Mehmet Bedri Gültekin
TÜRKİYE'NİN ALTINDAKİ SAATLİ BOMBA!
Resmi açıklamalara göre Türkiye’de 3.5 milyon Suriyeli bulunuyor. Gene bu resmi rakamlara göre bazı illerimizde bulunan Suriyeli sayısının o illerin nüfusuna oranı aşağıdaki gibidir:
Kilis % 74, Hatay % 26, Gaziantep % 21, Şanlıurfa % 20, Mersin % 12, Adana % 11, Mardin % 10, Kahramanmaraş % 8, Osmaniye % 8, Kayseri% 5, Konya % 5, Nevşehir % 4, İstanbul % 3.5, İzmir % 3.4, Ankara % 2.
Kaldı ki gerçek durum, bu rakamların ortaya koyduğu tablodan daha ciddidir. Türkiye’de resmi ve gayrıresmi olarak bulunan Suriyeli mülteci sayısının toplam olarak 5.3 milyon kadar olduğu tahmin ediliyor. Ayrıca Afganistan, Somali ve Irak başta olmak üzere çok sayıda İslam ülkesinden Türkiye’de bulunan ve sayısı milyonla ifade edilen mültecinin varlığı da biliniyor. Artık büyük şehirlerimizde Suriyeli, Somalili, Afganlı mahalleleri oluşmuş durumda.
ABD’nin çekileceğini açıklamasından sonra Afganistan’dan başlayan yeni mülteci dalgası, konu ile ilgili tartışmaları yeniden alevlendirmiş durumda. Halihazırda Türkiye’nin toplam nüfusunun yüzde 10’una yaklaşmış olan mülteci oranı, doğal bir gelişmenin veya Türkiye’nin ekonomik ihtiyaçlarının sonucu olarak ortaya çıkmış değil. Bu açıdan bakıldığında Türkiye’deki mülteci sorunu, Batı Avrupa ülkelerindeki yabancı varlığından temelden farklılık gösteriyor.
Avrupa’ya yabancı göçü
Avrupa, İkinci Dünya Savaşı’nın ardından büyük bir ekonomik inşa faaliyetine girişti. Savaşın yakıp yıktığı ve yetişkin nüfusun önemli bir kısmının yok olduğu Almanya başta olmak üzere diğer Batı Avrupa ülkelerinde, büyük bir işgücü açığı ortaya çıkmıştı. Açık, Türkiye gibi ülkelerden getirilen göçmen işçilerle karşılandı.
Avrupa’da, giderek azalan nüfus dolaysıyla sonraki on yıllarda da yabancı işgücüne duyulan ihtiyaç devam etti. Açık, siyasi nedenlerle ve esas olarak da daha iyi bir yaşam için göç eden mülteciler yoluyla kapatıldı. Sonuç olarak Avrupa’ya olan yabancı göçü, bu ülkelerin işgücü açığını kapatmaya hizmet etti. Onun içindir ki çıkan sorunlar nispeten rahat bir şekilde kontrol edilebildi. Çünkü gelen yabancılarda, göç nedenlerinden dolayı geldikleri ülkeye uyum gösterme iradesi vardı.
Türkiye’nin mülteci sorunu
Arkada kalan dönemde, hiçbir zaman işgücü açığı olmayan Türkiye’de ise mülteci sorunu farklı özellikler taşımaktadır. İşgücü açığı değil tam tersine, açık gizli yüzde 20’lerin üzerinde olan işsizlerin varlığı, Türkiye’yi, mülteci sorunu konusunda, bütün Avrupa ülkelerinden tamamen değişik sorunlarla karşı karşıya bırakıyor.
Suriye başta olmak üzere İslam ülkelerinden gelen mülteciler emperyalist işgal ve müdahaleler sonucu anavatanlarında yaşama olanağı bulamayan milyonlardır. Doğup büyüdükleri toprakları terk etmek zorunda kalmışlardır.
ABD emperyalizminin 2011 yılında Suriye’de başlattığı iç savaşın sonunda toplam olarak 5 milyonun üzerindeki Suriyeli Türkiye’ye kaçmak zorunda kaldı. Aynı durum 20 yıldır ABD işgali altında olan Afganistan için de geçerli. Gene emperyalizmin yarattığı şeriatçı terör örgütlerinin, hayatı yaşanmaz hale getirdiği diğer İslam ülkelerinden olan göçler de bu arada sayılabilir.
Ama Türkiye’deki mültecilerin varlığı, sadece emperyalist müdahalelere bağlı olarak ortaya çıkmış değildir. Kendisi de bir emperyalist planın sonucu olarak gerçekleşen AKP iktidarı, varlığını sürdürebilmek ve toplumsal tabanını genişletebilmek için Suriye başta olmak üzere çeşitli İslam ülkelerinden Türkiye’ye olan göçü teşvik etmiş, gelen göçmenlere oturum izni vererek ve sonrasında vatandaşlık hakkı tanıyarak yeni göçlerin de önünü açmıştır.
Erdoğan’ın son olarak, “Biz iktidarda olduğumuz sürece bize sığınan Allahın kullarını katillerin kucağına atmayız” şeklinde konuşması, iktidarın soruna bakışını özetliyor. Kısacası AKP, sorunun nedenlerinden biri durumundadır.
İşte Türkiye’de mülteci sorununu tehlikeli yapan da budur. Kısacası, mülteci sorunu Türkiye’nin altına konmuş bir saatli bombaya dönüşmüş durumdadır. İşsiz milyonlarca emekçi, başka ülkelerde olmayan ama bizde yüzbinlerle ifade edilen üniversite mezunu işsizler, siyasi hesaplarla ekmek paralarına ortak edilen “mültecilere” iyi gözle bakamazlar.
Gelinen aşamada ülkedeki mültecileri iktidarda kalabilme hesaplarının malzemesi yapmak isteyen AKP iktidarı ise, attığı vahim adımın sonuçlarını gördüğünde umarız iş işten geçmiş olmaz.
Sorunun çözümü
Mülteci sorununda kilit ülke, mültecilerin yüzde 80’inin gelmiş olduğu Suriye’dir. Sorunun devam etmesinin en önemli nedeni, AKP Hükümeti’nin inatla sürdürdüğü Esad düşmanı politikadır.
Esad yönetimi, yurt dışında bulunan yurttaşlarına defalarca ülkelerine dönme çağrısı yaptı. Bugün artık, ülke topraklarının büyük çoğunluğunu kontrol ettiği ve güvenliği sağladığı için çağrı gerçekçidir.
Ama AKP hükümeti Suriyelilerin ülkelerine dönmesini istememektedir. Ve böylece sadece Suriye’ye değil Türkiye’ye de en büyük kötülüğü yapmaktadır.
“Saatli bomba”nın patlamasını önleyecek tedbirler şunlardır:
Birinci olarak Şam ile el sıkışılmalı ve normal diplomatik ilişkiler yeniden kurulmalıdır.
İkinci olarak Türkiye Fırat’ın Batısında kontrol ettiği bölgelerden askerlerini derhal çekmeli ve Suriye’nin meşru hükümetinin buralarda kontrolü sağlamasına yardımcı olmalıdır.
Üçüncü olarak iki ülkenin silahlı kuvvetleri birlikte Fırat’ın doğusundaki ABD varlığını sona erdirmek için ortak operasyon başlatmalıdırlar.
Ve son olarak bütün mültecilerin Suriye’ye dönmesi için iki ülkenin hükümetleri birlikte çalışmalıdırlar.
Türkiye’nin altına konmuş olan saatli bombayı etkisiz hale getirmenin biricik yolu budur.