Haydar Yalçınoğlu

Haydar Yalçınoğlu

YASA KRALIN NEFYİDİR -4

Cumhuriyetin esas olarak yasama yetkisinin halkın temsilcilerine ait olduğu rejimin adı olduğunu belirtmiş idim. Bu durum artık modern bir rejimin meşruiyet kaynakalrından biridir. Buna MİLLİ İRADE denilmektedir. Oysa milli egemenlik ile milli irade birbirinden farklıdır ve tüm muhafazakar ve sağ partiler milli iradeyi milli egemenliğin yerine kullanırlar. Bu tümceyi de not edin ve üzerinde düşünün!

Oysa “Sadece temsil edildiği ve idealleştirildiği vakit benlik gerçek değildir. Yerine kendini temsil eden şey geçtiğinde ise, artık yoktur”. Böylesi önemli bir cümlenin bana ait olma ihtimali yoktur. Bu cümle HEGEL'e aittir.

Temsil edilmek şu demektir: benim kendimi idare edecek ontolojik kimliğim, kişiliğim, hüviyetim, iradem yoktur; bu nedenle bunu devrediyorum. Beni hacir altına alın ve kısıtlayın. Hatta bir akli denge raporu bile olmadan.

Şurası bir geçektir ki, modern rejimlerin bir çoğunda, yürüme ayanı zamanda meclis çoğunluğuna da sahiptir ve yasama yürütmenin kesin egemenliği altındadır ve güçler ayrılığı zaten bir mitten ibarettir. Güçler ayrılığı varmış gibidir, yasama yürütmeden ayrı, yargı da yasmadan ayrı imiş gibidir.

Yargı istediği kadar hatta gerçek anlamda bağımsız olsun; nihayetinde yürütmenin tekelindeki meclisin nitelikli çoğunluğunun çıkardığı yasa ile bağlıdır. Bu durumda da "yasacıl devletten" kaçış yoktur. Maurice Duverger bu duruma " seçimle gelen krallar" ismini verir.

Peki bu durumda yürütmeyi (başbakan veye cumhurbaşkanı) sınırlayan ne vardır? Hiçbir şey. İşte Hitler'in meclisin yetkilerini doğrudan gasp ederek Karaname ve Yasa yayınlaması yerine; bunu meclis yapsa ne olacaktır.

Anglasakson ve liberal hukuk sistemlerinde; meclisin yasa yetkisi sınırlıdır. Zira İngiliz Parlementosunu da dışarıda bırakan ancak "Common Law" ( ortak hukuk ) sistemi geliştirildi. Bu bir nevi içtihat hukukudur. yani elde yüzyıllar içinde birikmiş ve yargıçlar tarafından geliştirilmiş bir HUKUK/ NORM STOĞU VARDIR.

Bunun için Ülkenin her bir tarafına gezici yargıçlar gönderildi. Bu yargıçlar gittikleri bölgedeki örf ve adetleri de göz önünde bulundurarak hukukî sorunları çözmeye başladılar. Bu sistemdeki amaç ülkenin tamamının yargıçlar tarafından oluşturulan ortak bir hukuka sahip olmasıydı.

Yani yargıcın adalete uygun yasa koyma yetkisi tanınmıştır. Bugün hale bir mülkiyet ihlalinde bir yargıç 1614 yılında Londra Mahkemesinin krala karşı verdiği bir içtihadı örnek göstererek karar verir.

Osmanlı İmparatorları da, dört büyük mezhebin oluşturduğu çok muazzam bir hukuk stoku devraldığı için, şimdiki başbakanlardan daha sınırlı durumda idiler.

Bu bakımdan hukuk devleti için yaslaştırma işlemi (kodifikasyon) yürümenin kontrolündeki meclislere bırakılmayacak kadar ciddi bir meseldir. Zaten ülkemizde İslam'ın temsili mevcut Müslümanlara ve siyasetin temsilinin de mevcut siyasetçilere bırakılmayacak kadar ciddi bir meseledir.

HUKUK DEVLETİ YERİNE HUKUKUN ÜSTÜNLÜĞÜ DEDİĞİM ŞEY BUNA YAKINDIR.

Montesquieu'nun geliştirdiği güçler ayrılığı kuramı da "yasacıl devlet"e engel olamamıştır.

Demek ki, "yasacıl delete" karşı eldeki tek çare yasama meclislerinin de yetkisine ket vuran bir hukuk stokunun var oluşudur.

Bizi biz yapan tüm değer yargılarımız subjektif iken, yasaların objektif olması ilkesi nasıl işleyecektir. Örneğin Müslüman bir hakim içim bir eşcinselin yaşam hakkı yoktur. Lut kavmi bu nedenle helak edilmiştir.

Boğaziçi davsında hakim bir kişiye, ceza kanununda suç teşkil eden fiil yerine eşcinsel olup olmadığını sordu. Aslinda yargılamanın burada bırakılması gerekir idi. Fille değil failin kişiliğine ( inancı, düşüncesi, cinsel tercihi, dünya görüşü ..vb ) göre karar veren bir yargı karşısında yasaların varlığı bir işe yaramaz. Veya Ermeni/ Budist terörist diye başlayan bir yargılamanın da yapılmaması gerekir. Ya da yasa ile konulan bir sözleşmenin ( istanbul Sözleşmesi) yine bir yasa olmadan kaldırılması, MB başkanın durumu da keza aynı minvalde ..vb gibi durumlarda, yasanın varlığının da bir anlamı yoktur.

Bu tür devletlere de sadece "YASASI OLAN DEVLET" diyorum ben.

"YASASI OLAN DEVLETLER" aslında "çöküntü devletler" ("collapsed state") kategorisindedir. Siz ekonomistlere bakmayın, asıl tehlike dünya hukuk çevrelerinde Türkiye "collapsed state" kategorisinde görülmektedir ki asıl tehlike budur. Asıl siyasi otoriterler, ekonomistlere değil kendi hukuk otoritelerine bakmaktadırlar.

Önceki ve Sonraki Yazılar