
Ömer Yıldız
GRİ PASAPORTLA İNSAN KAÇAKÇILIĞI
Koca Türkiye Cumhuriyeti Devleti olur olmaz tiplerin oyununa geliyor. Koca koca belediyeler bilerek veya bilmeyerek bazı zibidilerin isteğine uyarak Türk Devletini itibarını insan kaçakçılarının emrine veriyor. Aylardır, belki de yıllardır süren bu sahtekarlığı nasıl oluyor da devletin istihbarat örgütleri fark etmiyor ki?
Merkez Bankasının milyarlık dolarları
Muhalefet partileri ve kamuoyu haklı olarak merkez bankasının milyarlarca döviz rezervleri kime gitti diye soruyor? İktidar da her seferinde başak başka açıklamalarlae cevap vermeye çalışıyor. Artık sıkıldık bundan. İktidarın veya merkez bankası çıkıp açıklamalı ve mesela demeli ki.
35 milyar dolarla altın alındı
10 milyar doları İş Bankasına,
15 milyarı Halk Bankasına,
5 milyar doları vakıf Banka
7 milyar doları X Bankasına
20 milyar doları Y Bankasına olmak üzere devletin merkez bankasında bulunan 128 milyar dolar rezervleri satılmak üzere dağıtıldı. Bu satışla amaçlanan hedef, döviz fiyat artışlarını durdurmak, faizlerin yükselişine engel olmaktır. Bankalara verdiğimiz dövizlerden en çok satın alan gerçek ve tüzel kişiler de şunlardır;
A inşaat Firması 5 milyar dolar
B inşaat firması 3 milyar dolar
C holding 500 milyon dolar
Yabancılar 18 milyar dolar
Vatandaş ise 45 milyar dolara alarak Türk liralarını dolara çevirmişlerdir.
Böyle bir açıklama yapmak zor mu? Yasal bir sakıncası da yoksa böyle bir açıklama yapmaktan neden çekiniliyor ki?
Eğer bu şekilde bir açıklama yapılmazsa, kamuoyunun zihninde “bu paralar kime boca edildi de kimler döviz fiyat artışlarıyla parasına para kattı? diye düşünecektir.Ki böyle düşünmeye de zaten başlamıştır. Açıklamanın yapılmaması halkın gözünde her gün hükümete puan kaybettirecektir.
TESUD Yönetimi görevden alınmış
Sebep ne?
PKK’yı mı desteklemişler?
Yurt dışına insan mı kaçırmışlar?
Yolsuzluk mu yapmışlar?
Bu yönetim ne yapmış da görevden alınmış?
Emekli amirallerin, Montrö Boğazlar Sözleşmesi ve sarıklı cübbeli amiral konularıyla ilgili duyurularına şiddetle karşı çıkan AKP ve diğer siyasi partilerin tepkisi üzerine, MSB’nın asker dernekleri olan TESUD ve TEMAD’ı toplantıya çağırarak genel görüşmeyi müteakip toplantı sonrasında yapılan açıklamadır. Milli Savunma bakanlığı, “TESUD ve TEMAD’da emekli amirallerin bildirisini kınadı” açıklamasına emekli astsubaylar derneği TEMAD “evet kınadık” derken, emekli subayların derneği “TESUD biz toplantıda böyle bir kınamada bulunmadık” demeleri üzerine TESUD’un üzerine gidilmiştir. İçişleri Bakanlığı müfettişler TESUD’u denetlemiş ve dün itibariyle de TESUD yönetimi görevden el çektirilmiştir.
Diyelim ki TESUD yönetimi TEMAD gibi davransa, emekli amiralleri kınasaydı TESUD bugünkü gibi müfettişlerle incelenir, bakanlıkça görevden alınır mıydı? Cevabını yine biz verelim. Elbette ki, alınmazdı.
MSB Hulusi Akar eskiden general de olsa, bugün için AKP’nin profesyonel siyasetçisidir. Dolayısı ile emekli subaylar onu AKP’nin politika uygulayıcısı bir siyasetçi olarak algılamaktadır ve her siyasetçiye olduğu gibi ona da mesafeli durmaktadır.
Cumhurbaşkanının doğru bir tespit olarak ifadesi ile “emekli de olsa bir asker askerdir” cümlesinden yola çıkarak “bir siyasetçi emekli asker de olsa yine siyasetçidir” diye düşünebiliriz. TESUD yönetimi kanaatimce böyle düşünmüş ve eskiden general de olsa AKP politikalarının yılmaz savunucusu ve uygulayıcısı olan siyasi kimlikli Hulusi AKAR’a mesafeli durmayı temsil ettiği topluluk bağlamında uygun bulmuştur.
TESUD’un bu duruş Hulusi AKAR’ın AKP siyasetçisi olmasından dolayı değil, aynı şekilde MHP’li , CHP’li veya İYİ Partili de olsa tüm siyasi bakanlara mesafeli durmaya gayret edecektir. Kim bilir belki de MSB emekli asker olmasaydı TESUD ile MSB arasında kamuoyuna yansıyan bu lüzumsuz gerilim de olmayacaktı.
Bence TESUD’un başına gelenlerde, Hulusi Akar’ın hala görev başındaki bir general gibi davranarak, mahiyeti olarak gördüğü TESUD’a tavır almasının ve onu cezalandırmaya karar vermesinin etkisi vardır. Ama Hulusi Akar’ın TESUD’a reva gördüğü bu davranışın bir çok emekli subayı da incittiğidir. Sosyal medyadan izlediğim kadarı ile bir çok emekli subay Hulusi Akar’a kırılmıştır.
Devlet Bahçeli
Alparslan Türkeş vefat ettiğinde, sanırım Gercüş’te berbat bir havada görevdeydik. O günlerde taburumuzda görev yapan diş hekimi asteğmenimiz MHP’nin başına büyük olasılıkla Devlet Bahçeli’nin geleceğini söylediğinde çok şaşırmıştım. Çünkü siyasetle fazla ilgili değildim.
Devlet Bahçeli o günden bu yana ilgi alanımdadır. Onun, Alpaslan Türkeş gibi yılmaz bir Türk milliyetçisi olarak siyaset yapacağını düşünüyordum. Ama gördüm ki, Devlet Bahçeli siyasette daima kudretli ikinci adam olmayı yeğliyor. MHP’nin başına geçtiği günden bu yana Türkiye siyaseti her zaman bir çalkantı içinde ve her ne hikmetse Devlet Bahçeli daima kritik bir konumda pozisyon almaktadır.
Dün yerden yere vurduğu bir siyasetçiyle bir anda sarmaş dolaş olurken, yine dün aralarından su sızmayan bir siyasetçilere en ağır sözleri sarf etmekten çekinmemektedir. Devlet Bahçeli, 1999 yılından beridir Türk Milletinin ve Türkiye Cumhuriyeti'nin kaderini belirlemede birinci derecede sorumludur. Ve her ne hikmetse, attığı her siyasi adım veya siyasi manevrası her durum ve şartta, daima AKP politikalarına destek mahiyetindedir ve AKP’nin önünü açan politikalardır
Sanırım Devlet Bahçeli siyasi ömrünün son baharında, AKP lehine, yine büyük bir siyasi altın vuruşa imza atmak üzeredir. Dünkü grup toplantısı konuşması; Türkiye Cumhuriyeti devletinin anayasasını AKP’nin Rabia işaretli ilkeleri esaslarına getirmesine destekler mahiyettedir. Bahçeli "MHP, yeni anayasa vizyonunu kavramış ve kararlılıkla çalışmaya koyulmuştur" demekle neyi hedeflediğini 1921 anayasasını örnekleyerek izaha çalışmıştır. Demek ki Bahçeli yeni anayasa konusunda ikna edilerek , AKP’nin yeni anayasa ile ne yapılmak istendiğinin vizyonuna çekilmiştir. Bu yeni vizyon esasında AKP’nin yıllardır seslendirdiği, tek millet, tek bayrak, tek devlet ve tek millet istikamettir. Bahçeli artık AKP’den daha fazla yeni anayasayı savunma görevini üstlenmişe benzemektedir. Bundan sonra MHP yöneticilerini ve Bahçeli’yi daha yoğun şekilde yeni anayasa savunuculuğu yaparken göreceğiz.
AKP’nin Rabia işaretli temel siyasi ilkelerinde Türk Milletinin adının, Türklüğün ve Atatürk’ün adının minimum seviyede telaffuz etiğiniz zaten biliyoruz. AKP Türkiye’yi MHP ve Bahçeli eliyle Rabiya işaretiyle ifade ettiği seviyeye getirtecektir. Yeni Türkiye Cumhuriyeti’nde Türk Milletinin layık olduğu değer Devlet Bahçeli’nin ve MHP’lilerin biçtiği kıymet kadar olacaktır.
Bu kıymetin ölçüsü nedir diye soracak olursanız? Devlet Bahçeli’nin siyasi hayatı boyunca Türk Devletinin, Türk Milletinin ve Atatürk ve düşüncesinin getirdiği seviye ve biçtiği değerler üzerinden tespit etmek mümkündür.
Yani Türklüğe, Türk Milletine ve Atatürk ve değerlerinin ruhuna el Fatiha.
Hani ülkücü dostlar diyordu ya “Tanrı Türkü Korusun.” Artık bu deyiş mazide kaldı. Devlet Bahçeli MHP genel Başkanı olduktan beridir bu söz rafa kaldırıldı.
Bunu fark etmeyen ülkücülere şunu söylemek lazım. Eğer sizin ülkücülük anlayışınız buysa “Tanrı Türkü MHP ve Bahçeli’den korusun ”demek de bize düşer değil mi?
1 000 000 000 Amerikan doları
Kazdağları’nı yolunmuş kaza çeviren Kanadalı Alamos Gold Şirketi, Türkiye’yi uluslararası anlaşmayı ihlal ettiği gerekçesiyle mahkemeye vermiş. Alamos Gold Şirketi, Türkiye'ye tam 1 000 000 000 dolar tazminat istemiş.
Bugün Kanadalı, yarın bir başka firma. Türkiye’yi yönetenler işin sonunu düşünmeden topraklarımızda olur olmaz ülkelere çeşitli haklar tanıyarak ticaret yapmalarına olanak sağlamaları sizce mantıklı bir politika mı?
Mesela ÇİN firmaları. Çin’in sermayesiyle girdiği ülkede gözüne kestirdiği toprakları ele geçirmek için elinde bolca bulunan dolarla hedef ülkeyi aşırı yemleyerek, borca boğarak esir alıp, sonra da borcunu ödeyemeyecek hale getirdiği, hedef ülkeden beğendiği yeri 99 yıllığına kiralama hakkı elde ettiği bir realite değil midir? Çin genelde savaş gemilerini de devreye sokacağı ticari su yolları üzerindeki hedeflere yönelik adımlar atmaktadır.
Çin’in bir cinlik yaparak AKP’nin yeni İstanbul kanalı projesine ilgisi ne seviyededir. Çin, kanal projesi için Türkiye’ye kesenin açtığını söylemiş midir? Eğer vaat ettiyse ne kadar kredi veya hibe verebileceğini taahhütünde bulunmuştur ve bunun karşılığı ne gibi taleplerde bulunmuştur?
Ayrıca Çin, şimdiye kadar Türkiye’de hangi projelere finansman kredisi açmıştır?
Türkiye şimdiye kadar Çin denen bela devletten kaç milyar dolarlık kredi sağlamıştır? Çin firmalarının Türkiye’deki maden sahaları kaç tanedir?
Cemaat, tarikat, din, diyanet
Türkiye sosyolojik olarak Türk Milletsiz ümmetçi millet anlayışına doğru gidiyor. Bu konuda öyle çok faaliyet var ki, yüz yıldır oluşturulmaya çalışılan ulusal Türklük şuuru, ulus devlet yaratma hedefleri yavaş yavaş flulaşmaya başladı. Üzülerek yazıyorum, büyük gaflet içindeyiz. Çünkü, büyük bir dini yapılanma Türk Milletine, Türklüğe ve Atatürk’e, düşünce ve yaşam tarzına karşı korkusuzca adımlar atarak, yeni nesillerin ve halkın beyinlerini işlenmeye çalışıyorlar. Türkiye, ne yazık ki AKP döneminde farklı dünya görüşlerinin egemenliğine savrulan üç kutuplu dengesiz bir topluma dönüşmektedir.
Bu kutuplar;
1- Ümmetçi tek millet;
Bu sosyolojik proje AKP’nin eliyle yürütülüyor. Tek devlet, tek vatan, tek millet ve tek bayrak diyen AKP yönetici kadroları, yüz yıllık Türk Devletinin oluşturmaya çalıştığı ulus-devlet anlayışını etkisiz kılmaya çalışıyorlar. AKP, Atatürk’ün oluşturmaya çalıştığı ulus devlete, uluslaşmaya set vurmak için özellikle Osmanlıcılığı hakim kılacak bir anlayışı oluşturmak için din adamları dünyasını ve dini değerleri daha fazla öne çıkaran kavramlar üzerinden yani bir devlete, adı konmasa da “yeni Osmanlı devleti” kurmaya yönelik siyasi adımları atmaktan da geri durmuyor. Bu idealini halk anlatabilmek ve halkı ikna etmek için de Milli Eğitim Bakanlığını, tarikat ve cemaatleri, Diyanet İşleri Başkanlığını ve devlet içine yerleştirdiği yetkili kıldığı kadrolarla gerçekleştirmeye çalışıyor. Bu siyasi hedefin yan yüklenicileri, siyasi ikbal peşindeki ne yaptığının farkında olan Devlet Bahçeli ve yönetimindeki MHP kadrolarıdır. Yine FETÖ zihniyeti de bu fikrin destekçisidir. Bu ideale hizmet yolunda sanki takıyye şeklinde de olsa, FETÖ ile buzların eritilmeye çalışıldığının da emarelerini görebiliyoruz.Böyle düşünmemizin gerekçesi de, daha önce FETÖ soruşturması geçirmişlerin, FETÖ’ye methiyeler düzmüşlerin yetkili makamlara getirilmesidir.
2- Türk Ulusu” anlayışını devletten söküp atmaya ve ulus devleti yıkmaya çalışan etnik ayrılıkçılar;
Bu gruptakiler, genelde kendi etnik milliyetçilik anlayışlarını tüm topluma egemen kılamayacaklarının farkında olarak, en azından kendilerine etnik ayrıcalıklar elde etmeye çalışan PKK türü örgütsel anlayışlılarla, HDP gibi uzantı partilerdir. Etnikçi ayrılıkçı fikir sahiplerinin yurt dışından finanse edildiği, desteklendiği de büyük olasılıktır. Çünkü emperyalizm etnik Kürtçüler Irak ve Suriye’de başarılı şekilde kullanarak iki devleti de savaş alanına dönüştürmüş, yüz binlerce insanın ölmesine de sebep olmuştur. Yugoslavya örneği tüm çıplaklığı ile önümüzde durmaktadır. Bu fikrin aktif savunucuları HDP ve destekçileri olsa da bu fikrin en büyük yancısı CHP içinde faaliyet gösteren ve hala CHP’yi siyasi olarak bloke eden bir kısmı HDP sevdalısı, bir kısmı ileri solcu görüntüsündeki neoliberal solculardır. Din kisvesi arkasına saklanmış bölücülerdir.
3- Mustafa Kemal Atatürk ve değerlerine Ulus Devlete inanan yüz yıllık devlete sahip çıkanlar;
Bu kesim, Mustafa Kemal Atatürk etrafında toplanarak ulus devlet anlayışına inanmış, “Ne Mutlu Türküm Diyene” demekten çekinmeyenlerdir. Tek dayanakları ve güvenceleri anayasanın değişmez maddeleri ve anayasanın başlangıç kısmıdır. Vatandaşların büyük çoğunluğunu kapsadığını düşündüğüm bu ana kitle demokratik, laik, sosyal hukuk devletinden yana, yani Atatürk’ün ve silah arkadaşlarının kurduğu Türkiye Cumhuriyeti Devletine gönülden bağlı olan sahipsiz halk yığınlarıdır.
Bu kesimin savunucuları ve mücadelecileri; Bahçeli’nin MHP’sininden ayrılmış ülkücüler, CHP’den ayrılmış Atatürkçülerdir, CHP içinde her şeye rağmen varlık gösteren “Ne Mutlu Türküm Diyene” diyen siyasetçilerdir, siyasi yalpalamalarına rağmen Meral Akşener ve İyi Parti’nin ana iskeletidir, Atatürk temelli Türk Milliyetçileri ve ulusalcılardır, bireysel siyasetçi olarak Mansur Yavaş, Ümit Özdağ, Muharrem İnce ve ekibidir. Atatürk’e ve onun düşüncelerine inanmış ve sahip çıkmaya çalışan halk yığınlarıdır.
Üçlü denklem içinde en yalnız kesim üçüncü gruptur. Mustafa Kemal Atatürk ve değerlerine, Ulus Devlete inanan yüz yıllık devlete sahip çıkanlardır. Birinci ve ikinci gurubu oluşturanların, üçüncü grubu ekarte etmek için çok kolay işbirliğine girecekleri tecrübe ile sabittir. İlk iki grubu bir arada tutan en önemli faktör, Türk Milleti ve Atatürk karşıtlığıdır.
Rahmetli Cem Karaca’nın o güzel şarkısının sözleriyle yazımı sonlandırmak istiyorum.
Bindik bi alamete gedeyoz gıyamete amanieyn.
Yol dediğin yol gibi ulaşmalı bir yere
Biz dön baba dönelim geliyoz aynı yere
Bu döngü kısır döngü başı varda sonu yok
Dönüyom dönemiyom sonunda bir cıgış yok
Bindik bi alamete gedeyoz gıyamete amaneeiyn.
Yerel ve genel seçim seçin bakalım seçin
Ki dön baba dönelim aynı yere gelelim
Çete çeteye çatmış çete çete içinde
Battık buruna kadar Cafer getir peçete amanieyn.
Bindik bi alamete gedeyoz gıyamete
Nush ile uslanmam ben etmeli beni tekdir
Tekdirden anlamazsam artık hakkım kötektir.