ORGENERAL NECATİ ÖZGEN

Necati ÖZGEN komutanımla tanıştığımda ben henüz otuzlu yaşında genç bir subaydım. O ise Kıbrıs’ta 39 Tümen Komutanıydı. Havan silahlarına ve atışlara çok meraklıydı. Ve ben de onun 120 mm lik havan Bölük Komutanıydım. Benim gözümde iyi bir piyade generaliydi. Onunla çalıştığım yıllarda çok mutlu ve huzurlu günler yaşadım.

Kıbrıs’ta, bazen bağlı olduğum alay komutanlarımın bana verdiği vazifeden dolayısıyla tümen komutanı olarak kendisine, bir cesaretle itirazlar ettiğim de bile kızmasının ardında, sert ve disiplinli görünen yüzünün aksine kocaman yüreğinin sevgiyle beni sarıp sarmaladığını her zaman bilirdim.

Çalışana asla kıymaz, el üstünde tutar, açık sözlüleri, akla ve mantığa yatkın her türlü fikri dinler, hoşgörüyle karşılar ve değerlendirirdi. Onun gözünde ben bir deliydim. Bölüğüme de delinin bölüğü derdi..

Necati ÖZGEN paşamla çalıştığım ve karşılaştığım her günümün unutulmaz, çok güzel hatıraları saklıdır bende.

1991 yılında Kıbrıs’tan ayrıldıktan yıllar sonra kendisiyle Harp Akademilerinde görüştüğümde o orgeneral, bense binbaşıydım. Şark hizmeti nedeniyle eşimi ve çocuklarımı iki yıl İstanbul’da Harp Akademilerinde bırakmıştım. Komutanımın Akademi Komutanı olduğunu da bilmiyordum.

İlk gördüğünde “ Deli sen ne geziyorsun burada?” diye bana seslendiğinde “komutanım ben şark hizmetindeyim eşim ve çocuklarım götüremedim burada, akademide lojmanda kaldılar” dediğimde “benim niye haberim yok” dedikten sonra “yarın yanıma, makama gel” diye emir vermişti.

Ziyarete gittiğimde uzun uzun sohbet ettik sevgili komutanımla. Benim gibi hayatı dağda bayırda, bölükte, taburda kıtalarda geçen, salon subaylığı nedir bilmeyen birini, emir subayı alacağını söylediğinde çok şaşırmıştım ve daha şark hizmetimin bitmesine bir yıl vardı.

Dediğini yaptı ve beni bir yıl sonra emir subayı olarak yanına aldı. Ama bana da kısa ve öz olarak “oğlum burası kıtaya benzemez, burası bir kurumdur “demişti. Bu uyarısıyla “sakın kıtadaki gibi fevri hareket etme, delilik yapma” diyordu bana.

Komutanım emekli olana kadar yanından ayrılmadım. Çok güzel şeylerine şahit oldum, çok şeyler gördüm. Necati Özgen paşam benim gözümde “vatanını milletini can-ı gönülden seven, kıtaya yeni çıkmış bir teğmen gibi heyecanlı, tez canlı ve aşırı çalışkan, Atatürk’e ve Türk Milletine canını verecek kadar sadakatle bağlı, pratik zekâlı, çözüm odaklı, risk almaktan korkmayacak kadar da atak biriydi. O, bana göre tam bir askerdi.

Bir fırsatını bulduğumda hoşgörüsüne sığınarak “komutanım sizinle hem kıta’da ve hem de emir subaylığım esnasında yaşadığım olayları ve hatta müsaade ederseniz sizin hayatınızı kaleme almak isterim” dediğimde, “oğlum yazacaklarını ben bu dünyadan ayrıldıktan sonra yazarsın” demişti.

Onca hatıramdan sadece üçünü kısaca anlatarak komutanımı yad etmek istiyorum.

Birincisi; Üzerinden yirmi yıldan fazla bir zaman da geçti. İnşallah hafızam yanıltmaz beni.

Yurtdışında bir NATO ülkesinin komutanı(sanırım İspanya olacak) makamında ziyaret etmişti ve görüşmeler son derece dostane ve samimi bir ortamda gerçekleşmişti. İspanyol Komutan, komutanımı uğurlarken kendi kapısının hemen dış duvarda aslı bir tabloyu göstererek “ Necati generalim, Sizi yendiğimizin resmidir.” Diye esperi babından komutana takılmıştı. İspanyol komutanın gösterdiği tabloda bizim Osmanlının hırpalanmış donanması resmedilmişti. Komutan tabloya şöyle bir baktıktan sonra “Siz, bizi yendiğiniz tek savaşın tablosunu duvarınıza asmışsınız, ama biz sizi öyle çok yendik ki artık duvarlarımız sizleri yendiğimiz savaşları anlatan tabloları almayacak hale geldiği için, bütün tabloları duvarlardan kaldırdık” demişti.

İkinci anekdotum ise; sevgili komutanımın emeklilik günlerine yakın zamanlardı. Yavaş yavaş makamdaki kişisel eşyalarını topladığımız anların birinde kendisine “ komutanım emeklilikte ne yapacaksınız? Diye sordum. “Çok yoruldum dinleneceğim, ailemle çocuklarımla ilgileneceğim” dedi. O günlerde emekli generallerin bankaların yönetim kurullarında görev aldığı günlerdi. “ Komutanım her emekli orgeneral bankaların birinde yönetim kurulunda işe başlıyor” dediğimde hemen bana hiddetle “ ya oğlum, geçenlerde beni de bu konuyla ilgili rahatsız ettiler, def ettim gitti. Yahu ben ne anlarım banka yönetmekten. Bunlar saçma sapan işler” demişti.

Üçüncü ve son anekdotum da emeklilik sonrası kendini ziyarete gittiğimde, “ evladım Allah devlete millete zeval vermesin, bize lojmanımızı verdi. İyi kötü maaşımızı da veriyor” diyecek kadar şükreden ve tok gözlü bir insandı. Öyle ne lükse, ne de gösterişe düşkünlüğü vardı. O tam bir askerdi. Orgeneralliğe kadar yükselse de, ruhundaki asker yanını hiç kaybetmedi, TSK’nın temel taşları olan kışlalardan ve kıtalardan, hele de Mehmetçikten hiç kopmadı. Kıta’yı ve kıta subay astsubaylarının çektiği sıkıntıları hissederek yaşardı. O, Eşref Bitlis’ten sonra TSK’nın aradığı kıta tipi bir komutandı. Hep de öyle kaldı. Kıt’a subaylığının en önemli özelliklerinden biri olan düşüncelerini çekinmeden açıklama ve kitabın ortasından konuşma özelliğini hiç kaybetmedi. O iyi subay ve namuslu, erdemli, ahlaklı, vatanperver bir askerdi.

Sevgili Emekli Orgeneral Necati ÖZGEN komutanımın ailesine, sevenlerine baş sağlığı dilerken sevgili komutanıma Allahtan rahmetle nurlar içinde yatmasını diliyorum.

Türk Milletinin başı sağ olsun. Vatan, kendine hizmet eden bir evladını daha yitirdi.

Ruhu şad olsun.

Önceki ve Sonraki Yazılar