Haydar Yalçınoğlu

Haydar Yalçınoğlu

YERLİ - MİLLİ MİTOSU -1

1- Türkiye tarihinin üç önemli aşması vardır. Birinci aşama kamu hizmetlerinin ve yatırımlarının hazinenin kendi olanakları ile inşa edilmesidir. Bu süreç 1923 den başlayıp 1950 yılına kadar sürdü. Bu süreçte kamu ile halk arasında hiçbir aracı müteahhit bulunmamaktadır. Fakat ülkede yeterli sermaye birikimi ve hazinenin geliri olmadığı için ağır vergiler ve hatta "yol vergisi" adı altında angarya çalışma koşullarında yürüdü. Öyle ki Toros tünelleri her evden bir kişi zorla çalıştırılarak açıldı.

Bu koşullarda hızlı kalkınma olmayacağı anlaşılınca, 1950'den sonra dış borç alınarak alt yapı ve kamu hizmetleri yerine getirildi. Yine kamu ile halk arasında müteahhitler yer almadı. Bu ikinci dönemdir.

Bu iki dönemin özelliği, kamu hizmetlerinin ucuz ve herkesin kolayca ulaşabileceği özellikte olması. Eğitim, sağlık, ulaşım ve iletişim gibi hizmetlerin çok ucuz veya karşılıksız olmasıdır.

Üçüncü dönem ise,1980 darbesi sonucu ülke ekonomisi küresel kapitalizme açılınca başladı. Bir yandan kamu hizmetlerinin yürütüldüğü tüm fiziki varlıklar bir yandan tasfiye edilir iken; diğer yandan kamu hizmetleri ise kamu ve müteahhit ortaklığı veya kar ortaklığı şeklinde yürütüldü.

üçüncü dönemin ikinci aşamasında ise KOİ ( Kamu Özel işbirliği) denilen bir model ile, kamu hizmetleri olduğu gibi müteahhitlere devredildi ve halk müteahhitler ile baş başa kaldı. İşte bu felaketin başlangıcıdır. Zira, elektrik , doğalgaz gibi tekel hizmetler bile özel şirketlere devredildi. Kamu hizmetleri aşırı şekilde pahalılaştı ve bir asgari ücret düzeyine ulaştı. İnsanlar primer ihtiyaçlarını dahi karşılayamayacak duruma geldiler.

Ayrıca tüm limanlar, yollar, köprüler, madenler, İDT ve KİT'ler, iletişim, tüm madenler, petro kimya tesisleri, demir çelik endüstrisi, şeker, demir, kömür, Sümerbank, gübre fabrikaları ve ilh. elektrik dağıtımı, sağlık, eğitim , üniversiteler, tüm dereler, ormanlar, bankalar yerli yabancı işbirlikçi firmalara devredildi.

Artık Avrasya Tüneli denilen yerden 5 km gidiş geliş 100 TL'den fazladır ve sadece havaalanından bir yolcu karşılamak bile bir servete mal olmaktadır.

Bir kriz durumunda kamunun halkın temel ihtiyaçlarını karşılayacak tüm aygıtları ve araçları tasfiye edildi.

2- Bir olay: Türkiye'de 2000 den fazla dere HES'lere kurban edilmiştir ve satılan sadece su değil yağacak yağmurlar bile satılmıştır. Bir kadın dere beton blok altına alınınca keçilerine su vermek için, yağan yağmur suyunu toplamak için yere yayvan sini koydu. Şirketin güvenlik görevlileri su toplama havzaları da 50 yıllığına satılmış olduğu için sinileri devirdiler. Evet yağacak 50 yıllık yağmurlar bile satıldı.

Antalya Alakır Vadisi’nde 14 yıldır HES’lere karşı mücadele veren Tuğba Günal-Birhan Erkutlu çiftinin çiftin evinin yakınındaki yeraltı su kaynağını kepçeyle kazarak kurutuldu, zira HES şirketi yeraltı sularını da satın almış idi.

Bir olgu: Bio dizel yakıt üretimi için şeker pancarından bir etenolun kullanılması gerekmektedir. Bu teknoloji çok az ülkenin elindedir. Bunun için tüm Avrupa ve ABD şeker pancarı üretimine yöneldi. Klan pancar o kadar fazla idi ki, bir şeker üretim patlaması oldu. Zira, pancar etenol alındıktan sonra şeker de verebilir idi.

Tam bu süreçte dünya şeker tekelleri ve NBŞ tröstleri adına hareket eden bakanlık tüm şeker fabrikalarını tasfiye etti. Bu kararın Cargill denilen uluslarasıı firmanın baskısı ile alındığı tahmin edilebilir ve hatta bazı tarım bakanlarının bu firmanın temsilciliğini yaptığı da iddia edilmektedir.

Şeker fabrikalarını kapatılması sonucu, şeker posası olan küsbe üretimi durdu ve hayvancılık da aynı anda son buldu. Zira en büyük ve ucuz hayvan yemi küsbe idi.

Kasım 2006 tarih ve 5553 sayılı "Tohumculuk Kanunu" ile yerli tohum yasaklandı ve yasanın 12. maddesine göre yerli tohum üretenlere cezai işlem yapılacağı kayıt altına alındı.

Tüm tütün fabrikaları kapatılarak yabancı tütün tekellerine terk edildi ve bu firmalar yerli tütün yerine Virjinya tütünü kullanmaktadırlar.

Türkiye'de irili ufaklı 400 bin maden ocağının hepsinin ruhsatlarının satıldığı sanılıyor. Kanada da okyanus kenarında balina ve yakamoz seyrederek orman kenarında evlerinde dinlenen kadınlar bile Kaz Dağları'nda yaşanan kıyıma itiraz ettiler ve bu gangaster Alamos Gold şirket siyosu pişkin bir şekilde, doğa ölürse Türkler ne yapacak sorusuna, "taş kırsınlar, onlar sadece taş kırmayı iyi bilirler" dedi.

Bugün Anadolu'nun hemen hemen tüm köyleri maden şirketlerinin asit yağmurundan dolayı pencerelerin açamamaktadırlar.

3- Dünyada eşi benzeri görülmemiş bir şekilde Türkiye Varlık Fonu 2016 yılında 6741 sayılı yasa ile kuruldu ve kalan son kamu varlıkları ( Ziraat, Halk, Vakıfbanak, Borsa İstanbul, Türkiye Sigorta, Hayat Emeklilik, Platform A.Ş, Botaş; Türkiye Petrolleri, TVf rafineri, petrokimya, THY, PTT, Alsancak Limanı, TDİ ) TVF' na devredildi.,

Tüm bu olanlar bir zeka ürünü olmayıp; Endenozya'da ne oluyorsa ondan 10 yıl sonra Türkiye'de gerçekleştirilmektedir ve bugün Endenozya Empeyalizimin lağım çukuruna dönüşmüş, halkı en fakir ülkelerden biridir.

6741 sayılı yasanın 3. maddesi 2. fıkrasına göre firma: "Şirket; stratejik yatırım planında belirtilen hedefler ile likidite, yatırım, risk ve getiri tercihlerini dikkate alarak;

a) Yerli ve yabancı şirketlerin paylarının, Türkiye’de ve yurt dışında kurulan ihraççılara ait payların ve borçlanma araçlarının, kıymetli madenler ve emtiaya dayalı olarak ihraç edilen sermaye piyasası araçlarının, fon katılma paylarının, türev araçlarının, kira sertifikalarının, gayrimenkul sertifikalarının, özel tasarlanmış yabancı yatırım araçlarının ve diğer araçların alım satımını,

b) Her türlü para piyasası işlemlerini,

c) Gayrimenkul ve gayrimenkule dayalı haklar ile her türlü gayri maddi hakların değerlendirilmesini,

ç) Her türlü proje geliştirme, projeye dayalı kaynak yaratma, dış proje kredisi sağlama ve diğer yöntemlerle kaynak temini işlemlerini,

d) Her türlü ticari ve finansal faaliyetleri,

ulusal ve uluslararası birincil ve ikincil piyasalarda gerçekleştirilir. Şirket tarafından, ulusal yatırımlar ile uluslararası alanlarda diğer devletler ve/veya yabancı şirketlerce yapılacak yatırımlara iştirak edilebilir.

Kısaca TVF'nu ormanlar dahil her şeyi satabilen ve ülkenin istediği her varlığını kendi bünyesine alabilen bir Anonim Şirkettir.

Bu kapsamdaki varlıkların rehin edilerek yurt dışından finansman sağladığı ve tüm varlıkları şimdiden elden çıkardığı sanılmaktadır. Bu kapsamda TSK' ya silah üreten fabrikaların bile elden çıkarıldığı düşünülmektedir.

4- Türkiye'de 3500 Hollanda, 2800 Alman firmasının faaliyet gösterdiği sanılmaktadır. Bankaların % 50 hissesinden fazlası, sıcak para getirisi olan tüm AVM'ler, ilaç şirketleri, kagıt endüstrisi, elektronik ve otomobil sanayi yabancıların elindedir ve/veya montaj sanayiye dayalı mandarin- kopmrador. kapitalistlerin elindedir.

Ülke üretim alt yapısını ayakta tutan KOBİ'ler dir. 500.000 KOBİ 2001 krizinde saf dışı edilmiş olup; mevcut krizde daha fazlasının tasfiyesi beklenilmektedir.

Üstelik mevcut iktidar tamamen yerli sermaye ile kurulmuş bulunan tüm şirketleri tasfiye etmiş ve yabancı sermaye ile ortaklığa zorlamıştır. Uzan'lar yerli sermaye olduğu için tasfiye edildi. İstikbal Mobilya keza öyle, Toprak Holding'in başına gelenler biliniyor. Ciner Gurubu'nun hayli mülkiyeti tasfiye edildi, Çukurova ve birçokları. TMSF'nin el koyduğu şu an 783 yerli sermayeli firma bulunmaktadır.

Bir örnek daha: Doğan Holding yerli sermayenin tasfiye edileceğini biraz geç fark etti. Önlem olarak pay ilmühaberlerini yabancı firmaya devretti ve hem Vergi Yasası hem de TTK'ya göre pay ilmühabelerinin devri vergiye tabi değilken, yakalandı ve 4 milyar TL ceza kesildi. Sonunda çerez parasına el konuldu. Sanırım tarih bilincine sahip danışmaları yoktu.

Nedenler ne kadar haklı olursa olsun, maddi tarih tezine göre bu süreç yerli sermayenin tasfiye süreci olarak anılacaktır. Zira maddi tarih ne kişilerin, gurupların, katmanların, sınıfların ne kendileri hakkındaki yargılarına göre ne de başkalarının onlar hakkındaki yargılarına göre karar vermez. O olaylara göre de yargıya varmaz, bu olayların yol açtığı sonuçlara göre bir yargıya varır. İşte sonuçlar açısından durum böyledir. Değilse bu sermaye guruplarının ne kadar ahlaksız ve hırsız olduğunu biliriz; ama Proudhon'dan beri biliyoruz ki " mülkiyet zaten hırsızlıktır". Türklerin ise bir tarih tezi yoktur. Zira bizde tarihçiler vakanüvistlerden ibaret.

5- Bu arada dünyada ilk defa Tapu Kanununun 35. maddesi değiştirilerek taşınmaz satımlarında mütekabiliyet kuralı kaldırıldı ve 442 sayılı yasanın 87. maddesine göre köylerde yabancılara toprak satışı yasak idi. Köyler ilga edilerek köy topraklarının yabacılara satış yasağı kaldırıldı. Bugün ülkenin hemen her köyünün arazisi yabancı sermayenin eline geçmektedir. maden sahları ile birlikte ülke topraklarından 150- 200 bin kilometre karesi yabancı mülkiyetine geçmiştir. Halkın kullanımına sunulan ülke toprağı artık 780.000 kilometre kare değildir. Özellikle kentlerde ülke toprağı olarak sadece zavallı kaldırımlar kalmıştır

İşte tüm bu sürecin sonucunda birden bire iktidar odakları kendilerini "yerli" ve "milli", kalanları ise "gayri milli" ve Atlantikçi ilan ettiler. Bu fikrin kurucu babası ise Doğu Perinçek idi.

Böylece tıpkı ruhunu şeytana sattıktan sonra tanrı'ya sığınmak zorunda kalanlar gibi bir şey.

ABD'de yerliler Kızılderililler dir ve milli olan ise ABD dolarıdır. Bizde ise yerli olan bu halktır ve fakat milli olan emperyalistler ve onların yerli işbirlikçileridir. Bugün " milli" olandan bahsetmek artın ABD milliyetçiğidir. Bunun için 1980'den beri tüm İcra İflas yasasından Bankalar yasasına, TTK'dan Türk Parasına Koruma yasasına, Kadastro Yasasından, Tohum Yasasına kadar ABD küresel sermaye lehine yapılan değişiklikleri izlemeleri yeterlidir. Her yasa maddesine eklenen g,h, i, k, l, m, n gibi sonsuz fıkralar göz atmanız yeterlidir.

Tebligat Yasasında bile, mali oligarşinin bir köylüyü icraya vermesi için hesap kat ihtarı tebliğ zorunluluğu bile kaldırıldı. Bu insanlığa karşı bir suçtur ve mevcut doğa talanı, tarih talanı ve siyanürlü madenlerle kanser patlaması bir SOYKIRIM SUÇUNA dönüşmüş iken, halen milli olduğundan bahsedenler ABD milliyetçidirler ve aslında bağımsız ..mış gibi yaparak halkın bağımsızlık ve özgürlük mücadelesini körleştirmektedirler ve abuk bir bilinç bulanıklığı yaratmaktadırlar.

Bunlar söylemi sürekli tekrar ederek özneyi yeniden yaratmaya çalışmaktadırlar ve bu özne zaten bağımsız olunduğu kör inancı ile bağımsızlık özleminin batıl, bağımsızlık taraftarlarını kafir sanmaktadır. Evet Emperyalist sermayeye şirk koşan herkes zaten mürtedtir. Yaratılan bu kutuplaşma ve millilik söylemi mevcut durumu ve küresel kapitalist üretim ilişkilerini konsolide etmektedir. Böylece onlar ağa olmaya mutad ağızlarının kabaran iştahını giderir iken , Perinçek önderliğindeki şovenist sol ise bizi kendi çok bilinmeyenli yaşam denkleminin piyonu haline getirmeye çalışmaktadır. Yerli olan hiçbir şey kalmayınca artık bolca hamaset yapabilirsiniz diye emperyalistlerden apostil almış Kapolar1 harekete geçer.

Ey talip kendi meşruiyetiniz için tutkulu kalabalıkları bir arada tutmak kolaydır ; yeter ki onların muhteşem nefretlerini özgürce kusabilecekleri dah ateşli ve ve dah azgın bir topluluğa yöneltin.

Yarın üretim sürecinin yerli- milliği ile ilgili pratik süreçler hakkında bir ek yazayım. Tüm bu "yerli- milli" söylemin düzeninde insanın insan tarafından sömürülmesine ilişkin bir tek olgu var mı? Bunun yarattığı adaletsizlik, sefalet, açlık, yoksulluk, işsizlik, çöküntü, yozlaşma, çevre katliamı, çocuk tecavüzleri, yolsuzluklar, eşitsizlik var mı?

Sekiz saatlik bir üretim sürecinde acımazsızca emek sömürüsüne tabi tutulan bir emekçi için nötr olan tek şey patronun milliyetidir.

1- Nazi kamplarında Auschwitz, Trebilenka gibi Nazi kamplarında, özel ayrıcalıkları olan, kamp yöneticileri adına hareket eden tutuklulara/tutsaklara ‘kapo’ denilmektedir. İkinci Dünya Savaşı'nın kana boğduğu Avrupa'da kapo'lar; kendi insanlarının onurunu çiğnemek, acı çektirerek onlara boyun eğdirmek için Nazi kasaplarınca seçiliyorlardı. Sırf kendilerini kurtarmak için, dürüst olsun olmasın her yola, her türlü acımasızlığa hırsızlığa ihanete başvurmaya hazır insanlardı. Aslında kapo'lar da kurbanları gibi tutsaktılar ve üstelik onlar gibi Yahudi idiler, ihanetlerini ve acımasızlıklarını sergiledikleri ölçüde, yaşayabileceklerine inandırılmışlardı.

Önceki ve Sonraki Yazılar