BİR MUSİBET...

Sabah sütçüyü beklerken, piyasada oluşan fiyat artışları nedeniyle kaygılarını anlatan bir kadın şunları söyledi:

“Evden dışarı çıkılır gibi değil. Hele çocukların elinden tutularak sokakta, pazarda gezecek gün kalmadı! Markete gideceğim zaman gizlenerek, çöp atacağım diyerek, başka gerekçeler bularak çıkıyorum!”

Bir diğeri ondan da dertli, “koca işsiz, çocuklar işsiz, ekmek alırken bile hesabını yapıyoruz” dedi.

Genç bir adam konuşmalara katıldı, şunu anlattı:

“Yeni evliyim, çocuk bekliyoruz. Aldığım aylık inanın yemeye yetmiyor! Doğalgazı iyice kıstık, çoğu zaman yakmıyoruz da! Zaten elektrik faturası, su faturası el yakmaya yetiyor! Geçen gün söyledi, duydunuz sanırım; süte de her an için zam yapılabilirmiş!”

Orta yaşlı bir kadın, belli/ belirsiz gülümseyerek “böylesini görmedim dersem inanın, her yönden savruluyoruz. Sütçü de zam yapmak zorunda bırakıldı, sebzeci de, üretici de… Asıl üretime verilen zarar çok önemli, üretici üretimden bir koparsa işte o zaman görürüz aya mı gidiyoruz yoksa aya mı gidiyoruz” dedi.

Yurttaş sütçüyü beklerken, ekmek/ iş/ aşı/ test kuyruğunda bunları konuşuyor!

Bir “kurallara uyun” çağrısına kulak asmayan kongrelerde bunlar konuşulmuyor!

***

Eskilerin sıkça yinelediği “bir musibet bin nasihatten iyidir” tümcesi burada yerini buluyor!

Nasıl bulmasın ki?

Yurttaşın elini attığı her yer zorluklarla dolu! Yaşamla bağlantı kurmakta zorlanıyor, toplumsal ilişkileri düğüm olmuş, gereksinmesini sağlayamıyor, çocuklarını sevindiremiyor, gönlünce isteklerine kavuşamıyor…

Geçtiğimiz günler Sevgililer Günü’ydü anımsarsınız…

Aylardır pırlanta reklamını yapan firma, estetikle değiştirilmiş yüz taşıyan oyuncuya “her kadın” için ürününün gerekliliğini söyletiyordu!

O pırlanta takılmazsa kadın “kadın” olmayacak sanki, kadının “hakkı” elinden alınacak sanki…

Buna benzer bir sürü “tüketimi” tetikleyici eylemler…

Ne yaşananı biliyorlar, ne acıyı seziyorlar, ne de “hakkı” sağlayacak gücü olmayanları düşünüyorlar…

Güldürmeyin, yurttaşın onu “hakkı” bulacak yerleri ağrılı/ şiş/ edilgen/ duyarsız…

Doyma, barınma, kendini korumanın peşinde…

***

İnsan yaşamını sürdürmek için yemek, yaşamsal gereksinmelerini sağlamak zorunda…

Pırlanta ne yaşamsal bir gereksinim, ne de bireysel bir “hak”… Kapitalizmin makyajı, süslü yanı, kadını objeye tutsak etme çabası…

Yaşamsal gereksinimin sağlanabilmesi için “üretimin” önünün açılması gerektiği, söyleniyor!

Hayvansal ürün süt, bunun başlarında yer alıyor!

Canlı için yaşamsal bir gereksinimdir, besleyicidir, koruyucudur…

Tüketici “zam gelecek” korkusu yaşarken; üretici yemi nasıl alacağını, sütünü sağdığı hayvanı nasıl daha sağlıklı/ nasıl daha verimli olmasını sağlayacağını düşündüğü açık!

CHP’li Ömer Fethi Gürer “geçen yıldan bu yana başta sanayi yemi, küspe, saman, yonca olmak üzere yem fiyatları iki kat arttı” derken, üreticinin zorluklarının yabana atılamacağının altını çiziyor!

Şöyle düşünelim;

Üretici, üretim sırasında geçmişte yükselen kurdan kaynaklı artan girdilerinden/ şu an kurun düşmesi kimi çevrelerde bayram sevinci uyandırmasına karşın girdi fiyatlarında düşüş yaşamaması “musibet” olmalı!

Üretirken zarar verenler,

Tüketirken zarar verenler,

Doyarken zarar verenler…

Hep “nasihat” vermekle çene yorsalar da, yurttaşın yaşadığı “musibet”…

***

“Musibet”, sözlükte “ beklenmedik bir zamanda gelen kötülük, sıkıntı veren durum” diye tanımlanıyor!

“Nasihat”, “öğüt”…

“Musibet”, acı verir, iz bırakır, yara açar! “Nasihat”, kulağı yalar geçer, çoğu zaman!

Covid 19 sürecinde olsun, daha öncesinde oldun yaşananlar iz bırakmayacak gibi, acı vermeyecek gibi değil!

Şu an toplumda kaç kişinin şiddet eğilimli olgularla karşılaştığını bilmesek de, her gün yükselmekte olduğunu biliyoruz!

Şu an yaşamlarını sürdürebilmek, gereksinmelerini sağlayabilmek için borçlanmaktan kaynaklı verdikleri evrakları ödeyemeyen yurttaşların icra dosyaları kabarmayı sürdürüyor!

Yurttaşın yaşananlardan dolayı karşılaştığı “musibet” duracak gibi değil! “İktidar” öğüt vermeyi sürdürüyor…

***

Herkes ne yaşadığını bilse de,

Herkes “musibetten” ders çıkarmayı istese de…

“İktidarın” değirmenine “su dökmeyi” sürdüren “muhalefet” anlayışıyla bir yere varılamayacağı “musibetin” karşılık bulamayacağı da biliniyor!

Şu an CHP yönetimi koşuşturuyor, yurttaşın arasına giriyor, esnafın sorunlarını dinliyor, “sözde” demokrasi dersi veriyor, kendini yineleyen “salı toplantıları” düzenliyor, yıllardır “-cak, -cek” diyor, yerel yönetimlerin başarısından söz ediyor…

Bunca “musibete” karşın, beslenmenin el yakmasına karşın, üreticinin/ tüketicinin yüreği kanamasına karşın “muhalefet umut” vermiyor!

Daha açık, daha net, daha somut nasıl anlatılır ki bu?

Önceki ve Sonraki Yazılar