KAPANMAK MI? KAPAKLANMAK MI?

Hızla yükselen hasta sayısını azaltmak ve sürekli mutasyona uğrayan coronaya karşı tedbir almak, olmazsa olmaz kural haline geldi. Dolayısıyla hükümet Türkiye’yi 29 Nisan- 17 Mayıs arasında evlere kapadı. Bugün itibariyle dördüncü gündeyiz. İnsanların ceza yemenden evinin etrafında gezinmesinin tek çaresi, mizah ifadeyle “market poşet izini” ile mümkün oluyor.

Ama medyadan izlediğimiz kadarıyla ne yazık ki durum hiç de öyle gözükmüyor. Adana’da maçlar adeta seyircili şekilde oynanması, parkların dolu olması, hatta yine bir komedi olarak komşunun köpeğini gezdirme yöntemi de işin cılkını çıkarmışa benziyor.

Uzun sürekli bir cezalı gibi, evde tıkılı kalmak gerçekten büyük irade gerektiriyor. Türkiye İstatistik Kurumu coronalı günlerindeki intihar, cinayet ve boşanma sayılarını araştırmalıdır. Sosyolog ve psikologlar da konuya ilgi duymalıdır. Hükümet de evlere kapatılan insanların ve ailelerin psikolojik ve sosyolojik destek vermelidir.

Çocuklar ve gençler, hayatı oyunla öğrenir ve arkadaşlarıyla sosyalleşirler. Çocukların çocukluklarını yaşamlarına fırsat verilmelidir. Herkes öncelikle kendi çözümünü kendi üretmek zorundadır. Çünkü herkesin tek kullanımlık ömür vardır. O tek kullanımlık ömrü nasıl harcanacağı kişilerin kendi elindedir ama devleti yönetenler de halka fırsatlar sunmalı ve morallerini yüksek tutacak işler yapmalıdır.

Evet, Corona illetinden kurtulmanın Türkiye şartlarındaki tek çaresi eve kapanmaktır. Kapaklanıp mezara düşmek yerine, eve kapanıp salgını savuşturmak en akıllıca iştir.

Alkol satışı

Hükümetin marketlerde gıda maddeleri ve temizlik ürünleri dışında ürün satışlarına yasak getirmesi, hele de alkol satışlarına engel olası, tam bir kara mizah örneğidir. İnançlar kişiseldir. İnançlar, Allah ile kul arasındadır. Kimsenin günahı kimseye yazılmaz. Günümüz dünyasında orucunu tutan tutar, içki içmek isteyen de içer. Rahmetli Zeki Alasya ile ömrü uzun olası Metin Akpınar’ın YASAKLAR tiyatro oyunu ne de güzel oyundu.

Diyeceğim, içkiyi içecek adam ne ramazan tanır ne yasak. Bir yolunu bulur. Sağ olsun hükümetimiz, alkol ürünlerine yaptığı zam üstüne zamlar sayesinde neredeyse herkesi alkol üreticisine de dönştürmüş durumda. Alkollü ürünlerin yüksek fiyatları sayesinde sahte içki yapımları artmadı mı? iki de bir sahte içki yüzünden ölenlerin haberini boşuna okumuyoruz. Kapanma sebebiyle alkol satışının yasaklanması alkol tüketimini durdurduğunu sanmıyorum. Bu mereti içen her halukarda zaten içer.

İmamlık üzerine.

İmam deyince aklıma nedense peygamber ahlaklı adam gelir aklıma. İmam dediğin adam; dürüst, doğruya doğru eğriye eğri diyecek kadar merttir ve yüreklidir. İmam dediğin adam; zengin sofralarında ağırlansa da zalimlerin karşısına dikilmesi gereken adamdır. İmam dediğin adam, dünya malında gözü olmayan, gözü tok ve şükretmeyi bilen adamıdır. Edebiyle, güzel huyuyla, sözünün eri olmasıyla, haktan ve haklıdan yana tarafgirliğiyle toplumun önderi, yaşayış tarzıyla toplumun ayna olan adamdır.

İmam dediğimiz insanlar, Allah’ın evi kabul ettiğimiz camilerimizin muhafızlarıdır. Biz Türkler için Horasan’dan çıkmış Ahmet Yesevi hazretlerinin yolunda yürüyen adamdır.

İmam dediğin adam; bugün var yarın yok olan siyasetçilerin taraftarı olmaz. Siyasetin ve siyasetçinin camiden uzak durması için mücadele eden adamdır. Siyasetçinin militanı olmuş bir imam, Müslümanlık dinine en büyük ihaneti yapan insandır. Çünkü imam Allaha hizmet eden, kul hakkına, devlet hakkına, yetim hakkına Allah için sahip çıkan ve savunan adamdır.

İmam dediğin adam, şayet zenginlik istiyorsa, mal mülk peşinde koşmak, ticaret ve siyaset yapmak istiyorsa derhal imamlığı bırakmalı, sıradan vatandaş haline gelmelidir.

Bugünlerde baş imam dahi olmuş bazılarının gönül kazanmak ve dinimizi sevdirmek yerine; sıradanlaşarak, hoyratlaşarak, kabalaşarak, sosyal medyada kendi ideolojik ve siyasi anlayışı istikametinde ölülere tıkılan pamuk üzerinden insanlara cevap vermeye kalkması, tam bir pespayelik örneğidir.

İnsan doğal olarak aklına gelip soruyor. Bunlar mı din adamı? Bunlar mı insanlara Müslümanlığı sevdirecek? Bunlar mı Müslümanlığı temsil ediyor? Bu pespaye tipleri, evrensel değeri olan camilerimize kim baş imam olarak atıyor?

Üzüntüm odur ki; köyde kasaba da kentte, metropollerde binlerce imamın halkla kurduğu sevgi bağları, bu tip pespaye din adamı kılıklı din tüccarı siyasetçiler yüzünden büyük zarar görmektedir. Ve inanıyorum ki, bu tip pespayelerin devirdiği çamlar, dinimizin üzerine yıkılmakta ve halkı dinden imandan soğutmaktadır.

Gerçek manada, pırıl pırıl Allah yolunda imamlık yapan insanlar; din adamı kılıklı siyasetçilerin dinimize verdiği zararın gidermenin çarelerini ararken, insanların Müslümanlığa sırt çevirmesini engellemek için gırtlaklarını parçalıyorlardır.

Allah için imamlık yapanlara, Kuran’ın ve peygamberimizin yolundan yürüyenlere selam olsun. Müslümanlık dinini kendi çıkarı ve siyaseti için kullananlara ve kirletenlere de yazıklar olsun.

Lafım ortaya

İmamlar üzerinden ifade ettiğimiz sorunlar, toplumsal sorumluk taşıyan her insan içinde de geçerlidir.

Bir asker, bir yargıç, bir eğitimci, bir sağlıkçı içinde geçerlidir.

Devletten maaş alan her insanın asli görevi, öncelikle devletin menfaatlerini korumak, devletin vatandaşlarına tarafsız ve adil olarak hizmet vermektir. Eğer olması gereken tarafsızlığı sağlayamıyorsa derhal o makamı terk etmelidir.

Ne yazık ki Türkiye’de bazı meslek sahipleri, devletin makam sahipleri, siyasetçilerin etkisinde kalarak bir siyasetçi gibi davranmakta ve tıpkı siyasetçiler gibi siyaseten kendilerinden yana olmayanları, kendilerini desteklemeyenleri adeta başka bir dinden ve millettenmiş anlayışıyla yerden yere vurup, adeta bir hasım, bir düşman muamelesi yapmaktadır. Özellikle corna kabusunun üstümüze üstümüze geldiği şu günlerde yapılacak her ayrımcılığın tesiri, üzerimize düşman uçaklarından atılan bombalar kadar moral bozucu etki yapmaktadır.

Demokrasi dediğin siyaseten gelmeyi başarmak, gidebilmeyi de hazmetmek değil midir?

Önceki ve Sonraki Yazılar