"EV/ARABA ALMAK ARTIK ÇOK KOLAY!"

İnsanların “duyguları/ davranışları/ bakışları” üzerine oyunlar sergileniyor!

Yaşanan olaylara karşı “duruş” biçimi bunu ortaya koyuyor!

Bu ülkenin geçmişte “çok değişik” yaşam “farklılıkları” vardı; merdiven basamağı, ya da belirsiz yokuş çıkışları gibi, normal bir kalp atışı gibi…

Anlaşılmazlık/ zorlanma olmazdı; tik tak/ tik tak…

İnsanlar bir araya geldiklerinde, aralarındaki “ayrımı” bu denli görmezlerdi/ dillendirmezlerdi!

Örneğin yoksul/ varsıl “ayrımı” bu denli makas aralığı oluşturmuyordu. Düşünsel olarak da, bu denli uçlaşmalar/ ayrışmalar yaşanmıyordu!

Bugünlerde çok konuşulan “yüz artı yirmi artı sekiz milyar dolar” konusunu, herkesin avazı çıktığınca sorması gerekiyordu örneğin, herkes bunu sorabilirdi!

Örneğin, covid 19 sürecinde alınan önlemlerle dar gelirli olanların yaşadıkları dilden düşmemesi gerekiyordu; yurttaşa yazılan cezalar ile, “iktidarın” cenazede/ kongrede/ yemekte oluşturdukları yığının sorgusuzluğu/ sorumsuzluğu dillerde pelesenk olmalıydı!

Örneğin emeklilerin, örneğin emekçilerin, örneğin yaşama “yetişemeyenlerin” bilinmesi gerekiyordu!

“Yok” denilince yok olsa, ya da her şey “iktidarın” dediği gibi olsa;

Başka yerde “cennet” aramaya ne gerek kalır mı?

***

Yok, öyle değil ama!

Yaşam “farklılıkları” azalmakla, üstelik “iki uç” biçimine dönmekle kalmamış; açlık sınırındaki asgari ücret, ülkenin “normal maaş” biçimine dönüşmüş!

Düşünsenize, ülkenin yarısından çoğu geçimini “asgari ücretle” sağlamaya çalışıyor. Bununla hem kendi, hem mutfak, hem çocuklarının aylık masraflarını karşılıyor!

Bu yine iyisi…

Genç nüfusun dörtte biri işsiz, “asgari ücretli” ailesinin yanında; evden çıkmıyor, arkadaşlarıyla buluşmuyor, evin içinde hapsetmiş kendini…

Bir “ucun” yaşamında bunlara yer yok! Üstelik böyle bir yaşam da yok! Her yer bolluk, her yer gelincik tarlası…

Çöp varillerinden topladıkları ekmek/ yemek atıklarıyla karnını doyuranları, pazarda sonu bekleyip çürümüş meyve/ sebze toplayanları bunlara yaklaştırmıyorum bile!

Varsa yoksa kendi yaşamları, varsa yoksa kendi çevreleri, varsa yoksa içinde bulundukları varsıllıklar…

***

Arama motorunda kısa bir süre gezinerek çok şey öğrenilebilir…

Öyle ki, çalışanların/ iş bulanların yakınları da çalışıyor/ iş buluyor!

Buna kardeş ekle, çocuk ekle, kuzen ekle…

Yalnız bu da değil… Kamuda iyi bir yerde bulunuyorsa, çevresini yakınlarıyla/ tanıdıklarıyla doldurabiliyor, üstelik bulunduğu birimin gereksinmesini karşılayacak şirkette kurdurabiliyor!

Ne hoş!

Geçtiğimiz günlerde, Ticaret Bakanlı Ruhsar Pekcan’ın eşinin Yönetim Kurulu Başkanı olduğu Nanoksia Biyoteknoloji firmasından dezenfektan alımı yaptığı ortaya çıktı! Dün de görevden alındı; bitti mi?

Yine bugün AKP Grup Başkanı Naci Bostancı’nın oğlunun Nükleer Enerji Genel Müdürü olarak atandığı arama motorunda gezinmeye başlandı!

Yalnız “iktidar” kanadına değil, şu an örneğin Adana Anakent Belediyesi’ne bakın; ağabey bir yerde, kardeş bir başka yerde… Listeyi uzatmak olası…

Elinde “bir” olan, ikisini, üçünü, daha çoğunu alıyor!

“Duyguların/ davranışların/ bakışların” talan edilişinin göstergesi bu olmalı!

***

Bunlar yabana atılacak, görmezden gelinecek “şeyler” olmamalı!

Yaşam “farklılıklarının” olmasının önemi de bu!

Ülkemizde yaşanan yoksulluğu/ ekmeksizliği/ işsizliği/ doyumsuzluğu bir yana bırakarak “öncesinden daha iyiyiz, daha iyi koşularımız var” diyebilir misiniz?

Kargaların alayı birden güler, ya da söyleyenin aklından zoru olup/ olmadığını düşünür!

Bu ülkede birileri çok iyi yaşıyor, çok iyi kazanıyor, çok iyi araçlara biniyor olabilir; ancak birileri…

“Asgari ücret” ya da “emekli aylığı” ile değil iyi yaşamak/ değil iyi kazanmak/ değil iyi araçlara binmek “takaya” binecek durumu var mı; onu düşünür aklı yerinde olan biri!

AKP’li Hülya Atçı Nergis, Kayseri’nin yerel televizyonuna gündeme ilişkin değerlendirmeler yaparken şunları söylüyor:

“Türkiye’nin nereden nereye geldiğini, Türkiye’nin ne kadar geliştiğini, gerçekten ev ve araba almanın artık çok kolaylaştığını, geçmişle kıyaslandığında Türkiye’nin her kademede geliştiğini anlatacağız!”

Sonra da “iktidarın” bilindik kalın harfli sözler geliyor:

“Muhalefet istediği kadar konuşsun, karşı medya istediği gibi haber yapsın”

Çimdik atın bana; AKP’li Nergis’i anlamak zorundayım!

***

Bu insanların “duyguları/ davranışları/ bakışları” üzerine oyunlar sergilendiğini gösteriyor!

“Nereden nereye” gelmişiz, gelişmekteymişiz, ev- araba almak daha kolaymış…

Bu soru yurttaşa…

İki tane köprü yapmak, beş tane yükleniciyi dolara boğmak, beton yapılarla kentleri yaşam alanı olmaktan uzaklaştırmak, son model araçlar, bakana/ yakınına kıyaklar, çember içindekileri “huzur hakkı”na kavuşturmak; bunlar nerede olduğumuzun, gelişmişliğimizin, varsıllığımızın kanıtı olmalı…

Sorum şu:

Yurttaş “asgari ücret” ya da “emekli maaşıyla” denilenleri nasıl gerçekleştirecek; yaptığınız gibi mi?

Bana kalırsa, böyle “keskin” sözlere hiç kimse kalkışmamalı…

Önceki ve Sonraki Yazılar