SOSYOLOGLAR BİR ADIM ÖNCE ÇIKSIN

Muhalefet partilerinin yetersizliği, iktidarları oto kontrolsüzlüğe sevk eder.

Muhalefet etmeyi başaramayan siyasetçiler siyasetçiden çok siyaset simsarına, siyasi partiler ise kendi dar kadro yöneticilerin refah ve mutluluğunu korumaya yönelik şirketlere dönüşürler. İktidarlar, beceriksiz ve kifayetsiz muhalefet partileri karşında, durağan ortamın rahatlığı içinde her şeyi güllük gülistanlık görmeye ve kendilerini kandırmaya meyilli sanılara sarılmaya başlarlar. Böyle bir çıkmaza düşen gücü elinde bulunduran iktidar kolayca çıkar odaklarınca kuşatılır ve iktidar toplumsal hayata zarar vermeye başlar.

Güç ve kudretinin heybetine ve tiransız tiranlarının çıkarlarına yenik düşen iktidar sahipleri bir müddet sonra doğruyla eğriyi, iyi niyetle kötü niyeti birbirinden ayıramayacak, en ufak zorlukta muhalif sesleri komplocu olarak yaftalamaya ve hatta iktidardan uzaklaşma sonrası ikbal endişesine ve korkusuna kapılacaklardır.

Muhalefetin yokluğunda, iktidarın uygulamaları karşında, savunmasız ve çaresiz kaldığını düşünen bireyler ve toplumun çeşitli katmanları, birbirinden kopuk ve çok çeşitli alanlarda söylem ve eylem geliştirmeye ve zamanla da iktidar karşıtı organizasyonlar geliştirmeye başlayabilirler. Bu kontrolsüz, başına buyruk bireysel ve toplumsal inisiyatif hareketleri ve tepkiler, mevcut iktidar yöneticilerindeki paniğin daha da katmerlenmesine neden olabilmektedir.

Beceriksizliğin korku ve endişesine kapılanlar ve zaman içinde dahi olsa yaptığı hataların farkına varamayan ister iktidar olsun isterse muhalefet, toplumların huzur ve selâmetini riske edecek sosyolojik sakıncaları daha da teşvik eden uygulamalara imza atarlar. Öyle ki; kollanan kimi mafya hareketleri devlet yargısının ve kolluk kuvvetlerinin yerini almaya başlar. Böyle gergin ortamda bireyler çaresizdir ve toplum tamamen iç kargaşa için uygun hale getirilmiş demektir.

Böyle bir çıkmazdan ancak hukukun mutlak denetim ve hakimiyetiyle,

Muhalefet partilerin toplumun sesi olmayı başarmasıyla çıkılabilir.

Muhalefetsiz bir iktidarın, toplum gerçekliğinden uzaklaşarak kendi sanal gerçekliğinde siyasete yapması, iktidar sahiplerini zaman içinde diktatörleştirebilir ve daha da ileri safha olan tiranlaşmaya geçiş yapabilir.

Böyle durumlar var mıdır? Elbette vardır. Günümüz dünyasında, birçok anti demokratik şekilde yönetilen, hukuk ihlallerinin yapıldığı ve hakların ve halkların çiğnendiği ülkelerde görebilmekteyiz.

Mutlak iktidar egemenliğindeki, iktidarların gaflet ve delalet içinde olduğu ülkelerdeki devletler; kendi tebaasına karşı haramiye dönüşürken, toplumu parçalara ayırıp uluslaşmaya darbe vurmaktan da geri durmaz. Böyle devletler aidiyet, güven ve ahlakı yıkıp geçen işgalci devletlere dönüşürler.

Devlet, toplum ve birey; idealsiz, umutsuz ve suskun olduğunda sosyolojik ve psikolojik depresyona girmiş demektir. Devlet ve toplum sosyologlarca, akil insanlarınca, aklı başında devlet adamlarınca terapiye alındığında en başta birey olmak üzere bütün toplum kesimlerinde huzur ve güven artarak mutluluk katsayısı insanca kabul edilebilir seviyeye çıkacaktır..

Küresel emperyalizmin kurbanı, günümüz endüstriyel devlet ve toplumları, bireysel girişimlerle sadece lokal tedaviler görebilir. Oysa toplumsal sancı büyüktür ve sosyoloji biliminin eksikliği huzursuzlukları daha da artırır.

Sosyologları çalışmayan toplumlar, sosyologlara değer vermeyen devletler, sürekli olarak depresyondadır.

Sosyologlar her alanda bir adım önce çıkmalıdır.

Önceki ve Sonraki Yazılar