BİLİM DAMLALARI ALTI

KÜTLE ÇEKİMİ VE EVREN BİR

İnsanlık neredeyse başından beri gökyüzünü incelemiş ve bazı sorular sorup durmuştur.Yıldızlar nedir,ne kadar uzaktadır ? Yağmur neden aşağı doğru yağar,dağlar nasıl olmuştur?Bütün bu olanlar belli bir planın parçası mıdır? vs.vs.

Yazının bulunuşu ile birlikte çeşitli toplumların doğa hakkındaki inanışları (ne yazık ki bunlara düşünce diyemiyoruz) okuyup anlayabiliyoruz. Çoğu zaman bu toplumlar yaşadığı coğrafya ile uyumlu bir evren modeli yaratmışlardır. Ancak alttan alta gelen elit kişilerce oluşturulan daha gözleme dayalı ve daha akla uygun evren modelleri gelişmeye başladı.Bu yazının kapsamı dolayısı ile bazı kısımları hızla geçmek zorundayız.

Derli toplu ilk evren modellerini Avrupa kıtasında görüyoruz ancak bu gelişmede bütün insanlığın özellikle Afrika-Avrasya katkısı göz ardı edilmemelidir.Çeşitli tarihsel birikim ve kültürlerin sentezi sonucunda (özellikle Sümer ve antik Mısır etkisi) 1543 yılında Nicolaus COPERNİCUS tarafından yepyeni bir evren modeli ortaya atıldı.Bu kişiye kadar dünya merkezli bir evren geçerli olmuştur.İnsanlar bütün gök cisimlerinin dünyanın etrafında döndüğü inancına sahip olmuştur bu durum da bir noktaya kadar anlaşılabilir bir kabuldür.Aynı inancın diğer bir parçası da insan merkezli bir yaşam düşüncesi bugün hala çoğu kişi tarafından inanılmaktadır.

Copernicus’un bu düşüncesi aslında tam bir devrimsel değişimi ifade eder.

1609 yılında Johannnes KEPLER ise güneş sisteminde gezegenlerin güneşin etrafında eliptik bir yörüngede dolaştığını öne sürer.Elbette bu gezegenlere dünya da dahildir.

1610 yılında ise Galilieo teleskopla yaptığı ölçümler ile Coperncus’un görüşlerini destekler.(Bu sonucun bedelini ağır ödeyecektir!)

1846 yılında ise matematikçi Urbain Le VERRİER ise NEWTON yasalarını kullanıp Neptün gezegeninin nerde olması gerektiğini hesaplayıp ve sonradan Johann GALLE tarafından tam hesap ettiği yerde bu olmayan gezegeni bulmuştur.

1859 yılında ise Le VERRİER Merkür gezegenin anlaşılmaz yörüngesinin açıklamasını yapar.

1915 yılında ise genel görelilik teorisi ile Albert EİNSTEİN kütle çekim konusunu uzay-zaman eğriliği ile açıklar.

Şimdi çok hızlı şekilde geçtiğimiz bu bilgileri tekrar ele alalım.

Kütle çekimi konusunda en otorite sahibi kişi Newton’dur.Bu kişi doğduğu sıralarda Avrupa’da güneş merkezli evren modeli genel kabul görmüştü.Ancak Copernicus’un görüşü geçmişe göre hayli ileride olsa bile bazı çok ciddi hatalar içeriyordu.Bu yanlışlar esas olarak KEPLER tarafından gezegenlerin devinimi ile ilgili kendi yasalarınca aşılmıştı fakat bu görüşte de çok ciddi bir boşluk duruyordu “ gezegenler neden Kepler yasası gereğince hareket ediyor du? Bu kısım veya kuvvet bir muamma olarak ortada duruyordu.İşte tam bu sırada devreye Newton girip bu soruya cevap verecektir.Genel kabul gören görüşe göre gidersek bir elmayı yere doğru çeken kuvvet ile gezegenleri çeken kuvvet aynı şeydi ve biz buna artık “kütle çekim kuvveti “ diyoruz.

Halbuki çok uzun yıllardır bilim dünyasını yüzlerce yıl etkilemiş olan ARİSTOTELES “ hareket eden nesneler itildikleri sürece hareketlerine devam ederlerse ağır nesneler hafif nesnelerden daha hızlı düşerler” yazarak ve sağduyuya uygun olan ancak yanlış olduğu çok geç anlaşılan görüşü ile bilim dünyasını çok uzun süreler istemeden engellemiştir.Ayrıca Aristoteles ‘ kusursuz gök çisimlerinin daire biçiminde ve sabit hızla hareket ettiğine ‘ inanıyordu ki bu görüşler hep bir engelleyici rolü oynayacaktır.

Galileio ise yapmış olduğu deneylerde rampadan aşağı yuvarlanan topları gözleyerek nesnelerin hep aynı hızda düştüğünü buldu.Bu Aristoteles düşüncesine indirilmiş bir darbe idi.Hareket eden çisimlerinin bir kuvvet tarafından yavaşlatılamadığı sürece hareketine devam eder sonucu da aynı biçimde bir yeni düşüncenin ifadesi olmuştur.Galilieo bu sonuca “Eylemsizlik ilkesi “ adını vermiştir.Gündelik hayatta hava direnci ve sürtünme kuvveti nedeni İle bu büyük gerçek çok zor fark edilmiş ve anlaşılmıştır.

Not: yazı devam edecek.

Önceki ve Sonraki Yazılar