyunca hiç değilde Roma kodifikasyonu döneminde olan buydu. Roma'da kral yasayı yapar ve bunu Çiçek Meydanı'na asardı. Bu andan itibaren kralın da yasaya boyun eğmesi ve önünde diz çökmesi esastır. Buna uymayan kralların göz ve kulağına Senato tarafından kurşun döküldüğü de görülür. Sezar'a karşı ise Senato tarafından bu nedenle suikast düzenlenmiştir.

Ulus devletin en önemli özelliği ise yasa yapma sürecinde tüm imtiyazların kaldırılarak, eşit oyla seçilen yasama meclisleri aracılığı ile yapılmasıdır. Bunun adına Cumhuriyet denilmektedir ve cumhuriyetin başat ayırıcı özelliği budur. Mevcut anayasalara göre " egemenlik kayırsız şartsız milletindir" . Bu ilke mevcut anayasanın 6. maddesine açıkça ifade edilmiştir.

"Madde 6 – Egemenlik, kayıtsız şartsız Milletindir.

Türk Milleti, egemenliğini, Anayasanın koyduğu esaslara göre, yetkili organları eliyle kullanır.

Egemenliğin kullanılması, hiçbir surette hiçbir kişiye, zümreye veya sınıfa bırakılamaz."

Son fıkra her türlü imtiyazın kaldırıldığını ifade eder. Millet egemenliğini doğrudan doğruya kullanamaz, ancak "yetkili organlar" aracılığı ile dolaylı olarak kullanır. Egemenliğin doğrudan kullanılması asla halkın kendisine bırakılmayacak kadar mühim bir meseledir. herkes haddini de bilmelidir.

Hegel bu konuda ileri sürdüğü tez tarihi önem taşır ve aynı zamanda insanın ontolojik var oluşunu da ilgilendirir. " İdealleştirildği ve temsil edildiği taktirde benlik gerçek değildir. Temsil eden temsil edilenin yerine geçtiğinde ise benlik gerçekte hiç yoktur", der Hegel.

Temsili sistemin karşıtı ise doğrudan demokrasi olarak bilinir ki, bunun henüz pratik bir biçimi de yoktur. Sosyalist devrimler bu iddiayla yola çıkmışlar ise , sonuç bir belli bir tür keyfiliğin soyut olumlamasının olarak kalmıştır. Kore gibi bazı ülkelerde ise özel bir tuhaflığın ürünü olarak yeni tür bir hanedanlığa dönüşmüştür.

İlk yazımızda belirttiğimiz gibi yasama yetkisinin parlementonun dışına çıktığı andan itibaren Cumhuriyet dönemi son bulmuştur. Bu nedenle Hitler 1933 yılında kanun Hükmünde kararname yetkisini ele geçirdiği gün Weimar Cumhuriyeti son bulmuş idi. Bundan sonraki 1945 yılına kadarki dönem " ara rejim" dönemidir. Bu ara dönem faşizm, Nazizim, Frankoculuk, Peronizm otokrasi, teokrasi, totalitarizim veya fiili başkanlık şeklinde olabilir.

İngiltere'de Ulusal birliği sağlayan Lordalar ve Avam Kamerası yasama gücünü elinde tutan ilk meclislerdir. Çünkü bu ilk sanayi kapitalizminin aydın şafağı İngiltere'de doğmuştur ve tıpkı Greenwich ( sıfır boylam noktası ) gibi, cumhuriyetin merkezi de Londra'dır.

I. Charles Krallığın kendine tanrı tarafından verildiğine ve sırf şahsi vicdanına dayanarak şahsen aldığı devlet yönetim kararlarının "ilahi irade"yi temsil ettiği için kayıtsız ve şartsız temsil edeceğini ileri süren bir ahmaklık yapınca 30 Ocak 1649 günü Londra'da "Whitehall Sarayı" önünde açık havada başı kesilerek idam edildi. Sanırım o kılıç halen sergilenmektedir.
Bundan sonra ise " King in Parliament" ( parlemento içinde kral ) kuralı getirildi ve bildiğim kadarı ile bugün dahi kraliçe parlementonun kararı olmadan yıllık iznini dahi kullanamaz. Bu biçimsel kural dahi Cumhuriyetin teminatıdır.

1789 Fransız ihtilalinde kralın kafası vurulmuş idi. Giyotin henüz Fransız meclisi tarafından ulusal bir cihaz olarak kabul edilmediğinden, kafalar o zaman balta ile vurulur idi. Bu acı veren bir yöntemdi. Giyotinin bıçağının ağıtlığı 40 kilo olup; 0:005 saniyede kafa kopardığı için acısız bir ölüm olarak Fransa meclisince kabul edilmiş ve bunun esas ve usulleri tespit edilmiştir. Eğlenceli! Bu işten en çok çocuklar eğlenir ve bunun minyatürleri ile denemeler yaparlar idi.

Fransa'da krallığın kaldırılmasına rağmen, İngiltere'de korunmasının nedeni; Fransa'da burjuvazi aristokrasiden ayrı bir sınıf olarak doğmuş, üretim ilişkilerinde baskın hale gelmiş ve dışarıdan gelerek, siyasi iktidarı elinde tutan aristokrasi ve onun temsilcisi olan krallığı tasfiye etmiştir. Oysa İngiltere'da bizzat aristokrasi sermaye birikimini sağlayarak burjuvalaştığı için, kendi eski kurumlarını sembolik olarak korumuştur. Yani mevcut üretim ilişkileri ve onun hukuki bir ifadesinden başka bir şey olmayan mülkiyet ilişkileri sınıfsal bir tranformasyon yerine, modifikasyona uğramıştır. Almaya'da ise dönüşüm Junker kapitalizm aracılığı ile olduğu için daha da sancılıdır. Orada kapitalizm ve burjuvazi ayrı bir sınıf oalrak gelişti, ama aristokrasiyi tasfiye edemedi.

En radikal değişin Amerika'da olmuştur. orada söz konusu olan yaygın bir küçük üretimin muazzam ve durdurulamaz üretim patlaması sonucu sanayi toplumuna geçiş vardır. Bu nedenle yasama bakımından daha radikal ve ilerici tutum geliştirilmiş , yürütme gücüne karşı da oluşan güvensizlik daha güçlü bir yargı ve yasama düzenin ortaya çıkmasına neden olmuştur. Bu yasamadaki radikallik 1870'li yıllardaki tekelci kapitalizme evrilmesine kadar sürmüştür ve halen bu hukuki alt yapı kendisini korumaktadır.

İşte bu süreçte devrimlerin niteliğine bağlı olarak da, yasama süreçleri ve biçimleri belirgin farklılıklar göstermiştir. Bu fark kendisini hukukun üstünlüğü ve hukuk devleti ayırımında ve maddi hukuk ve prosedure hukuk ayırımında gösterir.

 

Önceki ve Sonraki Yazılar