ÇARESİZLİK HER ŞEYİ YAPTIRIR

Gençler... Aydınlık yüzleriyle insanın içini ferahlatan gençler. Ama ne yazık ki, çoğunun geleceğe dair umudu yok. Siz istediğinizi söyleyin, siz istediğinizi anlatın, Türkiye’nin geleceğine dair umutlar saçın yine de işe yaramıyor. Gençler gelecek kaygısı içinde ve ikna olmuyorlar. Çoğu çareyi yurt dışında bulmak peşinde. Karamsarlığın ve umutsuzluğun nedenini sorduğumda genelde aynı cevabı veriyorlar. Adam kayırma yani torpilden dem vuruyorlar. Ardı ardında da sıralıyorlar.

  • Adamın yoksa devlette işe giremezsin.

  • İktidarda tanıdığı yoksa boşuna hayal kurma.

Torpilin liyakati yok ettiği bir ülkede, gençler nasıl umutlu olabilir ki? Torpil yapanlar ve torpil peşinde koşanlar ülkemizin geleceğini kökünden torpilliyorlar.

Mesela bugün Çanakkale/Gelibolulu işçi bir baba ile konuşuyorum. Oğlunun iş bulamamasından çok dertli. “Oğlum mekatronik mühendisi. Yapmadığımız müracaat, çalmadığımız kapı kalmadı. Ne yazık ki iş bulamadık. Son çare olarak kasiyer/tezgahtar olarak iş bulabildik. Mühendisliği bir yana attı BİM’de çalışıyor. Bunca sene boşa mı okuttuk çocuğumuzu?” Diye haklı olarak soruyor. Ben cevap veremedim. Cevap verecek babayiğit varsa ortaya çıksın da bu genç adamı kendi mesleğinde çalıştırsın. Olmaz mı?

NÜFUSUMUZ NEDEN AZALIYOR?

Geçenlerde Cumhurbaşkanı ülke nüfusunun artış hızının yavaşlamasından şikâyetçi oldu.

“Nüfusun artmamasının sebebi nedir?”

Çevremizde kızlı erkekli çok bekâr genç var. Onlar sordum.

Neden evlenmiyorsun?

Orta ve alt gelir grubuna dahil gençler; “ Bu maaşla bizimle kim evlenir? İşsiz insan evlenir mi? Ailemle yaşamasam rezil olurum. Maaşım ancak bana yetiyor? Bu maaşla evlenip de rezillik mi çekeyim? ” gibi sebepleri ileri sürüyorlar. Eskilerin “ iki gönül bir olunca samanlık seyran olur” sözleri eskide kalmış. Parasız hayat, rezil hayat fikri akıllara nakşedilmiş durumda. Hayat pahalılığı, lüks ve markacı tüketim, rahata düşkünlük insanları çepeçevre kuşatmış durumda. Artık sosyal devlet, sosyal yardımlar şeklinde algılanır olmuş. Devlet en kapitalist patron olmuş. Memur, işçi ve emeklilerin maaş hesaplarında şakır şakır pazarlık yapıyor ve en son ne kadar ücret ödeyeceğine de kendisi karar veriyor. Hesaplamada kullandığı girdilerin toplamı olan enflasyon rakamını da yine kendi hesaplıyor. Yani kendi çalıp kendi söylüyor.

Üst gelir grubunda olanların sıkıntısı ise ağır çalışma şartları, kendine denk birini bulamama, kariyer hedefleri gibi sebeplerle boğuşuyorlar. Bir de yaş ilerledikçe armudun sapı, elmanın çöpü misali gerekçeler de az değil hani.

Anlaşılan o ki gençler hayat pahalılığından iki yakasını bir araya getirip de evlenemiyor ki? Yine aynı gerekçelerle ağır çalışma şartları da eklenince evli çiftler ikinci veya üçüncü çocuğu düşünmeyi bile akıllarından geçmiyor.

Sonra, neden nüfus artmıyor? Neden gençler evlenmiyor? Tabi ki evlenemez. Hatta bırakın bekarların evlenmesini, evli çiftler dahi hızla boşanmaya doğru sürükleniyor. Bekarların evlenememe gerekçeleri ile evlilerin boşanma gerekçeleri neredeyse aynıdır. Özellikle ekonomi, en önemli gerekçedir. Türkiye’nin gelir dağılımının adil olduğunu kim söyleye bilir? Devletin topladığı vergilerin ne kadarını halk ödüyor? Kimler milli gelirden ne kadar pay alıyor ortada değil mi?

Türkiye hızla o televizyonlarda, yabancı ülkelerde gördüğümüz aile yapısına doğru savruluyor. Artık toplumun çekirdeği olan aile kavramı hızla erozyona uğruyor. Ailelerimiz hızla parçalanmaya doğru sürükleniyor.

Hem uzman sosyolog olarak, hem de aile danışmanlığı eğitimi almış biri olarak aile kavramına sosyolojik olarak baktığımda ana sebebin başında ekonomik çöküntü nedeniyle ailelerin asgari düzeyde dahi olsa giderlerini karşılayamayacak hale geldiklerini, pandemi, işsizlik ve düşük ücret nedeni ile ailelerin dengesinde aşırı gerilme olduğunu, şiddet, şiddetli geçimsizlik ve boşanmaların bu nedenle arttığını öngörüyorum.

Kapitalizmin dayattığı markacı aile hayatıyla, Türkiye gerçeğindeki aile hayatı tamamen taban tabana zıt durumdadır. Türkiye’de anneye babaya ve çocuklara sahip çıkma duygusu, alabildiğine kuvvetlidir. Bir anne ve baba düşünün; senelerce yememiş içmemiş çocuklarını okutmaya ömürlerini adamışlar ve sonuçta çocuklarının daha iyi şartlarda yaşamasına gayret etmiş. Ama gel gör ki okuttuğu çocukları iş dahi bulamamış aileye daha da yük olmuş. İş bulamadığı için, rezil olmamak için evlenememiş bir genç. Hâlâ annesinin babasının eline bakmaktan utanır olmuş.

Hal böyle olunca evlilik de olmaz, nüfus da artmaz.

TÜRK AİLE YAPISI BÜYÜK TEHLİKE ALTINDA

Maddi sıkıntılar sebebi ile toplum erozyona uğruyor. Türk aile yapısı hızla çözülüyor. Aile yapısı çökünce doğal olarak toplumsal dayanışma, toplumsal etkileşim ve direnç de azalıyor. Aşırı duygusal bir yapıya sahip Türk insanı, yalnızlığa alışkın değildir. Kapitalizmin aşırı bireyselci dayatmaları ve bireysel dayanışmayı reddeden iş dünyasının acımasız kuralları, insanlarda çileden çıkarıyor. Küresel kapitalizmin cenderesine girmiş, ekonomik çarkların arasına hapsedilmiş insanlar Richard Sennett’ın anlatımı ile ciddi boyutta “karakter aşınması” tabi tutuluyor.

Bazen düşünmeden de edemiyorum. Corona-19 salgını kapitalist zekanın insanlığa bir tuzağı mı? Yeni kapitalizm, insanlığı Corona-19 ve pandemisi ile ciddi bir karakter aşınmasına mı zorluyor? “ Yaşamak için köleliğe hazır ol” anlayışı ile bireyselliği egemen kılan “EVDEN ÇALIŞMA” yönteminin hayata geçirilmesini tesadüfi olabilir mi?

Özellikle corona-19 salgını ile yüzbinlerce insanın ölümü tesadüfi mi? Yeni kapitalist küresel sermayeler, ulusal ve sosyal devletlere; eğer bize uymaz ve kapitalist olmazsan seni yok ederiz dayatmasında mı bulunuyor? İşte bu ve buna benzer birçok nedenin ucu dönüp dolaşıp aileye dayanıyor. Yeni kapitalizmin en büyük hedefi bireyselliği kutsayarak klasik aile yapısını mı hedef alıyor?

Yapay zekânın hızla yaygınlaşmaya başladığı dünyada fazla insan nüfusuna gerek yok mu diyorlar?

Sevgili dostlar kapitalizmin kölesi olmak yerine, el ele omuz omuza toprağa dönmek, birlikte ortak yaşama, köylere dönmek bizleri biraz ferahlatır ve daha insanca yaşamamıza mı neden olur? Ama bizim devletimiz var? Bizim devletimiz demokratik laik sosyal hukuk devletidir diyorsanız. Bakın bunda haklısınız. Bizim devletimizde en az bizler kadar duygusal olmak zorundadır ve duygusaldır da.

Karakter aşınmasına uğramadan, omuz omuza, kardeşçe yaşama ve ailenin o sımsıcak kucaklayıcı atmosferine sahip çıkmak gayreti ile ailelerimize sahip çıkmak için en büyük görev önce devlete, devleti yönetenlere ve elbette ki el ele vermesi gereken bizlere düşmektedir.

Hala zaman geç değildir.

Önceki ve Sonraki Yazılar