DAMADA NİYE SALDIRIYORLAR?

İktisatçı değilim; ama iktisat cebime ve istikbalime hükmettiği için pergelim her zaman buraya da açık.

Türkiye'de iktisadi yorumlama öyle kalleş bir zemindir ki, millet nasılsa o dilden anlamıyor diye; iktisatçılar iktisadi verileri istedikleri gibi yoğurur, siyasi angajmanına göre önünüze koyar.

Bu özellikle seçim süreçlerinde çok daha yoğun olarak gerçekleşir.

Muhalefet şu anda vurabileceği başka hiç bir alan olmadığından... 

Salgın sürecinin menfi durumundan faydalanmak için iktidarı seçimden kaçar havaya sürükleme stratejisi uyguluyor. Devamlı ekonominin battığı propagandası yapıyor.

"Damadın yüz yirmi sekiz milyar dolar döviz rezervini hiç ettiği propagandası" da bundan kaynaklanıyor.

Peki gerçekten ne oldu; ne oluyor?

Duruldu duruldu da, Albayrak neden hedefe kondu; n'aptı ki bu adam?

Şimdiki idare n'apıyor, sonuç ne?

Aslında durum çok açık: Albayrak, Erdoğan'ın tam da istediğini yapıyordu.

Yani "faizi düşür, piyasayı üretime, yatırıma mecbur et!"... "Sıcak paradan kaç, dış yatırım olacaksa onu reel ekonomiye mecbur et!"...

Onun için sıkıntıya düştünüz. Lakin istikbaliniz daha bir garanti altına alındı.

Araya salgın girmese Kanal İstanbul'a da ilk kazma vurulacağına kalıbımı basarım. Lakin olmadı. Çünkü piyasa bir çok sektörde kapanmak zorunda kaldı.

Dövizin bir ayağı olan ne turizm doğru dürüst çalıştı, ne de ihracata çalışan bir çok fabrikanın bacası tüttü...

Merkez Bankası ne için var?

Merkez Bankaları bir ülkenin savaş stoğudur. Yani sigortasıdır. Devlet o paraları zor durumda kullanmak için biriktirir.

Dokuz, dokuzbuçuk milyar dolar kadarını da para basmak için ayırdığı ortaya çıkıyor. Bu da ortalama bir dolar, yedi lira altmış kuruş üstünden gerçekleşmiş. Şimdi Merkez Bankası yedi ondan geri toplar; kârâ bile geçer.

Erdoğan,  Albayrak'ın bırakmasını elbette istemezdi. Mecbur kaldı. 

Salgın periyodunda döviz uçuşa geçmiş...  Piyasaya hem döviz pompala, hem maaşları ver, hem de yatırımları sürdür, bu artık mümkün görünmüyordu.

Albayrak faizleri asla yükseltmezdi. Bu yüzden küreselciler ekonominin dümenine geçtiler.

Faizler yükselince içeriye döviz akmaya başladı. Dolayısı ile dolar ve euro müthiş bir hızla yüzde yirmiye yakın oranında düştü.

Fitch, Golden Sachman gibi değerlendirme kuruluşları anında kredi değerlerini yükseltti, büyüme rakamları müspet oranda yüzde altılara revize edildi..

CBS, yani kredi risk oranları altı yüzlerden, iki yüz seksenlere kadar geriledi. Ülke yatırım yapılabilir ülkeler sınıfına tekrar girdi.

Çok yakın zamanda kredi notu bir puan yükseltilecek...

Mevcut durum bize şunu öğretti: Faizi yükseltirsen uluslararası piyasa sizi göklere çıkarıyor.

Düşürdüğün anda "tu kaka" oluyor, dışlanıyorsun.

Merkez Bankası döviz rezevrleri bundan yirmi sene önce yirmi yedi milyar dolardı. Gayrı safi milli hasıla üçyüz milyar dolar...

Şimdi Merkez Bankası döviz rezervi doksan beş milyar dolar, gayrı safi milli hasıla bir trilyon dolar.

Bu yazıyı Kılıçdaroğlu'na cevap olsun diye yazmadım.

Onun bu ülkede iktidar şansı sıfır. 

Küreselcilerin yanında durduğu sürece de mümkün değil.

Salgının şiddeti düşüyor. 

Şimdi normalleşmenin yanında faizler kademeli aşağı çekilmeli, üretim ve yatırıma tekrar geçmeli, paradan para kazanmanın önüne tekrar geçilmeli; bankalara teslim olunmamalı...

Gördünüz, bu hususda on sene kemerleri sıktık, sadece savunma sanayii yüzde yirmilerden yüzde yetmişlere geldi. 

Tekstil, otomobil gibi hafif sanayide TIR'ların biri giriyor biri çıkıyor. Dışarıya şakır şakır mal satıyoruz.

Uzatmayalım...

Kavga küreselciler ile milliciler arasında...

Tüm hikaye de bundan ibaret!

Önceki ve Sonraki Yazılar