Ali Rıza Özkan

Ali Rıza Özkan

SİYASETİN CEHENNEM ATEŞİ: SUİKASTLER

  Türkiye’nin siyaset arenası suikastler dönemine mi girdi?

Bu soruyu kendime aslında 1 yıldır soruyorum. Çünkü, yaklaşık 1 yıl önce, siyasi suikastlerle ilgili ilk işaret Avusturya’dan gelmişti. Ancak, erken yorum yapmak istemedim. Bekleyerek, gerçekten böyle bir “tercih”in olup olmadığı konusunda kesin kanaat oluşturmak istedim.

Türkiye’de 3 ayrı suikastler döneminde söz edebiliriz. Birinci dönem 12 Eylül darbesine giden 70’li yılların ortalarında başlayan dönemdir. Diplomat Hüseyin Daniş Tunalıgil ile başlayan suikastler, Malatya Belediye Başkanı Hamdi Fendoğlu, Savcı Doğan Öz, Milliyet gazetesi genel yayın yönetmeni Abdi İpekçi, eski Başbakan Nihat Erim, DİSK Genel Başkanı Kemal Türkler gibi onlarca aydın ve siyasetçi suikastlerle katledildi.

Sonradan anladık ki, ABD “our boys” dediği emrindeki askerlere darbe yaptırarak, Türkiye’yi zapturapt altına almak istermiş. Bu suikastlerin de hem muhalifleri ortadak kaldırmak ve hem de sevilen kişiliklerin öldürülmesi ile toplumu sindimek amacı taşıdığını da öğrendik.

Türkiye tarihinin ikinci suikastler dönemi ise 90’lı yıllardır. Anayasa Profesörü Muammer Aksoy’un katledilmesiyle başlayan suikastler, Eşref Bitlis, Uğur Mumcu, Turan Dursun, Çetin Emeç, Bahriye Üçok, Musa Anter gibi isimleri hedef alıyordu. 90’lı yılların suikastlerinin iki özelliği, siyasal islam karşıtlığı ve Kürt sorunu çevresinde gerçekleşmesiydi. Burada da, ABD’nin küresel dayatmalarıyla uyumlu bir suikast eylemleri dizisi görüyoruz.

AK Parti’nin iktidar olduğu 2000’li yıllarda ise, daha farklı bir suikast hedeflenmesi göze çarpıyor. Necip Hablemitoğlu, Gaffar Okkan, Muhsin Yazıcıoğlu, Hrant Dink gibi isimler üzerinden, artık suikast planlamasının 70 ve 90’lı yıllara göre çok daha rafine planlandığını söyleyebiliriz.

Ancak, her 3 dömnemde de, suikast hedefi olan kişilerin ezici çoğunluğunun ABD’nin ülkemize dayattığı politikalara muhalif kesimler olduğunun altını çizmek gerekir. Kısaca, Türkiye’nin son 50 yıllık tarihinde suikastler ABD politikalarının muhaliflerini ortadan kaldırmak veya bu politikaların önünü açmak için yapılmıştır.

Bugün geldiğimiz noktada, ABD’nin suikastler üzerinden Türkiye’de yeni bir siyaset dizaynı planladığını söyleyebiliriz. Ancak, görünen o ki, siyasette suikastlerin kendisi olmasa da, “dedikodusu” ciddi bir hamleye dönüşmek üzere.

Asimetrik siyasetin gereği olarak, 2017’de ilk kez Can Dündar’ın ortaya attığı “suikast planlamaları var” iddiasının kendisi bir siyaset enstrümanına dönüştürülüyor. Bu nedenle, suikast iddiaları üzerinden siyasette yapılmak istenen hamleyi anlamak ve analiz etmek büyük önem taşıyor.

O halde, bu tartışmaya nasıl geldik, geriye dönüp bir bakalım.

İlk olarak size, “suikast tartışması”nın ilk başlatıldığı Avusturya’da geçen yıl yaşananları aktarmak istiyorum.

İŞARET FİŞEĞİ AVUSTURYA İÇİŞLERİ BAKANI NEHAMMER’DEN

Temmuz 2020’de,Türkiye kökenli farklı siyasi grupların bir gösteri nedeniyle karşı karşıya gelmesi üzerine, Türk istihbarat örgütünün bu işlerde parmağı olabilir, araştırıyoruz, şeklinde demeç veren Avusturya İçişleri Bakanı Karl Nehammer, 1 Eylül 2020’de yanına Entegrasyon Bakanı Suzanne Raab ve Kamu Güvenliği Genel Müdürü (Türkiye’de: EGM) Franz Ruf ile birlikte düzenlediği basın toplantısında, iddialarını yineleyerek, ellerinde bir MİT görevlisi itirafçı olduğunu açıkladı.

Nehammer’e göre (halen bakanlığın resmi sitesinde de duran açıklamada yer aldığı gibi), gösterilerde meydana gelen kavgaların ardından başlatılan soruşturmalarda “itirafta bulunan bir kişinin Türk gizli servisi tarafından, Türk kökenli göçmenler ve Avusturya'lılar hakkında istihbarat toplayarak bunları Türk makamlarına bildirmek için görevlendirildiği” ortaya çıkarılmıştı!

Avusturya İçişleri Bakanı bir kanıt veya belge sunmadığı gibi, itirafçının kimliği veya açıklamaları hakkında da detaylı bilgi vermedi.

MİT, AVUSTURYA’YA SUİKASTÇİ GÖNDERDİ Mİ?

Basın açıklamasının ardından, Avusturya medyasında söz konusu “itirafçı”nın Türk kökenli bir kadın olduğu iddia edilse de, Bakan Nehammer “düzeltme” yapma gereği hissetti: İtirafçı, Türkiye'de sabıkalı ve tutuklanmış bir kişiydi ve Türkiye'de serbest bırakılmasından sonra Milli İstihbarat Teşkilatı (MİT) tarafından muhbir olarak kullanılmak üzere Avusturya'ya gönderilmişti!

Ancak, buraya kadar anlattıklarımın sadece hazırlık olduğu, eski Troçkist ve Avusturya Yeşiller Partisi’nin kurucusu, kendisine iki kez yöneltilen cinsel saldırı suçlamaları nedeniyle siyasi kariyeri akamete uğramış ZackZack gazetesinin sahibi ve genel yayın yönetmeni Peter Pilz’in sahneye çıkmasıyla anlaşıldı.

ZackZack gazetesinde, 23 Eylül’de yayınlanan habere göre, 22 Eylül 2020’de, saat 12:16’da Peter Pilz Anayasayı Koruma Kurumu’ndan bir telefon aldı. Telefonun ucunda konuşan kişi, Pilz’e şöyler demiş: “Bir Türk bize teslim oldu ve Türk gizli servisi MİT tarafından Avusturyalı bir politikacıya saldırı düzenlemek için görevlendirildiğini söyledi. Ayrıca teslim olan, hedef kişilerin diğer isimlerinden de bahsetti. Onlardan birisi de sizsiniz.

Haberde, itirafçının verdiği bilgilere göre, Avusturya Yeşiller Partisi eski Milletvekili Berivan Aslan, eski Milletvekili ve gazeteci Peter Pilz, Avusturya Halk Partisi eski milletvekili Efgani Dönmez ve Sosyal Demokrat Parti (SPÖ) AB milletvekili Andreas Schieder’e suikast planlandığı iddia edildi.

ESKİ DEA MUHBİRİ, SENARYONUN AKTÖRÜ ÇIKTI!

Avusturya medya organlarında verilen bilgilere göre, itirafçı MİT ajanı olduğu iddia edilen kişi İtalya vatandaşı Feyyaz Öztürk’tü.

Öztürk, ABD uyuşturucu ile mücadele kurumu DEA hesabına Türkiye’de muhbirlik yapmakla tanınıyordu.

ABD’nin İstanbul Başkonsolosluğu’nda yine DEA görevlisi Metin Topuz’la anlaşmazlığa düştüğü 2008 yılında, İstanbul Başsavcılığı’na şikayet dilekçesi vermiş, ancak iddiasına göre işleme konulmamıştı.

Öztürk, Metin Topuz’un 15 Temmuz darbe girişiminin ertesinde üst düzeyde FETÖ bağlantısı gerekçesiyle tutuklanması ile birlikte tanıklığına başvurulmuş bir kişiydi.

AVUSTURYA DEVLETİ ZOKAYI YUTMADI!

Peki, bu itiraflar sonucunda ne oldu, dersiniz?

Avusturya İçişleri Bakanı Karl Nehammer’in sözümona ifşa ettiği kişi ve verdiği bilgilere, Avusturya Savcılığı itibar etmedi.

Basında o dönemde yayımlanan haberler yerli yerinde dursa da, Savcılığın soruşturmayı durdurduğu ve dosyanın kapatıldığı bilgisi ne yazık ki, sınırlı sayıda gazetede yer aldı.

Ancak, iddiaları gündeme taşıma gayretkeşliği gösteren gazetelerden birisi de New York Times oldu. NYT, 13 Ekim’de iddiaları tekrarlayan bir haber yaptı.

Ancak, işin içinden çıkamayacağını anlayan Avusturya, Feyyaz Öztürk’ü sınırdışı ederek, konuyu kapatma yoluna gitmişti.

AFP'ye konuşan Öztürk’ün avukatı Veronika Ujvarosi aslında gelinen aşamayı en özet haliyle ifade etmişti: Avusturya makamları “onu kamu güvenliğine acil tehdit olarak değerlendirdiğinden” sınırdışı etmişlerdi.  

Önceki ve Sonraki Yazılar