Prof. Dr. Tevfik Dalgıç

Prof. Dr. Tevfik Dalgıç

DESPOTLUK, DESPOTİZM VE DESPOTLAR ÜZERİNE

Despotizm kelimesi yabancı dillerde de çok kullanılan ve  dünya dillerine Bizans’ın armağan ettiği bir deyim. Kısaca ‘’tehdit ve cezalandırma yollarını kullanıp iktidar gücünü elinde tutan mutlakiyetçi’’ anlamına gelir. Türkçesi Baskı Yönetimi demektir. Baskı yönetimi siyasal otoritenin etkinlik alanı üzerinde geleneksel veya yasal sınırlamaların olmadığı ve dolayısıyla  otoritenin hesapsız, sorumsuz ve sınırsızca kullanıldığı yönetim tarzıdır. Hukuk tanımayan, insanları zor ve şiddetle belirli eylemlere zorlayan yönetimin adıdır. Hiç bir anayasa ve muhalefet tarafından kısıtlanmadan istediğini yapan dediğim dedik-mutlakiyetçi- diktatörlük durumun anlatır. Despotizimde tek bir şahıs veya onunla birlikte hareket eden bir grup çıkarcı insan ülkede istediklerini yaparlar. Hiç bir yasaya, töreye, muhalif görüşe hak tanımazlar.

Köken olarak Bizanslılarca saray mensuplarına verilen bir ünvan olan despot kelimesinden türetilmiştir. Despot diye tanımlanan kişi ise zalim, gaddar, astığı astık, kestiği kestik bir nitelik taşır. Bizans imparatorları ayrıca bu ünvanı yönetimi altındaki Latin imparatoru, Bulgar ve Sırp krallarına da vermişlerdir. Orta Çağ İtalyasında kral ailesinden gelen prensler de despot olarak tanımlanırlardı.

Despotlar, her türlü yasanın ve mahkemelerin üstündedirler. Onlar istedikleri gibi vergi koyarlar, istediklerini istedikleri makama getirirler, her türlü eleştiriyi cezalandırırlar, insan hayatına önem vermezler, insan hakları diye bir kavram tanımazlar.

DESPOTİZM TÜRLERİ

İrlanda asıllı yazar ve düşünür Oscar Wilde despotluğu üçe ayırır. Ona göre;

1-Birinci gruptaki despotlar  insanın bedenine zulüm yaparlar, işkence yöntemi ve fiziksel şiddet kullanırlar.

2-İkinci gruptakiler ise insanların ruhuna işkence yaparlar. Manevi baskı kurarlar, düşünceyi, fikir açıklamayı yasaklayıp insanları cezalandırırlar.

3-Üçüncü grup en zalimleri olup insanın hem bedenine hem de ruhuna baskı yaparlar.  Fikirlerini veya inançlarını beğenmediklerine saldırırlar ve her türlü linç taşlama, evini yakma veya insanları diri diri yakma yöntemlerini kullanırlar.

İlk gruptaki despotlara örnek olarak siyasi iktidarda olanlar gösteriliyor, yani krallar, prensler, yöneticiler, seçilmiş veya atanmışlar. Bunlar gerek seçimle gelip parlamenter çoğunlukla, veya zorla iktidara gelerek kaba kuvvet ve baskıyla insanları sindirmeye ve susturmaya çalışırlar.

İkinci grup despotlar ise Papalar, papazlar, dini rütbeler taşıyan kişilerdir ve çoğu kere dinsel bağnazlığı halka baskı olarak kullanırlar. Manevi işkence yaparlar, kışkırtıcı söylemlerle infial yaratıp veya mahalle baskısı dediğimiz sosyal baskı ile çıkarlarına uymayanları cezalandırırlar. Ya cehennem korkusuyla veya afaroz ederek veya dinsiz ilan ederek.Bunun bir cok orneklerini tarih kitaplari anlatir.

Üçüncü gruptaki despotlar ise genellikle kışkırtılmış,galeyana getirilmiş halk yığınlarıdır. Burada sürü zihniyeti hüküm sürer,hezayana kaplımış cahil halk yığınları ”vurun kahpeye”  veya “kahrolsun…”veya dini sloganlar ve  naralarla ile karşıt görüşlü sandıkları insanların evlerine, iş yerlerine, ibadethanelere, hatta otellerine saldırıp ortalığı yakıp yıkarlar, insanları ateşe verirler. Birinci gruptaki despotlar gerektiginde hem ikinci hem de bu grubu da kullanirlar amaclarina ulasmak icin.

Despotların çoğunluğu bir toplumu denetimlerinde tutmak ve kendi egemenliklerinin devamını garantilemek ve bundan çıkar sağlamak veya çıkarlarının devamını sağlamak için bilim, kültür ve sanat erbabının her türlü alternatif düşünce ve karşıt oluşumlarına karşı baskıcı, hoşgörüsüz ve acımasız bir tutum izlerler. Tek seslilik isterler.

Degişik ülkelerin anayasasında despotluğun önlenmesi amacıyla kuvvetler ayrılığı prensibi kullanılmış, adalet, kanun yapiciligi ve hukumet isleri ayrilmistir. Fakat zamanla bazı seçimle iktidara gelmiş siyasiler değişik yöntemlerle ve degisik isimler altinda daha demoktratik veya daha cabuk karar verebilmek iddialari ile kuvvetler ayrılığı prensibini gene parlamenter çoğunluklarıyla işlemez hale getirmis ve hududu olmayan bir guc elde etmislerdir.Zihinsel olarak demokratik olmayan ve baskalarinin fikirlerine saygi duymayip kendilerini hata yapmaz ve herseyi bildigini sanan zengin olma yolu olarak siyasete giren  bazi secilmisler bu yolu denemis ve sonlari husran olmus ve ulkeleri parcalanmistir. Adolf Hitler bunun bir örneğidir.Tarih  boyunca insanların baskı ve zulme maruz kalmalarının altında hep bu hududu olmayan sınırsız gücün hákimiyeti görülür.  Bu güç despotizm ve diktatörlük demektir. Gücün kötüye kullanıldığı alanların başında idevlet yönetimi gelir. Tarihteki bütün mücadeleler, kalkışmalar, katliam ve zulümler hep bu yuzden olmustur.

Amerikan özgürlük bildirgesinde İngiltere yani “halka zulüm yapan depota” karşı direnme ve onunla savaşma çağrısı yapıldı. Bildirinin girişinde şöyle yazıldı: ”İnanıyoruz ki, bütün insanlar eşit olarakyaratılmışlardır ve bu hak, yaşam, özgürlük ve mutlu olma haklarıyla birbütündür ve bölünemez ve inkar edilemez. Bu hakların yaşama geçirilmesi için,hükümetlere yetki ve güçü halk verir. Herhangi bir sebeple hükümetler buhakları tahrip etmeye yönelirlerse halk, bu hükümetleri değiştirme ve geçersizkılma hakkına sahiptir. ”Bu hakları kötüye kullanan veya önleyen mutlakdespotluk yapan hükümetlere karşı halkın bunları yıkma hakkı ve görevi vardır”.

Önceki ve Sonraki Yazılar