BU GÜN BAYRAM; TADI YERİNDE OLAN...

Bayram…

En güzel “şeylerin” yapıldığı olmasa bile;

Bu güne değin ortalığı kasıp-kavuranların,

İnsanları açlığa boğanların,

Çalışanları çalışamaz durama getirenlerin,

Hak edilen emeğin karşılığını gasp edenlerin,

Sokakları yaşanılmaz yaşam alanları yapanların,

Yaşamın “bir kendileri” için var olduğuna inananların…

En güzel “sözlerini” söylediği gündür!

***

Öyle zorlanmaya hiç gerek yok…

Uzun boylu düşünmeye, uzun geçmişleri anımsamaya da gerek yok!

Bugün “bayramın halkımıza sağlık, huzur getirmesi dileğiyle” diye biten “sözlerin” ne önü var, ne de arkası…

Peki, bu insanları “sağlıksız” kılan koşulları oluşturan, bu insanları “huzursuzluğa” itekleyen, bu insanları salt “dilekle” oyalayan “yapı” kimin eylemlerin sonucu?

Bilen, bilse de söylemiyor, söyleyemiyor!

Daha dün gerçekleşen yasalardan biri ohal, bir diğeri patrona yetmişbeş lira destek, kayyum konusu da var…

Bunları “sağlığın/ huzurun” neresine koyacağız, neresinde haklılık payı arayacağız?

Bu yapılara/ düşüncelere “muhalif” olduğunuzda, karşınıza çıkan savunma, ya da sizi edilgenleştirecek sözler şöyle:

Sana mı kaldı bunları değiştirmek, bu dünya böyle gelmiş/ böyle gidecek!”

Doğrusu bu mu?

***

Öyle “bayram” deyince, içinde uyuşukluğun/ edilgenliğin/ miskinliğin kol gezmesine ödün verecek bir oluşumdan söz etmiyorum…

Salt “bayram” günlerine özgü bir olgu olarak da düşünmüyorum…

Asıl “bayramı”, toplumun yapısı oluşturur!

Her tür sıkıntının var olduğu toplumlarda, kimin elinin kimin cebinde olduğu bilinmeyen sistemlerde, bir yanda açlık/ işsizlik varken “seçilmiş” işbirlikçilerin üçer/ beşer aklın almayacağı aylıkla doyurulduğu “iktidarlarda”, öyle sözü edildiği gibi “bayram sevinci” de olmaz, “bayramın” özgün anlamı da…

İki kişinin yediği, altı kişinin ürettiği, iki kişinin aç kaldığı etrafı sınırlarla çevrili alanlar; “yaşam alanı” da değildir, “bayramı” tadında yaşatacak yer de…

Yaşanır/ yaşanıyor, dedirtilerek yanıltılıyorsunuz!

***

Fıkra sevmeyen yoktur.

Bir de işin içerisinde Nasrettin Hoca olunca…

Bir yandan güldürür, bir yandan da düşündürür…

Hoca bir gün, hiç bilmediği bir kente gitmiş. Kentte herkes yiyormuş, içiyormuş, bir yandan da horon tutup eğleniyormuş.

Hocayı gören kentliler, masalarına çağırmışlar, ellerindeki yiyeceklerden/ içeceklerden sunmuşlar.

Hoca bir güzel yiyip/ doyduktan sonra sormuş:

Çok garip bir yer burası, burada her şey beleş” demiş.

Biraz önce Hocayı masaya çağıran, ne varsa masasında önüne getirenlerden biri tepki göstererek, “efendi, sen deli misin? Bugün bayramdır. Herkes evinden pişirdiklerini buraya getirir, burada bulunanlar yer, içer, eğlenir” demesinin ardından, Hoca, “keşke her gün bayram olsaydı, herkes mutlu olurdu, doyardı” demiş.

Unutmuş olamayız/ unutmuş olanları haklı bulamayız, “mutlu olmak” için başta ”doymak” da gerekiyordu.

*

Güzel şeyler” konuşalım da, “güzel şeyler” yapıldığını da görelim…

İstediğinizce “güzel şeyler” konuşun, ağzınızda “kuş” tuttuğunuzu dile getirin örneğin, ya da bir deniz kıyısında martılarla dans ettiğinizi, ya da ne denli güçlü olduğumuzu/ büyük olduğumuzu/ başka toplumlara benzemediğimizi/ konuk severliğimizi, aşımızı üleştiğimizi, azla yetinebildiğimizi…

Bunları süsleyerek, kıyılarını ışıklarla bezeyerek anlatın anlattığınızca…

Bir kurban pazarını düşünün…

Ülkenin yüzde seksenini oluşturan asgari ücretlisinin, emeklisinin, dar gelirlisinin kurban pazarında hangi zorlukları yaşadığını biliyor musunuz?

Emekliye “bayramlık” diye verilen bedelle nasıl bir kurbanlık alabileceğini, üzerine aylıktan eklese ay sonuna dek nasıl yaşayabileceğini düşünen yok sanıyorum…

Varsa bile bile “çok” yazık!

Bu yurttaşın “güçsüzlüğünden” daha çok, “iktidarın” yurttaşı görmek istediği durum olmalı bu…
Her şey olsun, gücü olun azınlık alabilsin, gücü olmayan bakınsın/ geçsin!

Güzel” olan bu mu?

***

Bunu değiştirelim…

İktidarın”, bu ülkeyi yönetenlerin halk için ne yapmak istediklerini/ bu güne değin yapılanlara bakarak çıkarmak olası…

Haydi soruyorum:

Dünden nasılsınız?

İyiyseniz “iktidara” alkış; değilse hesabını sorun!

Güzel “sözlerin” söylendiği değil, güzel “işlerin” yapıldığı sürecin başladığını bilmek/ görmek herkesin hakkı…

Önceki ve Sonraki Yazılar