KRAL ÇIPLAK

Hava alabildiğine kapalı ve soğuk.

Yağmur ve buğudan dışarı görünmüyor.

Güya baharın ilk günlerindeyiz.

İçimizin toprak ana gibi kıpır kıpır olması gerekirken

Üzerimize ölü toprağı serpilmiş gibiyiz.

Corona yüzünden asosyalleştik,

İnsanlarla temasımız kesik.

Sokaklarda insan seli olsa da

Herkes yalnızlık ve mutsuzluk kervanının avare yolcusu gibi.

Amaçsız, beklentisiz ve mutsuzuz.

Hafta başından beridir döviz ve altındaki dalgalanmalar canımıza ot tıkıyor.

Mart soğuğundan beter insana tükenmişlik ve çaresizlik hissi veriyor.

Dünyada her şey denge üzerine.

Türkiye, dolayısı ile insanları ekonomik dengesini yitirmiş,

Tepetaklak düşmüş, uçuruma doğru hızla sürükleniyor.

Halk yığınları çaresiz, tutunacak dal alıyor.

Marketlere girmekten korkuyoruz.

Fiyatlar öyle pahalı, öyle hızla artıyor ki artık iş zıvanadan çıkmış durumda.

Hızla fakirleşiyoruz.

Aileler hızla darmadağın olmak üzere.

Ailesini geçindirmekte güçlük çeken anneler babalar çaresizlik ve acz içinde kıvranıyor.

Artık orta direk yok.

Memlekette bir tuzu kurular var.

Bir de kokmasın diye üzerine tuz serpilip diri diri batık ekonomi çukuruna kaldırılıp atılanlar var.

İşsizlik gırla.

Gencecik insanlar çaresiz. Umutsuz. Tükenmişlik yaşıyor. Cep harçlıkları bile yok.

 

Korkum ve endişem;

Çaresizlik insana her şey yaptırır derler ya.

Ülkede hızla sokak soygunlarının artacağı endişesine kapılıyorum.

Sokağa da çıkamayacağımız korkusu yaşıyorum.

Ekonomi hayatın direğidir. Mutluluğunda anahtarıdır.

Çünkü;

Ekonomisi iyi olmayan mutlu olabilir mi? Hepimizin ekonomisi bozuldu.

Evlenemeyenler, iflas edenler, geçinemeyenler, parasızlıktan okuyamayanlar toplumuna döndük.

Türk demek, mutsuz olmak demek adeta.

Sebep, ekonomiden anlamayan maliye yönetimi.

İsraf, gelir dağılımındaki adaletsizlik, yolsuzluk ve işin sonucu yoksulluk.

Dövizden kim kazanıyor? Kim kaybediyor?

Kaybeden halk da kazanan kim?

Aslında kazanan da belli değil mi?

En çok da devletten ihale alanlar.

Devlet garantili iş yapanlar.

Köprülerin yolların tünellerin sahibi.

İnşaat firmaları.

Ama halk yok. Halk yanıyor.

Hatta için için yanmaktan alev alev yanmaya geçti.

Mutfaktaki yangın kanser gibi? Her yana, her şeye sirayet ediyor.

Hayat pahalılığı ve ekonomik hüsran raflı vurgunculuğa dönüşmüş durumda.

Onca mutsuzluğun bedelini en çok kadınlarımız ve çocuklarımız öderken, onca mutsuzluğun, umutsuzluğun umut kapısı, koruması ve kalkanı olan iyi şeylerden bir olan Kadınlara Yönelik Şiddet ve Aile İçi Şiddetin Önlenmesi ve Bunlarla Mücadeleye İlişkin Avrupa Konseyi Sözleşmesi yani  İstanbul Sözleşmesi’nden, uluslararası bir anlaşmadan cumhurbaşkanlığı kararı ile bir anda çekiliveriyoruz. Bunca yangının arasında tek serinlik sağlayan, insanca yaşamanın şemsiyesi de kapatılmış olmuyor mu?

AKP hükümetinin, yani Sayın Erdoğan’ın kendi tabanındaki insanlara dahi geleceğe dair umut verme şansı iyice azaldı.

Bahçeli istediği kadar bağırsın çağırsın. Siyaset yapmıyor zaten.

HDP istediği kadar kapatılsın.

CHP istediği kadar siyasetçilik oynasın.

Artık hepsi bizler için boş şeyler olmaya başladı.

Çünkü çaresizliğe doğru sürükleniyoruz.

Zam üstüne zamlar gün geçtikçe boğazımızı sıkıyor. Nefes alamaz olduk.

Devletin, yani hükümetin enflasyon hesaplama yöntemleri La Fontaine Masalları gibi geliyor insana. Hâlbuki sokağın, piyasaların enflasyonu, halkı kırmızı başlıklı kız görüp gariban halkın yiyeceğini el atalı çok oldu.

Aklı selim insanların uyarılarına da aldırış eden yok.

Fakat her halukarda

Kral çıplak.

Önceki ve Sonraki Yazılar