BİR SÜRGÜNÜN ANILARI

Başlık Türkiye'nin önemli yazarı Aziz NESiN’nin kitabına aittir.A.Nesin 1948 yılında Bursa’ya sürgün edilmişti.Bu kitapta o sürgün ayları anlatılır.İçeriği itibari ile gülmece şaheseridir ancak yaşayan için dram.Bütün arkadaşların bu kitabı okumalarını dilerim,bence günümüzde neyin ne olduğu ile ilgili ipuçları mevcut…

Kitaptan küçük bir bölüm alıyorum:
“Otelin geceliği ikibuçuk lira.Odada ki sobayı yakmak için de ayrıca bir lira alıyorlar…
Bir lira vermeden yakmıyorlar,aylardan şubat…
Cebimde ki yirmibeş lira bir hafta dayandı.1948’in kışı yaman...Ağzıma lokma koymayalı iki gün oldu.Kendi kendime aç kalmak mı,açıkta kalmak mı,zor diye düşüyorum.Otelci kapı dışarı ederse işte o zaman gör sen hürriyetin cilvesini...Gülmemek elde mi?insan böyle zamanda gülmezse,ya ne zaman güler?
                                           
Dışarı çıksam,nereye?İçeride kalsam neyle?Tastamam üç tane beş kuruşum var.Çay mı içeyim,simit mi yiyeyim,diye düşünüyorum.Açlık başıma vurmuş,sokağa çıktım.Lapa lapa kar yağıyor:bir tanıdık çıksa karşıma hiç olmazsa diye içimden geçiriyorum.Gelenin geçenin yüzüne bakıyorum.Kar yağışında insanlar hızlı hızlı yürüyorlar.Şunların hepsi de bir yere gidiyor;hepsinin gidecek yerleri,görecek kimseleri,yapacak işleri var.
Sizin de başınıza geldi mi hiç?Kimi zaman içimden geçirdiğim şey oluverir.Bir tanıdık görsem deyip dururken Şazi’yi görmeyeyim mi?Bana doğru geliyor.Göz göze geldik.Şazi birdenbire yüzseksen derece geriye döndü.Hızlı,hızlı yürümeye başladı…
Bursa asfaltında göz göze gelince birden ters yüzü dönüp giden Şazi’nin arkasından seslendim:
-Şazi!...
Şazi,ha babam gidiyor,sağa saptı daha tenha bir yola.Ben de saptım.Yetişmek için koşmaya başladım.Şazi,kafasını geri çevirip koştuğumu görünce,o da koşmaya başladı.Olur şey değil…

Şazi! diye bağırıyorum,ben bağırdıkça o koşuyor.Ben de koşuyorum.Bir sokağa daha saptı.Ben de arkasından.Yokuşa var etti,ben de…

Nasıl oldu bilmiyorum,ayağımın kayması ile boylu boyunca karların içine yuvarlandım.Artık yerimden kalkacak halim yoktu.Yeniden Şazi’ye baktım.O benden yüz metre ileride,yüksekte…

yukarıdaki alıntı ile A.Nesin’in yaşadıkları bir nebze olsun anlaşılmıştır.Peki ama ne oldu da veya ne yapmıştı da sürgün edilmişti?
Kısaca özetleyeyim;

Yıl 1946 dır,CHP iktidarı dönemidir.Atatürk’ün ölümünden sonra ülke farklı mecralara açılmak üzeredir.Atatürk ölmeden önce yazdığı “siyasi vasiyetinde” yakında bir dünya savaşı çıkacağını ve Türkiye'nin,savaşın müsebbibi olan Almanya'nın değil savaşı kazanacak olan SSCB nin yanında yer almasını istemiş,ancak yerine gelen kişiler tam aksini yapmıştı.Doğrudan olmasa bile dolaylı olarak Faşist Alman İktidarı desteklenmiş,o dönemin hükümet gazetesi Cumhuriyet bu yeni politikanı sözcüsü olmuştu.Almanya'nın kesin zaferi bekleniyor,SSCB ve Amerikanın ittifakına soğuk bakılıyor hatta bu nedenle çeşitli politik oyunlar oynanıyordu.Ülkede ki bütün sol kesimler tehdit ve baskı altında idi.Muhalefette olan “Demokrat Parti”hakkında komünisttir diye propaganda yapılıyor,bu durumda yazar çizer kesimi bu parti ile  yakınlığı artmıştı.Sol kesim ileride, yağmurdan kaçayım derken doluya tutulacak iktidara gelen DP iktidarının eleştirdiği CHP politikasını devam ettirip ABD ile ortaklık yapacaktı.Ancak o günlere daha yıllar vardı.
1946-1948 dönemi Büyük Savaşta yenilen Almanya'nın politik etkisi gitmiş savaşın galiplerinden ABD nin etkinliği artmıştı.Hükümet başka bir müstebit den diğerine geçiş yapıyor duruma itiraz eden sol kesimleri susturmaya çalışıyordu.
O yıllarda,ülkenin en çok satan gazetesi olan Cumhuriyet otuz bin dolayında baskısı vardı.Zekeriye Sertel’in “Tan”gazetesi ise oniki bin satıyordu.Sabahattin Ali’nin isteği ile Aziz Nesin “MarkoPaşa”isimli bir dergi çıkarmış ilk sayıları beş altı bin satan dergi birden altmış bin satışa ulaşmıştı.Bu dergi de dönemin muhalif aydınları yazıyor ancak yazıların altına isim yazılmıyordu.Fakat yazıların büyük kısmı A.Nesin yazıyordu.Olayların başlangıcı sağ kesimden önemli bir yazarın “hoş geldin Missouri”yazısı ile başladı denebilir.Amerikan zırhlısı İstanbul’a gelmişti artık Türkiye daha çeyrek yüzyıl önce savaştığı Batı ya entegre olmak üzere idi.
A.Nesin de “Nereye gidiyoruz”isimli bir yazı yazmış basılmak üzere iken polis yazıya  el koymuştu.S.Ali ve A.Nesin içeri atılacaktı.Fakat ortada ciddi bir sorun vardı.Yazı basılmamıştı,yasaya göre suç teşkili için en az iki kişinin yazıyı okumuş olması gerekiyordu.Bu durumda polis müthiş gayret göstererek bu iki kişiyi yaratır…
Sonun da TCK nın 161 nci maddesine (yayın yolu ile milli menfaatlere aykırı eylemde bulunmak…)Peki,nasıl bir gayret aynı kitaptan alıntılıyalım:
“...Mahkeme broşürü okuduğunu söyleyecek iki tanık arıyordu.Broşürü okuduğunu söyleyecek iki tanık bulunmadıkça broşür yayınlanmış sayılamayacağından beni mahkum edemiyeceklerdi.Stad Basımevi Müdürü Sacit Öngit’i tanık olarak çağırdılar.S.Öngit broşürü okumadığını söyleyince mahkemenin başkanı 
-Nasıl olur da matbaada basılmak için gelen kitabı okumazsınız? dedi
Sacit
-Matbaamıza basılacak her kitabı okumaya kalksam ayda bir kitap bile basamayız...dedi.
Bu tanık tutmamıştı.
….
Mürettibe sordular.
-Bu broşürü okumadınız mı?
-Hayır efendim okumadım
-Sen dizmedin mi bunu?
-Ben dizdim
topçu generali başkan kızdı
-Be adam,hem ben dizdim diyorsun,hem de okumadım diyorsun okumadan nasıl dizersin?
El dizgisi mürettibi olan usta
-Efendim,dedi.Ben her harfi kasadan teker teker alır öyle yazı dizerim,Harf harf kelimeleri dizerim,bir kelimeyi dizince önce dizdiğim kelimeyi unuturum.
-Okumuşsundur,okumuşsundur…
“her ne kadar okumadığını diyorsa da,bir mürettibin okumadan bir yazıyı dizemiyeceği açık olup…”
işte böylece A.Nesin mahkum olmuştur.O devir de sürgüne gönderilen kişiye devlet ne para ne yiyecek nede yatacak sağlıyordu.Kişi kendi imkanları ile geçinecekti tanımadığı yerde.
Günümüzde siyaset karmakarışık görünüyor.Kimin ne olduğu net değil.Genellikle ufak doğrular büyük yanlışları örtmede kullanılıyor.Kullanılan siyasi jargon, bilen biri için damga niteliğindedir.Biri veya bir parti “özgürlük,demokrasi,insan hakları,barış”sözcüklerini ikide bir kullanıyorsa yanında mutlaka “Avrupa Birliği,Nato,liberalizm,Özelleştirme,kutsal din,Katil Sedat,Diktatör Saddam,Venezuela da açlık,Kuzey Kore'de vahşet,Çin’de Uygur katliamı,S-400 ler ne kötü,Ermeni katliamı(acısı)empatisi,PKK ile … örgütü bir değil,madem değil doğa vs aşısı enjekte edilir.Adam veya parti sapına kadar özelleştirmecidir,Batı yanlısıdır programını öyle oluşturmuştur ama bir bakarsın sanki adam ve ya parti sosyalist!
Bazı dostların kalbini kıracağımı biliyorum ama kalp kırılsında geleceğimiz heder olmasın.CHP,Türkiye’de ilk ele geçirilen partidir,sonrasının başlangıcıdır.Bu konuda şüphesi olan varsa “oltanın ucundaki Türkiye”kitabını okumasını dilerim.
şüphesiz bir gün Türkiye “tam bağımsız” olacak hem madenini hem doğasını birlikte yürütecektir,kazancını adil biçimde halkına sunacak “insana” hak ettiği değeri verecektir.Bunu yapacak olan da, bugün yaşayan ve toprak altındakilerin bize bıraktığı mirası doğru anlayacak olan sizlersiniz.

Önceki ve Sonraki Yazılar